Maraş halkının kazanmış olduğu ve Türk tarihine altın harflerle işlenen kahramanlık destanın yıl dönümündeyiz.  Gösterdikleri kahramanlıklar ve kazandıkları zafer ile tüm esir milletlere örnek olan ecdadımızla gurur duyarken, Maraş müdafaasında şehit olanları rahmet ve minnetle anıyoruz.

Bu zafer “Maraş bize mezar olmadan, düşmana gülzar olmaz” diyebilen imanın ve inancın zaferidir. Bu zafer “Maraş ta Milli Mücadeleye katılmayan tek fert bile yoktur” denildiği için istiklal madalyası ile ödüllendirilmiş olan şehrin zaferidir.

Bu zafer komşu evdeki düşman cephaneliğini havaya uçurabilmek için kendi evini ateşe verebilenlerin kazandığı bir zaferdir.

Bu zafer kelimenin tam anlamı “deveyi iğne deliğinden geçirmeye” kadir olan Allah’a iman edenlerin bu iman ile kazandıkları zaferdir.

Maraş’ın dışarıdan hiçbir yardım almadan kendi başına kurtuluş savaşı vermesi ve savaşın zaferle noktalanması “Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi” ve “İlayı Kelimetullah” davasına olan sadakatin kaçınılmaz sonucudur. 1071 Malazgirt zaferinden hemen sonra Anadolu fatihi Süleyman Şah tarafından Türk-İslam coğrafyasının bir parçası haline getirilen Maraş o günden sonrada hep öyle kalmıştır.

Önce İngilizler onların çekilmesinden sonra Fransızlar esasında büyük bir planın parçası olarak bu toprakları işgal etmişlerdi. Bu toprakları “Rus Ayısı”nın sıcak denizlere inmesine mani olmak için işgal edilmişti. İşgal planlarını hazırlayanların bilmediği bir gerçek vardı ki o gerçek, Plan yapıcıların en büyüğünün Allah’’ olduğu gerçeği idi. Onların bir toprak parçasından ibaret saydığı bu topraklar bizim için vatandı.  Uğruna can vererek, kan dökerek vatan yaptığımız bu toprakları bir başka milletin siyasi emelleri hayat bulsun diye terk etmemiz mümkün değildi. İşgalciler ve onların yerli işbirlikçileri bilmiyorlardı ki, Türk’ün anlayışına göre vatan sadece üzerinde yaşadığımız toprak parçası değildi,  vatan bugün üzerinde yaşayanların mülkü de değildi. Mezarda yatan atalarımızın ve kıyamete kadar doğacak torunlarımızın bu mübarek topraklar üzerinde hakkı vardı. Bir karış dahi olsa yer vermeğe kimsenin hakkı yoktu.  Nefsani arzuları yüzünden Maraş kalesinde dalgalanan Türk bayrağını indirmeye cesaret edenler bilmiyorlardı ki, canı pahasına da olsa vatan topraklarını savunacak kadar gözü kara ve fedakâr insanlar Fransız bayrağının Maraş kalesinde dalgalanmasına müsaade etmezlerdi. Peygamber efendimiz de, “Allah’u Teâlâ’ya imandan sonra en faziletli ibadet, vatan savunmasıdır” buyurmuşlardır. Vatanı korumak, dini, imanı, namusu korumaktır. Bunun en somut ve güzel örneği de Maraş kurtuluş mücadelesinin başlaması ve zaferle neticelenmesidir. Uzunoluk’ta Sütçü İmam Olayının vuku bulmasından tutunda Abdal Halil Ağa’nın Fransızları karşılama töreninde kendisinden davul çalmasını isteyen Maraş Ermenilerinin elebaşı Hırlakyan Agop’a söylediği “beyim bu para meselesi değildir. Din bahsidir. Sen şu kasnağın içini altın ile doldursan bu tokmak bu davula vurmayacaktır” sözü Maraş halkının olayı nasıl sahiplendiğinin en somut ve bilenen örneklerinden bazılarıdır.  Minaresine top mermisi isabet eden Divanlı Cami imamı Hafız Duran’ın torunlarından biri olarak bugün Maraş kalesinde bayrağımız nazlı-nazlı dalgalanmakta ve bizler bunun haklı gururunu yaşamaktayız.

Maraş Halkı, adı tarih sayfalarına altın harflerle işlenen, Sütçü İmamı, Abdal Halil Ağa’yı, Mıllış Nuri’yi, Aslan Bey’i, Senem Ayşe’yi, Kısakürek Mehmet Ali Bey’i, Rıdvan Hocayı, Ali Sezai Efendiyi, Evliya efendiyi ve daha nicelerini unutmayacak her daim rahmet ve minnetle anacaktır. Maraş müdafaasında canlı örneğini gördüğümüz Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün en zor zamanlar için söylediği ‘’muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur’’ deyişi ile Oğuz Kaan’ın “Ey Türk titre ve kendine dön” sözünü idrak etmiş nesillerin yetişmesi milletimizin geleceği ve milletler ailesi içinde alacağı yer açısından önem arz etmektedir.