Hükümetin, APO ile görüşme sürecini başlaması ile birlikte, Türk Siyasetinde kartlar yeniden karıldı. Hükümet Milli hassasiyetlerini askıya, “milliyetçiliği ayakları altına” almış,  terörist başı ile anlaşma masasında pazarlığa başlarken, ülkenin güvenliğini de eşkıya başının insafına bırakmış vaziyette.

Sözde Barış sürecinde, ipleri eline almış eşkıya başı da bu fırsatı kaçırma niyetinde gözükmüyor. APO yaşanılan sürecin sonunda, Türkiye’de rejim değişikliği olacağını açıkça ifade ediyor. Bu  süreci, Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet, çok partili hayata geçiş den bile önemli ve yapısal derinlikler içeren bir süreç olarak tanımlıyor ve sonunda da diyor ki; “… başarılı olursak, yep yeni bir Cumhuriyete...” geçeceğiz.

Ruh hastası ve megaloman APO,’nun her konuşması insanı  çileden çıkartıyor,  bununla birlikte yaşanan süreci kendi sempatizanlarına mesaj için fırsat olarak değerlendirdiğinde de, insanın sorası geliyor “nerden alıyor bu eşkıya bu Cüreti”? Ancak, konuşmasının satır aralarına göz attığınızda da Hükümet ile pazarlıkta bir aşamaya gelindiği ve dengenin Eşkıya başının lehine oluştuğu intibaı oluşuyor insanda.

Türk Milleti bu süreçte verilen sözleri bilmek, tavizleri öğrenmek, bu kirli oyunun ve ülkeyi soktuğu bu çıkmazın ne zaman sona ereceğini merak ediyor… Kolay kazanılmamış bu toprakların birkaç çapulcu memnun olsun diye, sussun diye, merhamet etsin de terör yapmasınlar diye verilmesi düşünülemez bile. Türk milleti bu eşkıyanın susturulmasını, Kürt kardeşlerimizle aramıza nifak tohumlarının atılmamasını beklemektedir.

Sevgili Hemşerilerim; İşin şirazesi kaçtı. Tehditler o boyuta geldi ki; ev hapsi, genel af istemem, süreç sonunda ben de dahil KCK dan da hapishanede kimse kalmayacak hepimiz özgür olacağız diyor. Arkasından da tehdit savurmaktan da alıkoymuyor kendini; “…bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek, ben karışmıyorum. Yalnız, herkes bilmeli ki, ‘Ne eskisi gibi yaşayacağız, ne de eskisi gibi savaşacağız. Kendime güveniyorum…”  diyor; insanın inanası gelmiyor bu olup bitene ve konuşulanlara.

Öte yandan Sayın Başbakan ne yapıyor? Süreç akamete uğramasın şeklindeki ruh hali ile, Türk Milliyetçilerinin her an bir provokasyon yapacak diye empoze ediyor, Türk Milliyetçiliğini bir ırkçılık olarak lanse ediyor, Türk Milliyetçileri barış istemiyor şeklinde tahrikkâr bir üslup ile toplumun çimentosu olan Milliyetçi düşünceyi insanımızın zihninde olumsuz çağrışımların konusu yapıyor. Tek bir  askerin, polisin tırnağına bin tane yüz bin tane eşkıyanın kendisini değişmeyecek Milli hassasiyetleri olan Milliyetçi Camia ’ya  iftira ve çamur atarak, günlük siyasetine malzeme konusu yapıyor ve sözde barış sürecini pazarlamaya çalışıyor ve mütedeyyin insanları etkileme propagandasını her zemin ve fırsatta sürdürüyor.

Oysa herkes gibi Sayın Başbakan’da bilmelidir ki; Ülkedeki sulh ve barış ortamını isteyen en önemli kesimdir Türk Milliyetçileri, bu sürece ilişkin itirazımız; pazarlığın muhataplarına, Türk Milletinin zelil durumda gösterilmesine ve inisiyatifin eşkıya başına verilmesinedir.

Her şey gizli kapaklı yürürken bir taraftan da baskın propaganda üretiliyor, Sayın Başbakan her konuşmasında karşısındaki topluluğa ve Türk Milletine bana güvenin derken, Türk Milletine karşı süreçle ilgili yalan söylemeseler gam yemeyeceğim. Ancak, ne var ki  “yalancının mumu yatsıya kadar değil; gerçekler internete düşene kadar sürüyor” şapka düşüp kel gözüküyor. Yaşanan süreçte, yapılan tehditlerin karşılıksız kalması, verilen mesajlarla da perde arkasında her şey konuşulmuş her hususta eşkıya ile anlaşılmış ve APO’nun talepleri hükümet önerisi olarak sahiplenilmiş gibi geliyor bana; çünkü demokratikleşme adı ile çıkartılan her yasa aşama aşama verilen sözlerin hayata geçmesi anlamını içeriyor. Bu kapsamda çıkartılan kısmi afların (numaralı yargı paketleri ile) teröristlere ve sempatizanlarına yarıyor olması ve bütünleşik şehir yasaları de yine eşkiya başının “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” talebi ile örtüşüyor olması bu iddiamı  güçlendiriyor.

Bir de  genel af konusu var ki bunu sayın Başbakan da yalanlıyor, bu kez doğruyu söylüyor galiba;  çünkü süreçte eşkıyaya lazım olan, devlete karşı işlenen suçların affedilmesi. Zaten Sayın Başbakan da bunun ip uçlarını  kamuoyu ile paylaşılan mesajlarında verdi ve devlet bireye karşı işlenmiş suçu nasıl affeder mealindeki sözü de af kapsamının devlete karşı işlenen suça yönelik olacağını açık etti. Bu durum da APO’nun  hepimiz özgür olacağız  sözü ile uyum gösterir niteliktedir.

Ülkeyi tehdit eden sadece eşkıyanın başı mi? Değil tabi ki; onun parlamentodaki uzantılarından BDP Eş Başkanı Gülten Kışanak’da, TBMM de hem de kürsüden tüm Milletvekillerini tehdit ediyor, ya bize kapınızı açın yada şehit haberlerine açarsınız diyor. Bu ne had bilmezliktir !!! Türk Milletinin kutsal çatısı altında Türk Milleti tehdit ediliyor, üstelik kendisini farklı görerek. Sanırsınız başka ülkenin insanları bunlar. Ama nüfus kağıtlarına göre Türk Milletine ait olsalar da beyinden başkalarına taşeron olduklarından bu sözleri yüzü kızarmadan edebiliyorlar.

 Eşkıyanın başı nasıl bir cüret ise; BDP’li vekillere; bir daha kendi öz savunmanızı hazırlamadığınız yere gitmeyin, size bir vurduklarında siz on vuracaksınız diye de öğütler veriyor. Bu dili de hükümet bizim barış dili olarak kabul etmemizi istiyor. Soruyorum Kahramanmaraşlı hemşerilerime bu mudur barış dili; bu mudur ülkedeki terörü sonlandıracak zihniyet? Sayın Başbakan çıkmışbaldıran zehri” içmekten bahsediyor. Türk Milleti bu zehri içmeyecektir Sayın Başbakan, Devletimiz ülkemizin birlik ve beraberliğini sağlayacak, bozulmak istenen kardeşliğimizi yeniden tesis edecek güçtedir. Lütfen bu hususta zafiyet oluşturmayın ve Tarihi vebali olan bu süreçte eşkıyaya karşı dik durun. Bu milletin boynunu bükmeyin, büktürmeyin ve devletine güvenini zedelemeyin. İktidarınıza oy verenler; size bu sorumluluğu tam olarak almanızı ve Türk Milletinin beklentilerinin hükümetiniz tarafından karşılanmasını talep ediyor.

Ülkenin zor günler yaşadığı bu süreçte, Türk İslam Ülküsünü kendisine şiar etmiş, Türk Milliyetçilerinin durumu ise içimi en çok yaralayan mevzuu. Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olduğu bu günlerde rüzgarın savurduğu mecralarda uçup duruyoruz. Ben haddimi aşarak diyorum ki; “Ey Türk titre ve kendine gel”, ayrılıkta azap vardır, bu dağınıklığımız başkalarını cesaretlendiriyor. Gün bir olma günüdür, ufak tefek kırgınlıkları yok sayalım, hani Mustafa Kemal Atatürk’ün o meşhur sözü var ya; mevzu bahis VATAN ise gerisi teferruattır” onun verdiği güçle;  birliğimizi ve  beraberliğimizi; eşkıyanın emellerine ve onun tutsağı olmuş, oyuncağı olmuş sözde barış diyenlerin insafına kalmayalım.

Türkmen Beyi Sayın Dr. Devlet Bahçeli 7 Mart 2013 tarihinde Türk Ocağı Genel Merkezini ziyaret etti. Ziyaret basına kapalı yapıldı, ama sohbetin merkezinde anayasadan Türk kimliğinin çıkartılması olduğunu tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Bu kritik günde yapılan kritik ziyaret Türk Milliyetçilerini heyecanlandırdı, bundan yüz yıl önce kurulan bu ocağın misyonu sanırım sürecin sessiz izlenmesi olamaz. TÜRKLÜĞÜN TARTIŞILMASINA MÜSAMAHA GÖSTERİLMEYECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM.

Türk aydınının, münevverinin  ve mütefekkirinin fikir kulübü olan Türk Ocağı ile MHP arasındaki bu sıcak temas, Türk Milliyetçilerine önemli bir mesaj olması gerektiğini düşünüyorum. Hükümet;  bundan sonraki süreci daha hassas yürütmek, sessizliğini ve itidalini bu güne kadar korumuş Türk Milliyetçilerinin eleştiri ve önerilerine dikkat etmek,  “Aslanı Kediye Boğdurmaya” doğru giden bu süreci en kısa süre içerisinde sonlandırmak, kardeşliğin tesisi ve asayişin sağlanması için güçlü devlet yönetimi iradesini ortaya koymak zorundadır. Sevgili Kahramanmaraşlı hemşerilerim Allaha Emanet olunuz.