Bu günlerde bir masumiyet abidesi oldu terör örgütü; teröristi ile  terörist başı ve bunların  siyasi uzantıları kuzu postuna büründürüldü ve imaj çalışması ile kamuoyuna bir de bu haliyle pazarlanmaya başlandı.  Kamuoyu gözü önünde husule gelen olaylar medyada bir başka yer alır oldu, adeta sevimli bir örgüt profili çıkartılmaya çalışma gayretleri öne çıkar oldu.  Nerden mi çıkartıyorum; aklıma ilk gelen örneklerle size bunları anlatmaya çalışacağım.

Çok uzak değil yakın bir tarihte Fransa’da öldürülen üç terörist  nerdeyse “melekleştirildi”  cenaze törenleri ve burada olay çıkmaması toplumsal uzlaşma ve kaynaşma örneği şeklinde sunuldu. Ama gerçek ne idi; ölenler, PKK’nın dağ kadrosunda APO’nun en yakınları idi,  Avrupa şehirlerinde yapılanmayı ve ekonomik bağlantıları oluşturmakla görevlendirilmiş, Türkiye’nin de haklarında  Almanya ve Fransa’ya iade talebinde bulunulan PKK’lı üç terörist kadındı.

Diyarbakır’da yapılan cenaze törenleri esnasında da öyle söylendiği gibi sükûnet hakim değildi!! örgüt paçavraları ile sarılmış tabutlar milyonların gözü önünde elden ele dolaştırılmış, tören alanında bir tane bile güvenlik görevlisi konulmamıştı. 9-10 yaşlarındaki çocuklara şahsiyetler ve kimlikler kazandırmak maksadı ile asayişi sağlama görevi verilmişti(Milliyet gazetesinden Can Dündar’ın o tarihteki cenaze törenlerinin izlenimlerini aktardığı makalesinde başından geçen olayı şöyle anlatıyor; “…törenden sonra uçağa yetişmek üzere Ahmet Türk’ün tahsis ettiği araçla hava alanına doğru giderken yolumuz ellerinde taşlar bulunan 9-10 yaşlarındaki çocuklar tarafından kesildi, şoför arkadaş indi çocuklarla konuştu yol açıldı ve biz yola devam ettik. Kim bu çocuklar diye sorduğumuzda bize KCK’lı milisler dedi…” hadi birileri izah etsin bana; sükûnet içindeki cenaze törenini. Evet sükûnet sağlanmıştır ama o gün devlet ben burada yokum APO nun barış şartlarından en önemlisi “kendi öz savunma güçleri “ devreye girmiş ve uygulama başlamıştı. Bu mu Türk milletinin sükûnetten anladığı, ben buna erken gelene özerklik yapısı diyorum, öyle değilse biri bana izah etsin yanılıyormuyum sevgili hemşerilerim?

Yine  Marksist-Leninist bir örgüt lideri olan Öcalan’ın;  gençliğinde nurcu olduğu haberleri ağlamadan sorumlu Başbakan yardımcısının duygusal açıklamalar vasıtası ile,  APO’nun eskiden namaz kıldığı ise tutanaklar üzerinden kamuoyuna servis edildi. Oysa biz biliyoruz ki; Apo’nun PKK’sı  Marksist-Leninist bir örgüttür, din ile dindar ile işi olmaz(eğer bunların beklentileri gerçekleşir de özerk yapı kurulursa burada görülecektir ki en büyük bedeli Altan Tan gibi İslami siyasi çizgide olduğunu söyleyen ve buna inanmış Kürt kardeşlerimiz görecektir.), örgütün propaganda kasetlerinde ve televizyonda terörle ilgili programlarda militanlar her fırsatta,  ezanla, namazla, oruç ve oruçlu ile dalga geçişi dikkatlerden kaçmayan bir ayrıntı idi, bunlar unutturulup,  APO’nun bir zamanlar Nur talebesi olduğu, namaz kıldığı basına en önemli ağızlarca servis ediliyordu;  örgüt kurmaya meyletmeseydi bu devletin önemli bir makamına gelebilirdi(çünkü diyorlardı ki Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Küçük ’ün sınıf arkadaşı),  dindar biri olarak toplumda itibarlı biri olurdu gibi medyatik göndermeler, adeta kader onu bu yollara düşürdü, Allah kimseyi şaşırtmasın hepimizin başına gelebilirdi yaklaşımları olmuştur.

Gülten Kışanak’ın  parti kongresinde düşen Türk Bayrağını asmaları için konuşmasını kesmesi, Riyad’da Zafer Çağlayan ile birlikte gezi heyetinde yer alan BDP’li milletvekili Esat   Canan’ın  otel yönetimine  “nerde bayrağımız neden asılmadı” şeklindeki çıkışı ve bunun Sayın Bakan tarafından teyiden tekrarlanması, BDP’nin Türk Bayrağı hassasiyeti  olarak gazete manşetler ve ekranlar aracılığı ile tekrar tekrar haber konusu yapıldı. Oysa; BDP’nin kongrelerinde, toplantılarında Türk Bayrağı olmadığını, eğer konmuşsa bile örgüt militanlarının bayrağa saldırmayı alışkanlık yaptığını,  yırtılıp yere atılışını, ayaklar altına alınıp düşmanın bile yapmayacağı alçaklığın yapılışı daha dün gibi aklımızda.

Şehit analarının medyada esamisi bile okunmaz iken, cumartesi annelerinin neredeyse her fırsatta medyada yer alması, “ Berfo ANA” figürü yaratılması, evlat ana ilişkisinin masumiyetinden istifade ederek şehit analarından esirgedikleri duygusal yakınlığı onun üzerinden kamuoyuna cömertçe sunuldu.  Oysa şehitlerimizin anaları, eşleri çocukları her Cuma günü, şehidimin her doğum gününde gözyaşlarını içine akıtarak, sessizce Kur’an okuyuşunu dua ve niyazda bulunduğunu, basından kimsenin de bu sessiz çığlığı duymadığını bilmiyor muyuz?

APO söylem değiştirdi,  bölünmeyi istemiyor denilerek, kamuoyuna “korkuların yersizliği”  intibaı verildi. Genel af olmayacak sözleri ile şehit ailelerine ve 30 yıldır terörle mücadele eden Türk Milletine yalanlar söylendi. Oysa APO ile yapılan görüşme tutanaklarında bu gerçek söyle dile getiriliyor; “ Sırrı: Sizin konumunuz ne olacak?

Öcalan: (Gülerek) Ne ev hapsi, ne de af bunlara gerek kalmayacak. Herkes, hepimiz özgür olacağız. Şunu bilin ki bu hamlem komployu boşa çıkaracaktır. Ben komployu aşıyorum. Başarılı olursam, Ne KCK tutuklusu kalır ne başkası. Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek, ben karışmıyorum. Yalnız, herkes bilmeli ki, ‘Ne eskisi gibi yaşayacağız, ne de eskisi gibi savaşacağız’. Kendime güveniyorum. Şunu iyi bilin devlet de ben de vazgeçemeyiz. Tarihi bir barış ve demokratik yaşama geçiş.”  Şimdi soruyorum ne imiş? arka planda konuşulan genel affın da ötesinde bir anlaşma değil de nedir?

Sevgili hemşerilerim yakın tarihte ve hafızamızda tazeliğini koruyan olaylar ve bunlar hakkındaki görüşlerim bunlar bu fikrimi destekleyen onlarca örnek verebilirim, ancak bu kadarını kafi sayıyorum. PKK nın bu güne getirdiği kanlı terörizm gerçeğinde; Her nevruzda  eylem ve isyan provalarının yapılması,  terör elemanlarını gündüz köylü, gece eşkıya rolünde kendi vatandaşlarımıza karşı korkutmak sindirmek, canını, malını namusunu tehdit ve terörize ederek devlete olan güveni yok etme eylemlerinin yapılması,  din adamlarının örgüt propagandasına zorlanması bu isteğe cevap vermeyenlerin katledilmesi, köy mezra baskınları, Kürt Türk demeden devletin yanında yer alanlara katliamlar yapması, şehir merkezlerine, kalabalık caddelere, bombalı eylemler düzenleyerek yüzlerce insanın bu yolla katledilmesi, devlete karşı sivil itaatsizlik hareketini başlattırıp isyanın bir başkaldırı provasını yapması, askeri araçlara ve sivil araçlara karşı kahpece tuzaklar kurup,   mayınlar döşenmesi bombalı saldırılar ve belediye otobüslerine molotof kokteyllerinin atılması, çok değil daha 3 ay öncesinde Şemdinli’ye yapılan silahlı kuşatma ve saldırıların yapılması değil midir? Ne olduysa , saymakla bitiremeyeceğimiz binlerce eylem ve katliamı yapanlar; bir anda düğmeye basılarak,  hak özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren milisler ve zavallı, ezilmiş mağdur edilmiş kişiler yapmak istenmektedir. Nasıl bir algı yönetimidir yapılanlar düşünmek ve yorumlamak gerekmez mi?

Bu sürecin kimin mizanseni olduğu artık gün yüzüne çıkmaya başladığını APO’nun “…biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk..” şeklindeki  sözlerinden anlıyoruz. Emperyalist güçlerin ülkedeki bu ayaklanmanın, yeniden bir millet yaratma provası olduğu,  bölgede yeni devletçikler kurma planları ile uyumlu olduğu ve AKP’nin  süreci yönetmek için oluşturulmuş taşeron yapı olduğu, artık kendisinden beklenen görevin icrası için artık düğmeye basma sürecinin geldiği, “Bağımsız/özerk Kürdistan” yaratma projesine yönelik somut adımlar atma sürecine girildiği, iktidar diyetini Ülkenin bölünmesi  ile ödeme anının geldiğini, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi kapsamında Büyükşehir (pardon bütünleştirilmiş/eyaletleştirilmiş yerel yapı) şeklinde  eyalet alt yapılarının kurulduğunu artık biliyoruz.

Ülkemin inandırılmış insanlarının iktidar ettiği AKP; azımsanmayan desteği size veren vatandaşımız sizi ibretle izliyor, artık bu millet üzerinde yıkım projelerini uygulamaktan vazgeçin, PKK’yı masum gösterme, eli kanlı eşkıya başından ülke huzuru için medet umma, cana, mala, ülke birliğine kasteden anlayıştan demokrasi kahramanı yaratma hevesinden vazgeçin. Bunun tutmayacağını, bu milleti bölemeyeceğinizi, Kürdü Türk’ten ayrı yaşatamayacağınızı aklınıza sokun.

Kimse aklından çıkarmamalıdır ki bu millet bu oyunu bozacaktır. Bu milleti teslim almaya kimsenin gücü yetmeyecek, çünkü Türk milleti bu konuda henüz son sözünü söylememiştir. Emperyalist güçlerin bir hesabı varsa Cenab-ı Hakkında bir hesabı vardır. Allaha emanet olunuz.