Arap Yarım Adasında, Tunus’ta Lübnan’da Mısır’da Yemende başlayan ve Suriye’de devam eden Arap Baharı, ilk işaretlerini verdiğinde sürecin nereye doğru ilerleyeceği konusunda hiç kimsenin bir öngörüsü yoktu. Bu baharın sert rüzgarına kapılanlar açısından, manzara o kadar da belirgin değildi. O yüzden birçok devlet bu süreci iyi okuyup algılamakta çok geç kaldı ve farklı noktalarda durdu.

Bu esnada Türkiye büyük bir öngörüde bulunarak Arap baharının sert rüzgârına kapılan halkların yanında olduğunu açıkladığında aslında büyük bir risk almış oludu. Durum farklı yerlere doğru da gidebilirdi, ama bizim için bir tercihti ve o tercih doğrumuydu, yanlışımıydı durum ortada?

Aslında sınır komşumuz ve son yıllarda sınır ticaretini en fazla yaptığımız, Suriye’de halk hareketleri başladığında Tunus, Mısır ve Libya’da hatta Yemen’de olanlardan dolayı gidişatı tahmin etmek daha kolaydı. Bu nedenle Suriye’de sadece bu açıdan bakıldığında bile- alınan tavır, geçerliliği kanıtlanmış ve Arap Baharı ülkelerinde aldığımız tavırla tutarlı olunması açısından da zorunlu bir tavırdı, denile bilir mi? Tam tersi, Suriye’de bu tavrı almasaydık, orada halkını katleden rejimin yaptıklarına sessiz kalan bir tutum sergileseydik, bugün Arap Baharı ülkelerine bu kadar yakın olamaz, onlarla ilişkilerimizi bu kadar iyi tutamaz mıydık?

Arap yarım adasında olup bitenlere seyirci mi, kalsaydık?  Türkiye açısından ne gibi bir durum ortaya çıkardı acaba. Arap baharı politikalarımızı, ülke olarak ne ileri nede geride orta seviyelerde mi? tutsaydık. Arap baharı adı altında iç savaş yaşayan devletlere yönelik politikamızı eleştirip alternatif olarak tarafsız ve sessiz kalmamızı önerenlerin bu sözlerine kulak mı verseydik? Arap baharı dışında kaldığını düşünen ama bu baharın sert esintisinin kendi ülkelerinde de hissedilmesi İhtimaline karşı tetikte duranlar bugün ne durumda olacaklarına dair bir tahminleri var mı acaba?”

Türkiye köklü bir geçmişe sahip olan ülkedir. Özellikle komşu ülkelerin içişlerine karışmamalıdır. İslam dini içerisinde yer alan Arap halklarına bir yakınlığı vardır. Bu durumda olağandır. Ama  iç savaşın yaşandığı  yerlerde  tarafsız olmalıdır. Çünkü o ülke halkı en doğru kararı verecektir. Zaman her şeyin ilacıdır, kimin haklı olduğunu ortaya çıkaracaktır...

Demokratik Türkiye ile demokratik olmayan komşu Arap ülkelerimiz arasında bir mesafe olmalıdır. Karşılıklı milli çıkarlarda iş birliğine gidilmeli, karşılıklı olarak ithalat ve ihracat pazarı kurulmalı.

Yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi, işin aslı şu tarihimizin derinliklerine bakıldığında, Arapların Türk halklarına karşı bakış acıları hiç de dostane davranışlar olmadığı görülmektedir.

Yinede, ümit ediyoruz ki bu süreçler, Arap dünyasına, Arap halklarına hakikaten daha çok refah, daha çok huzur, daha çok barış ve daha çok sosyal adalet olarak yansır…

Arap ülkelerinin milli kaynaklarından, Avrupalılar “ittifak “güçleri yararlanırken, bizim ülkemizde sadece sıkıntılarını paylaşmakta, dün Irak ta olduğu gibi bugünde Libya’da Mısır’da ve Suriye’de. Bunun için diyoruz ki, ne Şam’ın şekeri, ne Arab’ın yüzü…