Sevgili Okuyucular, yıllardır gözlemlediğim ve düşündüğüm bir konu bu, yeni değil. Ülke medyası, reklam ve eğlence sektörü; sadece kendini ısıtan bir soba gibi, hep belli çevrelerde, belli ilişkiler içinde.

Onların dilinde “herkes”; gazetede, lokantada, barda gördükleri ve tweet attıkları arkadaşlarından ibarettir. Bu da ülke nüfusunun binde biri bile değildir elbette.

Ama yine de bu çevrelerin bilincinde ya da bilinç altında “Biz ne dersek halk onu dinler, zevklerine, ne yapacaklarına biz karar veririz” inancı vardır. (Her genellemede olduğu gibi burada da yazdıklarımın herkesi kapsamadığını, bu davranışların dışına çıkan, hatta şikâyet eden çok arkadaşımız olduğunu belirtmeden geçmeyeyim.)

Sanki bu ülkede medya bu ülkenin medyası değil.

Bu konuda Bir kaç örnek veremeye çalışayım:

Geçen akşam televizyon kanallarında gezerken birkaç kanalda halk müziği programlarına rastladım. Musa Eroğlu, müthiş halk türküleri söyledi..

Başka bir kanalda Mustafa Keser halk türküleri söylüyordu. Elazığlı usta sanatçıdan, bir Müslüman delikanlının Ermeni kıza aşkını anlatan harika bir türkü dinledik:

“Vardım kiliseye baktım haçına

Gönlümü bağladım sırma saçına

Gel seni götürem İslam içine.”

Delikanlı türkünün bir yerinde diyor ki: “Dinimden dönersem el beni kınar.”

Ne güzel türküler, ne harika hikâyeler bunlar.

Ege’de zeybekler, Kütahya’da Hisarlı Ahmet, ülkenin her yöresine yayılmış Alevi deyişleri, semahları, mayalar, uzun havalar, baraklar, o harika Karadeniz türküleri, Kürt ağıtları, bozlaklar, hoyratlar, gelin havaları, karşılamalar, Trakya şenlikleri, abdal geleneği Böyle bir zenginlik, böyle bir miras...

Öte yanda da gözünü Grammy, Oscar törenlerinden ayırmayan, ayna karşısında onları taklit ederek zıp zıp zıplayan, Fransız şarabı içerek medeni olacağını sanan ve çıktığı kabuğu beğenmeyen bir tosbağa grubu.

Halk deyince görebildikleri tek şey; villalarına yakın varoşlarda söylenen arabesk nağmeler.

Neyse; biz bunlara boş verip bizi biz yapan nağmeleri dinlemeye devam edelim: Bugünlerde size tavsiyem Seval Eroğlu’nu ve neyzen Burcu Karaoğlu’nu dinlemeniz. Çünkü ikisi de harika. Temennim şudur ki medya bir gün bu ülkenin medyası olur, inşallah…