Felsefe yapmayı beceremem. Son söyleyeceğimi ilk cümlede dile getirmezsem çatlar ölürüm.

Akıl vermek gibi olmasın ama yaşamınızda anı anlatmakla yetinmeyip, geleceğin inşaasına katkıda bulunmak gibi bir derdiniz varsa, sırf bu şehir için, bu insanlar için, özellikle yerelleri içine alan somut başarı öykülerine ihtiyaç var.

Var ancak başarı öykülerini yazacak senaristler, şimdi başka hesap peşindeler.

Her zaman diyoruz, toplumda, insanlık adına, toplum adına ve sizler adına ne yapılacaksa sizlerin rızası ile yapılması gerektiğini her fırsatta dile getirirken, bazen değil, çoğu zaman hak etmedikleri koltuklara oturduklarını, o koltukları işgal ettiğini düşündüğümüz insanların bize, size verecek bir şeylerinin olmadığına kanaat getiriyoruz.

Getiriyoruz ama elimizden gelen bir şey yok. Yok çünkü siyasi irade, kendine biat edecek, karşısında el-pençe divan duracak, telefonda bile esas duruşa geçecek bürokratları atıyor. Şu liyakat dedikleri realiteyi es geçip, sırf kendi adamlarını getiriyorlar ki önemli koltuklara, işleri yürüsün, borularının sesi kilometrelerce uzaktan dahi duyulsun!

*

Maraş'ta, elinizi taşın altına sokmadan, kestaneyi ateşten başkası alsın sonuçlarından ben yararlanayım hali yaygın. Bürokratları risk almayı sevmiyor. İstemiyor çünkü. Siyasileri kızdırırım, rahatım bozulur, düzenim kaçar endişesi yaşarken, proje üreten, yukarılara bilgi aktaran yok.

Herkes kabuğuna çekilmiş, 'bana değmeyen yılan bin yaşasın' mantığından hareketle, ateşin üstündeki kestaneyi bile başkasının alıp kendisine vermesini bekleyen zihniyette bürokratlarla dolu Maraş.

Sorumluluktan kaçan kaçana.

*

Öyle bürokratlar tanırım, bağlı olduğu bakanlıktan gelen ödeneğin kuruşuna bile dokunmadan olduğu gibi geri iade edilmesinin gururunu marifet sayıyor aklı sıra. Bu şehir için gelmiş, kurum adına, bu kentin insanlarına harcanması gereken parayı kuruş harcamadan iade etmek, kendisini yüceltiyor sözüm ona.

Sorarsan milliyetçi geçiniyor.

Öyle bürokratlarımız var ki, Titanik faciası yanında hiç kalır.