İçinde yaşadığımız çağ kaotik bir çağdır.

   Kaotik çağın farik ve mümeyyez vasfının temelinde şahsiyetsizlik vardır. Kaos esasen özellikle şahsiyet konusunda kendini göstermektedir. Yaşadığımız kâinat artık şahsiyeti gündeme almamakta ve insanın varlığını izah ve tarif edebilmekten uzaklaşmaktadır. Böylesi bir zamanda kimse tapacak put aramasın. Zira şahsiyetsizliğin moda olduğu günümüzde herkesin putu kendi nefsidir. Said Nursi’nin dediği gibi “çağ, nefs çağıdır.”

Nefsani tatminkarlık hali, şahsiyetsizliği besleyen hallerin en menfî olanıdır. İslam medeniyet tasavvurunun gündeme alınmamasının akabininde boşluğu Batı doldurmuş, akl-ı selim terkibinden mahrum olan Batı hasebiyle, kaotik yani kaos çağı başlamıştır. Millet olarak bu kaotik halden kurtulmamızın tek yolu ikinci kurtuluş savaşını başlatmamızdan geçmektedir.

***

Zihinlerimizi yıkıma uğratan dil devriminden sonra “fert” kelimesi “birey” gibi piç ve ucube kelime ile unutturulmaya çalışılmıştır. Problemin kaynağı, herhangi bir varlık teki ile insan ferdiyetinin birbirine karıştırılmasıdır. Her insanın ferdi bir hakikati vardır. Her ferdin hakikati ise tek şahısta düğümlenir. Yani Allah’ın habibim diye hitap ettiği sevgilisinde, yani Allah’ın Resulünde... Selim akıl sahipleri bu noktayı “hakikati ferdiye” diye isimlendirir.

***

“Birey” kelimesine tekrar dönelim.

  Birey kelimesi, muhteva bakımından hiç bir mana taşımayan hiç bir fikri örgü ifade etmeyen, hiç bir ahlaki tedai uyandırmayan nesebsiz ve piç bir kelimedir. Tam olarak liberalizmin insan tekine işaret eden, buna mukabil hiçbir fikrî ve ahlâki alamet belirtmeyen bu kelime, insanları cemiyet, haline getiremez, içtimai bir nizam kuramaz, ferd ile cemiyet arasındaki muvazeneye atıf bile yapamaz. Kişiliğini isyan ve itirazda bulan, doğruya sadakat, yanlışa itiraz etmek için ahlaki ve fikri merkez kaygısı taşımayan, bir araya gelmiş insanları ancak kalabalık yapan bir muhtevasızlık timsalidir. Şahsiyet, insanın hangi dünya görüşüne mensup olursa varoluşunun kaynaklarını varlıktan ve insanlardan değil fikir ve ahlaktan almasıdır.

***

Bir dünya görüşüne mensubiyet söz konusu olmadığında ortaya çıkabilecek insan tipi, benliğinin tahrikiyle yaşayan ve en fazla mizacının ufkuna kadar varabilen fakat hiçbir zaman şahsiyet terkibine ulaşamayan ve varoluşunu gerçekleşiremeyen insan suretinde yaratılmış varlık halinde kalmaktır. Dünya görüşünün benliğinin muhtevasına yerleştirerek benliğinin ufkunu kendi ferdi menfaat kıskacından çıkararak insanlık ufkuna kadar genişletmeden şahsiyet gerçekleşmez, ve gerçekleşmeyen bu şahsiyet boşluğunu kaotik çağın öngörüleri doldurur. Bu bakımdan benliği yoğurup şekillendirerek insanlığı ihata edecek hacme ulaştıramayan dünya görüşlerinin ulaşabileceği insanlık idealleri kan ve gözyaşından başka neticeler vermeyecektir.

***

Dış dünyadan alınan herhangi bir tesirin, -bunun içine dünya görüşleri iddiasındaki bir takım fikir hareketleride dahildir- insan benliğini yoğuracak  kadar güçlü olması mümkün değildir. İnsan benliğinin veya benliğin daha derinlerinde bulunan kaynağın dış tesire açık olması ve onu kabul etmesi gerekir. İnsan benliğini yoğurup şekillendirecek kabul tavrı şüphesiz imandır. İnsanın iç dünyasında iman kadar ağır ve güçlü bir aksiyon üretilmeden benliğini şekillendirmesi veya dış tesire açması muhaldir. Bunun için şahsiyetin, kaotik çağın biçtiği rollerden kurtulup kendi teşekkülü oluşturması için iç dünyasını yerinden oynatacak imana sahip olması gerekir. İmanı manevi terakki ettirecek olan tasavvufu es geçemeyiz. Tasavvuf, asıl sevgiliye ve ilahi meşk yolunda atılacak adımları sistematize eden yolun ve kapının adıdır. İman tasavvuf münasebeti zarurettir.

***

Kaotik çağın en temel problemi bizim açımızdan imansızlıktır. İmansızlık halinin ilk neticelerinden birisi, şahsiyetin gerçekleşmemesidir. Şahsiyetini gerçekleştiremeyen insanların hayatı nasıl yaşayacağı ve hangi hadiseler karşısında nasıl tepkiler vereceği anlaşılamaz. Zira şahsiyetin en kısa tarihi, tanımlanabilir olmaktır. Tanımlanabilir olmak, insanların bir arada yaşayabilmesinin ferdi alt yapısıdır. İslam cemiyeti, şahsiyet sahibi insanlarla kurulabilir. Şahsiyet sahibi olmayan insanların bir araya gelmesiyle ancak topluluk oluşur. Şüphesiz günümüzde bu tür topluluklara en güzel misal, futbol stadyumlarındaki toplu kitledir.

Özetlemek gerekirse, cemiyet, hukuka ihtiyaç duymaksızın yaşamak istediğinde ahlaki zemini güçlendirmeli, ahlaki zeminin güçlendirilmesi gerektiğinde şahsiyetli insanlar yetiştirmeli, şahsiyetin gerçekleşmesi için dünya görüşü olmalı, dünya görüşünün insan benliğini yoğurması için iman bulunmalıdır.

Not: Bu yazı kaotik çağ içinde imânını muhafaza eden yahut etmeye gayret gösteren aziz gençler için kaleme alınmıştır. Bu gençlerden birisi olan Muhammed Raşit’in ayrıca okumasını temenni ediyoruz.

   Ağlayın gençler.

   Gözyaşınız sel olsun.

   Bu sel rahmet ırmağına dolsun.

   İslam’ın hiç bir hakikatini feda etmeyen ve etmeyecek olan yeni İslam gençliğini aşk ve vecdle selamlıyarak sözlerimizi noktalayalım...