Batı ile kültürel anlamda irtibatı geçildikten sonra yer yer arızalar belde_i İslam’da eksik olmadı. Osmanlının son zamanlarında gerek iç isyanlar ve gerekse yeniçeriler aralarına sızan ve kendilerini kamufle eden, Osmanlının çok uluslu yapısından bil istifade altıncı kol faaliyetleri ile devletin otoritesi zaafa uğratılmış İslam’ın bütünleştiriciliğinden adeta şüpheye düşenler ve bu şüpheyi dile getirenler olmuştu.

Sultan Abdülhamit Han içerdeki batı beslemeleri, yanlış teşhis koyan yerli alimlerden bazıları ve nihayet Emanuel karasu başkanlığında Enver Paşa’nın da içinde bulunduğu bir ihanet şebekesi ve Mahmut Şevket Paşa idaresinde Trakya’dan toplanan Karadağ haydudu, Sırp yılanı ve Bulgar yılanı ile birlik olan güruhun da gayreti ile tahttan indirilmesi Siyonizm’e cesaret vermiştir.

O devir yabancıya özenti ile kurtuluş ümidinin yan yana düşünüldüğü bir devir. İttihat ve terakkinin ve çevresindeki ricali devlet ile aydınların uğursuzluk saçtığı bir devirdir. Korkunun ataletle kucaklaştığı, hamle ve direniş arzusunun yeniden alevlendiği ikilem dünyasındaki bir Osmanlı vardı.

Osmanlının himayesindeki toplumların aydınları ve İslam’ın has mücahitleri böyle kritik zamanda kol kola ve yan yanaydı. Nihayet ittihatçıların yıllarca Abdülhamit’in birbirinden uzak tuttuğu balkan milletlerini barıştırarak balkan faciasını yaşatmaları geriye kalan yetişmiş fedailerin bir kısmının da Allahuekber Dağlarında telef edilmeleri, körüklenmiş kavmiyet davasıyla yemenden bu tarafa ordunun dönemeyişi ve bunların üstüne üstelik birde Çanakkale Savaşı.

Nasıl olsa Osmanlı gidiyor bakiyesinde kurulacak devlette etkin olacak Osmanlı aydınlarının yok edilmesi de birincil hedefti.

Alman komutanının komutasında Osmanlı askerleri fedakar Anadolu insanı lise talebelerine kadar birde karşıda batılı devletlerin ittifak ordusu İngiliz komutasında ve askerler anzaklar dan Afrikalı garibanlara kadar toparlanmış ordu.Tamamen imha olunsa bile batıya zarar vermiyor toparlanmış ordu.şirket ordusu.

Hilafet merkezi küffar eline düşmesin diye Akif’in diliyle “SİPER ET GÖĞSÜNÜ DURSUN BU HAYASIZCA AKIN” imanıyla iki yüz elli bin Osmanlı aydını toprağa veriliyor, şehit oluyordu. Akif’in diliyle “BEDRİN ASLANLARI ANCAK BU KADAR ŞANLIYDI” Aslında Çanakkale geçildi. İstanbul’da işgal edildi ama Osmanlıyı savunacak asker eritilmiş oldu. Adım adım plan işliyordu. Hiç bir batılı devletin Anadolu topraklarında kalma barınma işgali sürdürme güç ve niyeti de yoktu. Sadece bir Osmanlı devleti olmasın yeterdi. Hatta Anadolu parçalanırsa Rusya’nın Akdeniz’e inişi kolaylaşır diye düzenli ve planlı bir çekilişle ana dolunun bütünlüğü korunurken kahramanlık sevdalısı Türklerin onurlandırılması ve iç kavgaya sürüklenip devam eden bir devlet rahat olmayan kavgalı bir toplum özlemindeydiler.

Nihayet bu çekilişlerin planı gerisinde kalan yakın komşumuz yunanlılarla Sakarya Meydan Savaşı ve devamının sonunda kurtuluşun ya da anayurdun Anadolu’nun yabancıdan ayıklanışı sonunda kurulan bir devlet ve ezik bir millet.

Akif bunu ‘’ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi’ şeklinde hissiyatını dile getirişini görüyoruz.

Savaş öncesi fikir kargaşasında, ırkçılık sevdalılarına karşı Akif: “hani milliyetin İslam idi kavmiyet ne’’ diye sorar.

Yine: “Sen ben desin efrad, aradan vahdeti kaldır

Millet için kıyamet işte o zamanadır.’’

Dini hassasiyeti kaybolmuş seküler sevdalısı, batı yanlısı tanzimat beslemesi, reşit paşa talebeleri içinde: “fazilet hissi Allah korkusundandır: siz bunu ihmal ederseniz, ahlakın iflası mevt_i küllüdir:’’ bizim millet olarak toplu ölüşümüzdür der.

Din adamlarının devlet işlerindeki etkinliğinin sorgulanması sırasında da: çalış dedikçe şeriat çalışmadın durdun onun hesabına birçok hurafeler uydurdun. Sonunda birde tefekkür sıkıştırdın araya zavallı dini uydurdun maskaraya.”

Hem Osmanlı dönemi aydınlarının ve dahi hem de Cumhuriyet dönemi dindarlarının bir hastalığını da deşifre etmeden Akif geçmiyor.

YA AÇAR  BAKARIZ   NAZMI CELİLİN YAPRAĞINA

YA OKUR GEÇERİZ BİR ÖLÜNÜN TOPRAGINA

Kur’an bir amel kitabı iken onu hayatından uzak tutanları rabbine şikayet ediyor..

Nihayet yeni devlet kuruluyor. İstiklal Marşı’nı yazıyor.

“HAKKIDIR HAKKA TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL” diyor.

Yani bu millet hakkı unutur dini ikincil plana atar ve onun emirlerini yasaklarını hesaba katmayan batılı kanunlara özen duyan bir millet olursak dinsiz milletinde istiklale hakkı yoktur anlamını da mısrada remzediyor.

Bu sırada da öğüt vermeye devam ediyor:

“Doğrudan doğruya kurandan almalı ilhamı

Asrın idrakine söyletmeli İslamı

Azmine sımsıkı sarıl bak nasılmış

Yeis bataklıktır düşersen boğulursun” diyor ama heyhat atı lalan üsküdarı geçmiş.

Galip geldik derken mağlupların düzenini prensiplerini seçmişiz.

Merhum Akif yine duramaz. Zalimi alkışlayamam diyor. Gelenin keyfi işin geçmişe kalkıp sövemem diyor. Yani o zamanlarda artık geçmişe söverek itibar toplayan ve savaşlarda şahadete ulaşmadan gazil olmanın onurunu da yaşamak istemeyen batı perest bir kıran artığı elek altı Osmanlı aydını ile kavgalı haldedir.

Yeni kurulan cumhuriyette burdur mebusu olsa da artık suya sabuna dokunmayan Allah korkusundan can korkusu ağır basmış oturumda kavga edeceğine mescidde zikir çekmeyi tercih edenlere de atıyor fırçasını ama artık Akif yalnızdır. Bir müddet mısıra gidişini Cemalettin Afgani ve Abduh yakınlaşması ile gölgelemek isteyenlere rağmen o bir kaçıştır. Bir müddet ezber de çalışır. İstediği kuran tefsirini sunamaz. İçinde bulunduğu haleti ruhiye ile yazılan tefsire tahammül edecek çevre kalmadı.

Osmanlı dönemimde imanın, mertliğin, cihadın samimiyetin ve arkadaşlığın, ahde vefanın ve İslam adına hurafata açmış olduğu mücadele ile haklı olarak İslam şairi unvanını alan Akif’i bizden sonra gelen nesil daha iyi anlayacaktır çünkü yeni nesil daha sorgulayıcı olacaktır. Cenazesini kaldıran üç beş tıbbiyelinin yanında ricali devlet yoktur. Ama onların adı unutuldu Akif için Fatiha okuyan çoktur. Hatta ricali devlet bu yılı Akif yılı ila netmiş o gün Akif’i yalnız bırakanlar utansın varsa utanacak yüzleri.