Aslında tam olarak basın demesek daha doğru olacaktır. Şunu baştan söylemek isterim ki; haberciliği önceleyen, haberi doğru, erken ve tüm yönleri ile vatandaşa ulaştırma ve yansıtma gayreti içerisinde olan, vatandaşın menfaati için iktidarda olanı vatandaş adına denetleyen basın emekçilerine değil benim eleştirilerim.

Sayın Başbakanın çıraklık dönemi sonlarında türeyen, ustalık dönemi ile bir yandaş orduya dönen, kerameti ve de yorumu kendinden menkul, papağan gibi aynı konuları kaleme alarak görev icra eden kendine gazetelerde köşe ayarlamış tiplere benim eleştirilerim.

Bu tipler yazılarında ya kayıtsız şartsız AKP ve icraatını överler,  ya da yazılarında ara ara sahiplerini rahatlatacak türden muhalefete çakan vurgular yaparlar. Böylelikle bir yerlere selam çakar, bağlılık bildirir, yaptığı iş nedeni ile aferin vs gibi ödül beklerler. Sözüm hükümet ya da muhalefetin iyi icraatlarını öven yanlışlarına ayna tutan objektif yazılarıyla bizi fikirleri ile farklı bakış açılarından besleyen ve dengeleyen kardeşlerime asla değil. Onlar ister AKP’li, ister Sosyal Demokrat, isterse de MHP’li olsun saygı duyduğum kardeşlerim.

Tabi bu arkadaşlar aynı zamanda oyunu tek kale oynamayı da keramet bilirler. Kime ayar vereceklerse yazılarında söze oradan başlar, ya sizi gidi CHP zihniyetliler, ya da eskiden ülkücüydüm derler. Velhasıl mı onların istediği, okuyucunun algısını açıp içine yerleştirmek istedikleri yandaş siyaseti yavaş yavaş şırınga ederler. Bu türden olup ta Kahramanmaraş’ta yerel yazanlar okuyucuya başında güven yaratmak için de kendileri için genellikle Ülkücülük payesini kullanırlar. Yani bunlar genellikle Ülkücülükten geçinen tiplerdir.

Tabi Kahramanmaraş basının içerisinde de bu tiplere had bildirecek, cevap verecek muhalefetin sesinin olmaması da şehrim için ayrı bir yürek yakan bir konudur (gazetecilerin, iktidara çakan yazılar yazacak kişilere, gazetelerinde az yer verdiği için). Bu tiplerin yazdıkları her yazı birilerinin gözüne girmede onlara fırsat sunduğu gibi, yağ çekerek bunların iktidardan nimetlenme yolunu da açıyor. Sakın az sanmayın bu sayı da oldukça kabarık bilesiniz.

Neyse sözü fazla uzatmak istemiyorum; geçenler de böyle biri “Ülkücüler Saf İnsanlar” başlığı ile yazı kaleme almış ve aklı sıra “Ülkücü hareket” gibi köklü bir siyasi geleneğe, ABD’nin ve Büyük Orta Doğu projesinin (BOP) değirmenine su taşıyan taşeron parti yaftası yapıştırmaya çalışmış. Gerçeği hiç bilmez olur mu? Hafızamızla oynamasın, Sayın Erdoğan’ın bizatihi kendisi yıllar önce bu konuda açıklamalar yaptı ve “BOP’un Eş Başkanı’yım” dedi.

O arkadaşa yaşanmış bir olayı anlatarak bu yafta Ülkücülere yapışmaz demek istiyorum. Yıl 2002 MHP baraj altında kaldı ve meclis dışında. ABD Büyükelçisi iktidarı ziyaret ediyor, muhalefet ile de görüşmek için MHP’den randevu talep ediyor. Ama Sayın Devlet Bahçeli, partisinin Mecliste olmamasını gerekçe göstererek bu randevuya olumlu cevap vermiyor ve görüşmüyor. Ne zamana kadar? Ta ki 2007 seçimleri sonrası meclise girene kadar.

2007 yılında bu talep yenileniyor ve yarım saatliğine randevu veriliyor. Randevunun ilk 10 dakikası nezaket konuşmaları ile geçiyor ve sonrasında ABD Büyükelçisi söz alıp hükümeti ve Tayyip Erdoğan’ı şikayete varan cümleler sarf etmeye başlayınca Sayın Devlet Bahçeli ayağa kalkıyor ve misafirlerine kapıyı gösterip, “burada sizinle Türkiye Cumhuriyetinin hükümetini ve başbakanını tartışmam, toplantı sona ermiştir” diyor. Ortalık buz gibi ve büyükelçi alışık olmadığı bu üslup karşısında bocalıyor ve toplantı sona eriyor.

Şimdi o yağdanlık arkadaşa soruyorum; aynı özeni ve hassasiyeti Sayın Başbakan’dan kaç defa gördük; ya da görme ihtimalimiz var mı? Boş verin onu, kendisini ABD’ye götürüp, lobilerle tanıştıran Cüneyt Zapsu’nun Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı hakkında ki bu basında da yer aldı “size Türkiye’nin Başbakanını getirdim, deliğe süpüreceğinize kullanın” sözleri karşısında neler yapıyor? Ülkeyi temsil eden bir Başbakan’a söylenecek söz mü bu? Boş verin o kişiyi yanından uzaklaştırmayı kaç yıl kendisine danışman sıfatı vererek ödüllendirmedi mi?

Kendisine emanet edilen sütunu yaftalara, yağcılığa, muhalefete vur ki görev ifa etmiş olasın anlayışına hizmette kullananlar, önce ülkücüleri tanısınlar, sonrada yüreklerinde ve vicdanlarında (kalmışsa eğer) yankılanan sese göre kalem oynatsınlar.

Ekmeleddin İhsanoğlu Bey’i Cumhurbaşkanlığına  aday gösteren MHP’ye vurmak ve müzmin MHP Genel Merkezi muhaliflerini (aynı anayasa sürecinde olduğu gibi) Sayın Tayyip Erdoğan’ı destekleme noktasına taşımak için çaba içinde ol an gafiller bilmelisiniz ki siz bunu bir  görev addederek canhıraş bir fitne altyapısı oluşturmaya çalışsanız da bunu başaramayacaksınız.

Şunu burada açıkça ifade etmek isterim ki; ülkücüler eskisi ile yenisi ile cennet mekan rahmetli Başbuğumuz Alpaslan Türkeş’in davasına hizmet ederken zerre kadar tereddüt etmezler. Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’da Başbuğumuzun başdanışmanlığını yapmış ve onun bize emanetidir. Her ülkücü adayını destekleyecektir. Ben bunun böyle olacağına ve fitnelerin bu kez karşılık bulmayacağına eminim. O yazar arkadaşa da şunu söylemek istiyorum; hem bunu bilmeyecek kadar cahilsiniz hem de Ekmeleddin Bey üzerinden dış güçler yalanına sarılıp kara propaganda yapıyorsunuz. Gerçi bunu öyle söylemezler ama onu da siz söyleyin olsun bitsin. Zira lafın tamamı cahile söylenirmiş, okuyucularımın irfanından şüphem yok. Allaha emanet olunuz.