‘’Bana bir dayanak noktası ve yeterli uzunlukta bir kaldıraç verin dünyayı yerinden oynatayım.” Arşimet’in bu sözü kimseye çok iddialıymış gibi gelmesin tamamıyla hakikattir.

Ama bu alemde her şey denge üzerine kurulu olduğu için biz dengelemeden bahsedeceğiz.

Ekonomi bilimi ile uğraşanlar ekonomiyi  ‘’tahtaravalli’’ ye benzetir.  Tahtaravallinin bir ucu aşağıya doğru ivmelenirken diğer taraf yukarı doğru hareket eder. Ama asıl maksat merkeze yerleşmiş tahtaravallinin dengede tutulmasıdır. Ekonominin kendisi ve ekonomi politikaları ahtapot misali çok kollu bir yapıya sahip oldukları için ekonomi politikalarını yönetenlerin bu dengeyi sağlamaları hiç de kolay değildir. Ahtapot’un ana gövdesini tam anlamı ile kontrol edemediğimiz takdirde rastgele yaptığı hareketler ahtapotu kontrolü imkansız hale getirir. Kontrolü sağlayabilmek için enerjimizi doğru kullanmalı, sabırlı davranmalı dayanak noktasını iyi tespit etmeliyiz.

Herkesin bildiği, buralarda anlatmaya bile gerek olmayan ama özellikle ülkemizde uygulanmada pek rastlamadığımız bir gerçeklik var,  sağlıklı bir ekonomi basit olarak;

GELİR=GİDER dengesi üzerine kurulmuş olmalıdır.

Gelirin tamamını harcanması da sağlık emaresi değildir, Gelir= Gider+Tasarruf şeklinde bir denge sağlanmalıdır. Yani gelirimizin bir kısmı tasarruf olarak kalmalıdır.

Dışa bağımlılıktan şikâyet ediyor, üretim artsın, ülkeniz etrafındaki ekonomik kuşatma yarılsın istiyorsak bu eşitlikteki tasarruf kısmını artırarak yola devam etmeliyiz. İster kamu kesimi ister özel sektör mal veya hizmet üretmek istiyorsa elinde birikimi olmalıdır. Birikim sahibi değilse sayısal lotodan büyük ikramiyeyi kazanmayı bekleyenler gibi hayal kurar o hayal ile avunur durur.

31 Mart Yerel seçimlerinden sonra bir moda olan bir deyim var, ‘’makam arabası saltanatına son.’’ Bu deyimi kullananlar belediye kaynaklarının boşa harcandığını israf edildiğini, halka hizmet için kullanılması gereken kaynakların faydasız işlerde kullanıldığını ifade ediyorlar. Kabul ediyorum doğrudur amma velakin kamuda israf var da bireylerin günlük yaşantılarında israf yok mu? Bunu düşünen kaç kişiyiz? O şahıslar ‘’tu kaka’’ da bizler çok mu masumuz? O şahıslar bu toplum içinden çıkmadılar mı? Onlar bu hale nasıl geldiler? Zenginlik diyoruz ya, zenginliklerimizden biri de insan kaynağımızdır. Eğitimli ve eğitimsiz insan gücü. Aslında bu olumsuz örnekler bizim insan gücümüzü olumsuz değerlendirdiğimizin insan gücümüzden faydalanamadığımızın bir göstergesi. Önce hepimiz kendimizi dengelemeliyiz. Herhangi bir kurumdaki olumsuzlukları hoş karşıladığımız kabul ettiğimiz sanılmasın devletin hazinesinden daha kutsal bir hazine olmadığının şuur ve bilincindeyiz.  Tasarruf bilinci oluşur ve yerleşirse kamu ekonomisi güçlenir, özel kesim yatırımları artar. Gerçek birlikler ve anonim şirketler kurulur. Şimdi olduğu gibi Borsa İstanbul’un %70’lik kısmına yabancı sermaye sahipleri hakim olmaz. Hem bu gerçekleri göremiyor hem de yabancılar ülkemizde ekonomik operasyon yapıyor diye dövünüyorsak vayy bizim halimize. Yabancılar ekonomik operasyon yaparken bizim ekonomik gücümüz nerde? Neden karşı operasyon denince sadece merkez bankası tedbirleri, hazinenin maliye politikaları devreye giriyor? Banka faizleri çok az bir miktar artsa bile bunun yatırımcıya maliyeti ne kadar oluyor bilen var mıdır? Gecelik repo faizleri arttığında devletin borç yükü ne kadar artıyor hesap edildi mi? Döviz zıplamaları milli ekonomiye ne kadar hasar veriyor görebiliyor muyuz? Kısaca olay sadece makam arabası saltanatı değil. Eski Bakan’ın dediği gibi o kalem ‘’çerez parası’’ ama bir yerden başlamak lazımdı inşallah arkası da gelir. Aksi takdirde o ‘’çerez paraları’’ nı çok arayacağız. Hem bireylerin, hem de reel kesimin paraya olan talebi arttığı için faizlerin yükseldiği, kurların daha esnek olduğu hepimizin malûmu. Faizlerin yükselmesi ve kur artışı gibi faktörler ekonomide onarması uzun süren hasarların oluşmasına sebep olur. Bu hasarların başında işsizlik ve üretimdeki azalmayı sayabiliriz. Buna kısaca ekonomik küçülme deniyor. Ekonomik küçülmenin ilk belirtisi işsizliktir. Söylemeye gerek olmasa da hatırlatalım işsizlik gelir dağılımındaki adaleti bozduğu için tüm toplumların başına belâdır, toplumun huzurunu kaçırır.

Kur artışından sadece reel sektör dediğimiz sanayi kesimi etkilenmez. Toplumun tüm kesimleri kur hareketlerinden bir şekilde nasibini alır. Artan girdi maliyetleri sebebi ile fiyatlar genel seviyesi yükselirse fiyat ayarlamalarını kaçınılmaz hale gelir. Bunun adı enflasyondur. Girdi maliyetlerinin artması sebebi ile fiyatı sürekli artan bir malın satın alma miktarı azalır, yani talep düşer. Düşük talebin bir müddet sonrasında düşük üretim seviyesini beraberinde getirmesi doğal sonuçtur.  Üretici malını satmak için fiyat düşürse bile bu sürdürülebilir bir hamle değildir. Modern ekonomilerde girişimci kazanmadığı bir alanda üretime yeni yatırım yapmaya devam etmez. Üretim yapılmıyorsa çalışana ihtiyaç kalmaz. Bu etki-tepki hadisesini çok daha fazlalaştırmak mümkün. Ama en başa dönecek olursak tahtaravallinin dengede kalması çok önemli.

Aile bütçesinden, şirket bütçesine oradan devlet bütçesine kadar büyüklüğüne bakmaksızın bütçelerin mümkünse denk yada büyüyebilmek için yenilik yapabilmek için makul seviyede açık vermesi kabul edilebilir. Denkliğin sağlanması demek düze çıkmadır, refahtır, bolluktur. Ama ülkemiz ekonomisine baktığımız zaman çok uzun zamandır ithalata dayalı bir büyüme modelinin benimsendiğini biliyoruz. Bu özellikle ara malı üreten sanayicilerimizin ihtiyaç duydukları hammaddenin bir kısmını yurtdışından temin ettiği anlamına gelir. Böyle bir model benimsenmişken dış ticaret dengemizin ihracat lehine artı gelişme göstermesini nasıl okumalıyız. İlk okuma şeklimiz, ekonomik göstergeler çok iyidir ihracatımız artmış ürettiğimiz mallar yurt dışında rağbet görüyor, sanayici bu talebi karşılayabilmek için çarkları daha hızlı döndürüyordur. İkinci olarak ürettiğimiz ara mal miktarı azalmışken nihai malların üretimi ve dış satımı artmıştır döviz gelirimiz olağan seyrinin üstündedir, Bunun ekonomiye olumlu etkisi tabloyu değiştirmiştir şeklinde okuyabiliriz.

Gel-gelelim içinde bulunduğumuz ortamda her iki okuma şeklide hoş bir temenniden öte anlam ifade etmiyor. Kahramanmaraş Ticaret Odası verilerine göre 2019 yılı Nisan döneminde ihracat %9 azalmış, ithalat %36 azalmış, istihdam %3 azalmış, elektrik tüketimi azalmış, vergi geliri tahsilat oranı %68 seviyesinde kalmış. Özetle şehrimizde bile çarklar zorla döndürülür hale gelmiş.

Bu tablodan bu ülkenin her bir ferdi kendi payına dersler çıkarmalıdır.

ÜRETMEYEN ÜLKELERDE FAKİRLİK KAÇINILMAZDIR.