Birleşmiş Milletler Dünya kadın yılı çerçevesinde Türkiye’de 1975 yılında kutlamaya başlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün anlam ve öneminin ülkemizde de her kesim tarafından benimsendiğini ve çeşitli etkinliklerle gündeme geldiğini mutlulukla izliyoruz.   1857 yılının Amerika Birleşik devletlerin de cesur, yiğit, ölümsüz kadın tekstil işçilerinin; erkeklerle eşit işe eşit ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi amacıyla başlattıkları direncin vahim sonucunda böyle anlamlı bir günün ortaya çıktığını artık hepimiz biliyoruz.

Sadece Dünya Kadın Emekçileri değil, her alanda kadınlar yok sayılarak ikinci sınıf insan olarak algılanmış ve ne yazık ki hak etmediği davranışlara maruz kalmıştır.  Kadının ana,  evlat, abla, kardeş, büyükanne, eş, sevgili, teyze, hala gibi kutsallık atfedilen rollerine rağmen; varlığını, anlamını, toplumu oluşturan insan organizmasının tam yarısı olduğunu ancak mücadeleler sonucu anlatabilmiştir.  Tabiî ki,  vahim olayın gerçekleştiği 8. Mart -1857 yılından,  Belçika’da anma günü haline dönüştürülmesi için teklif edildiği 8 Mart 1910 yılına,   taaa ki Moskava’da Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlamasının bazı ülkelerce kabul edildiği 8 Mart 1921 yılına kadar kadınların statüsünde ne yazık ki arzu edilen bir sonuca ulaşılamamıştır. 1960 yılında Amerika’da kutlanmaya başlanmış olması da,  Birleşmiş Milletler tarafından 1977 yılında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasına karar verilmesi de kadın sorunlarının hala insanlık sorunu olarak devam etmesine engel olamamıştır.

Etrafımıza baktığımızda insanlık adına böylesine önemli bir günü anlamlandıran davranışlarla karşılaşmakta hala zorlansak da,  Dünya çapında anılan bir gün olarak sorunlarımızın gündeme getirilerek tartışılması ana,  evlat, abla kardeş, Büyükanne, eş, sevgili, teyze, hala kimliğinden öte bir kadın olarak, insan olarak algılanmasının gerçekleşmesini sağlayacağı umudundayız. Elbette Hiç kimse algı değişikliğini kadınlara altın bir tepside sunmayacaktır. Bunun için kadınların anayasal haklarını öğrenip, ayağa kalkarak, sessizce ve en barışçıl haliyle kendi sıfatlarından en özeli olan ‘ANA ‘ sıfatıyla isimlendirilen yasa kitabındaki haklarını talep etmesi gerekmektedir.  Bu haklardan en önemlisi eğitim hakkıdır. Eğer kadın eğitim hakkını elde edip, eğitimli bir birey olarak toplumda yer alabilirse, var oluş konusunda önemli bir avantaj elde etmiş olur.  Bu avantaj kadın kimliğinden, çocuk yetiştirmeye, çevre sorunundan dünya barışına kadar varan birçok sorunların çözümü de beraberinde getirir. Çünkü Dünyanın geleceği gerçek ve mecazi anlamda insanların ilk öğretmeni olan anaların yani kadınların elindedir.

Olumlu anlamda iyi niyetli adımlar atılsa da;  evrensel, ulusal ve yerel ölçekte baktığımızda kadınların tüm çabalarına, yasaların bir bir çıkmasına rağmen kadının varlık amacı ve anlayışında köklü bir çözüme ulaşılmadığı bir gerçektir. Çocuk gelinler ve analar, eğitim eksikliği,  şiddet, iş yerinde psikolojik şiddet, kadın cinayetleri, taciz ve tecavüz olayları ne yazı ki gazetelerin 3. sayfalarında şöyle bir haber olarak yer alıyor.  Kadınlarımız her türlü ezaya katlanırken var olan yasaların uygulanmaması da,  sonucu daha vahim bir hale getirmektedir. O halde Dünya nüfusunun yarısını teşkil eden ve dişi insan olarak tanımlanan kadınlar; kimseden himmet beklemeden kendi sorununun çözümüne yönelik adımlarını atmalı ve yönetim kadrolarında yer alabilecek şekilde en önemli anayasal hakkına talip olmalıdır.  Cumhuriyetimizin yasama ve yürütme organı olan meclis ve hükümette yer alan kadın sayısının yetersizliğinin birçoğumuzu motive etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için dünya kadın tarihindeki kadın portrelerine bakarsak eğer,   ilham alınacak birçok kadın olduğunu görürüz. Kim bilir belki de atacağımız bu adım, bizlerin de ilham veren kadınlar listesine girmemizi sağlayacaktır. Tüm Dünya kadınlarının Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutlar,  sevgi ve barışın hakim olduğu bir dünya dileklerimizle.