İlkokul yıllarında ve onu takip eden çocukluktan gençliğe ilk adımlarımızı attığımız dönemlerde en sık karşılaştığımız soruların başında ‘’büyüyünce ne olmak istiyorsun’’ sorusu gelirdi.

Çoğu zaman cevap vermekten sıkılmış olsak da veya zaman zaman soruya verdiğimiz cevaplar değişse de aradan geçen zaman içinde daha iyi anladım ki o zamanki büyüklerimiz aslında bize en güzel ve en doğru soruyu sormuşlar. Hedeflenmek ve bir hedefe yönelmek aslında bu sorular ile mümkün olmuş.

Başıboşluğun,  dağınıklığın ve düzensizliğin önüne geçmenin bir metodunun da bu basit ama gizemli soruda gizli olduğunun farkına uzun zaman sonra vardık. 

Öyle ki yetişen yeni nesil bu soruya cevap ararken aslında kendisine bir hedef de tayin etmiş. 

Kimimiz asker olduk, kimimiz doktor olduk, kimimiz futbolcu, kimimiz mühendis.

Ortak nokta adam olmak, vatana millete hayırlı olmaktı.

Ne yazık ki içimizden bazıları zaman içinde Allah’a kul olmak varken kula kulluk edenlerden oldu, yaratılmışların en şereflisi olma bahtiyarlığı ile yaşamak varken insanlığından vazgeçenler safına katıldı.

Mevki, makam, mal, mülk, para hepsi Allah’ın takdiri ve dilemesi ile olacak şeyler. Kimse uzun süre bunlarla anılmaz. Asıl olan ortaya konan eserler ve yapılan hizmetlerdir.

Konuyu şehrimizin özeline indirgeyecek olursak. Şehr-i emin olarak görev yapan İbrahim Öztürk, Necmettin Karaduman, Saim Çotur ve son dönemlerde Hacı Ali Özal isimleri ilk akla gelen örnekler olur.

Aradan geçen onca zamana rağmen bu isimler bu şehirde hala anlatılır, anılır.

Şehir için çok mu fazla şey mi yaptılar diye sorma hakkınız elbette var, ama bizim gözlemlediğimiz mevcut statükoyu korumak yerine bir şeyleri değiştirebilmenin gayret ve telaşında oldular.

Merkezi otoritenin imkânlarını şehrimiz için kullandılar.

Ahir Dağı bugün ormanlık alansa kime borçluyuz, Şekerdere yolunun açılması için ortaya irade koyanlar kimler, şehir içi yollar kim tarafından tümü ile ele alınmış tasarlanmış, içme suyu projesi nasıl yapılmış, yani temel hizmetler kimin zamanında başlamış insanımız bunun bilincinde. Vatandaşlar olarak bu şehri kimin yönettiğinden çok, bu şehrin nasıl yönetildiği konusu ile meşgul olursak kişileri eleştirip laf kalabalığı yapmak yerine kavramlar ve meseleler üzerinde görüş belirtme olgunluğuna ulaştığımızda doğruyu yanlışı, hizmet edeni, hizmet etmeyeni daha iyi tespit ederiz.

Gelinen bu aşamadan itibaren yeni kurulan başta Büyükşehir Belediyemiz olmak üzere, her iki ilçe belediyemize ve belediye başkanlarımıza önemli görevler düşüyor.

Metropol Büyükşehir yasasını birçok noktada eleştirebiliriz, ama şu hususu da hep aklımızın bir köşesinde tutalım. Metropol Büyükşehir yasası ile şehrimizi bir bütün olarak ele alıp, yeniden gözden geçirme imkânı doğmuştur. Büyükşehir Belediyesine sağladığı yetkiler ile bu şehri tüm ilçeleri, köyleri ile yeniden değerlendirme ve ele alma imkânını da belediye başkanlarına vermiştir. Bu meyanda Büyükşehir Belediyesi ile ilçe belediyelerimizden bu şehre güzellikler katmasını bekliyoruz. Bunu başarabilecek kapasite ve donanıma sahip olduklarının farkındayız. KAPAM olarak belediyelerimize her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu bir kez daha ifade ediyorum.

Bundan yaklaşık üç buçuk yıl önce Cuma namazını eda etmek için gittiğimiz camide imam-hatip hutbede şunu anlattı ‘’hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz.’’ Bu sözün söylendiği zaman ve mekânı dikkate aldığımızda bunlar hafife alınacak ifadeler değildi.  Belli ki hoca efendi bireyler ima ediyordu. İstisnasız hizmet ve temsil noktasında olan herkes imam-hatibimizin bu sözlerinin muhatabıdır. İşgal edilen makamlar hiç kimsenin tapulu malı değildir. Makam sahipleri üzerlerine aldıkları sorumlulukları yerine getirmek durumundadırlar.

Hz. Ali anlatıyor:
"Bir gün Ömer'i, binekli olarak ve telaş içinde, hızlı hızlı giderken gördüm;
"Ya emire'l-müminin nereye gidiyorsun?" diye sordum.

"Devlete ait develerden biri kaçmış, onu aramaya gidiyorum" diye cevap verdi.

O zaman ben: "İnan ki, senden sonra bu milleti idare edecek olanlara ağır bir yük bırakıyorsun!

Herkes senin yaptığını yapamaz!" dedim. Bunun üzerine şöyle konuştu:

"Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselamı, hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, Fırat kenarında bir oğlak kaybolsa (yahut bir kurt bir koyunu kapsa) korkarım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer'den sorulur!"  Bu örneği kendine düstur edinen yöneticilerimizin omuzlarındaki yükün ağırlığı ve veballi daha net anlaşılacaktır. Bu bilinç ve anlayış içerisinde Hak’k yolda hakikat yolunda olayları ve neticelerini sadece birkaç kişinin mevcudiyeti ile ilişkilendirmeden kavramlar üzerinden hareketle doğruyu bulamaya hedeflenmeliyiz.

Örnek insan Peygamber efendimizin ‘İçinizde en hayırlınız insanlara en faydalı olanınızdır’  şeklindeki hadislerinde de buyurduğu üzere yalnızca kendimiz için değil diğer insanlar içinde faydalı olacak şekilde çalışmalıyız.

Kurban Bayramınızı kutlar, hayırlara vesile olmasını dilerim. Esenkalın.