12 Eylül 1980 darbesinin ardından sosyal demokratlar bir türlü toparlanamadı. Türk solunun Karaoğlan'ı rahmetli Bülent Ecevit başkanlığında kurulmuştu, koalisyon hükümeti ömrü kısa sürdü bu iktidarın.

İşte o iktidar önemli bir olaya parmak bastı, PKK’nın başı ve kurucusu Abdullah Öcalan’ı, 15 Şubat 1999 da Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmişti. Bence de, Karaoğlan’ın başında bulunduğu azınlık hükümet döneminin en önemli olayı, İmralı da tutsak Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmesiydi.

Abdullah Öcalan’ın yakalanması, Rahmetli Bülent Ecevitli DSP’yi Türkiye’de gerçekleştirilen 1999 genel seçimlerde 1. Parti yapmıştı.

O dönem CHP yüzde 10’luk baraj altında kalmıştı. Seçimlerden birinci çıkan DSP ile MHP, ANAP 3’lü koalisyon hükümeti kurumuşlardı.

DSP, MHP ve ANAP’ın oluşturduğu koalisyon hükümeti döneminde “ekonomik krizler ve sosyal sorunlar” derinleşmişti.

Yada derinleşmesini isteyen güçler ortaya çıkmış,Ecevitli bir koalisyon hükümetinin yıkılmasını istiyorlardı!

Birçok işyerleri kapanmaya, yüz tutmuş, işini, aşını kaybeden, insanlar,her geçen gün ağırlaşan “ekonomik ve sosyal Sorunların” ağırlığı altında ezilen halk, bu koalisyon hükümetine karşı tepki oluşturmaya başlamıştı.

Ülkeyi yöneten DSP, MHP, ANAP üçlüsünün oluşturduğu Koalisyon hükümeti ülke kamuoyunda giderek güven kaybediyordu.

Bütün bu olumsuzlukların ardından 2002 Genel Seçimleri oluyor ve altı ay önce kurulan AK Parti bu olumsuz gelişmeleri fırsata dönüştürüyor ve bu fırsatı iyi değerlendiriyordu.

Milletin gündemini iyi okuyor. 3 Y diye tanımladığı “Yolsuzluğu, Yoksulluğu ve Yasakları” ortadan kaldırma sözünü vererek milletin karşısına çıkmıştı.

Halk, 3 Y söylemine inanarak AKP’yi tek başına iktidara taşımıştı.

Şimdi ise bakıyoruz ve de görüyoruz ki, kendisini halka bir umutmuş gibi gösteren ve öyle algı oluşturan AK Parti, ne işsizliği, ne yoksulluğu, ne de yolsuzluğu çözememiştir.

AK parti tam tersine bir politika uygulamış ve 13 yıldır bu ülke insanının büyük çoğunluğuna âdete baskı uygulamıştır.

Örneğin;

Yasama,yardı ve yürütmeyi bir birine karıştırmış,çok şeyi yok saymıştır.

13 yıldır ülkeyi yönettiğini zanneden AK Parti’nin yerinde bir CHP iktidarı olmuş olsaydı, AK Parti’nin yaptıklarını yapmış olsaydı, CHP diye bir parti kalırımıydı siz söyleyin.

Aslında şimdi sormak isterim; Peki, buna karşın CHP’nin oyları neden yükselmiyor, yükselemiyor? Bütün bu olumsuzluklara rağmen AK Parti nede hala 1. Parti oluyor.

Eğitimli, kültürlü ve bilinçli sosyal demokratların partisi Cumhuriyet Halk Partisi nerede yanlış ve hata yapıyor? İşte CHP kendini bu noktada iyiden iyiye sorgulamalı. Bir gazeteci olarak ben bu kanıdayım, yanlış söylemiyorum değil mi?

Mesela soru şu: Cumhuriyet Halk Partisi, tüm örgütleriyle etkin bir muhalefet yapmış olsaydı, AK Parti üçüncü kez iktidar, dördüncü kez de yine birinci parti olabilir miydi?

Bu kadar yolsuzluk ve hırsızlık iddialarına rağmen, 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nde AK Parti, tekrar birinci parti olabilir miydi?

Sorun şu:

CHP merkez solda ısrarcı olmadığı,solcularla da güç birliği içinde olmadığı için, “zayıf” görünüyor, bu nedenle de halkın çoğunluğuna “aşırı sağ” çekici hale geliyor.

Hal böyle olunca da özellikle muhafazakâr kesimler, aşrı sağ partilere yani AK Parti gibi partilere gidiyorlar.

Kıymetli okurlarım; Ülkemizde siyaset ve siyasi söylemler öyle bir noktaya çekildi ki:

Sağ patentli partiler, sol patentli partilerin söylemlerini, solun sınıfsal ve siyasal sloganlarını elinden aldılar ve kullanır oldular.

Ülkede ki geniş halk kesimlerine ulaşmak ve kavuşmak istiyorsa CHP, yeniden sol söylemlerle yola çıkmalı, solla barışmalı. İşçi,emekçi,köylü,kentli demeden bütün kesimlerle yeniden kucaklaşmalı 1972-73 ve 74’lerde olduğu gibi.

CHP 70 yıllarda olduğu gibi şimdide ekonomik yoksunluğa, eğitime, sağlığa,barışa ve sosyal güvenliğe bu ‘vurgusunu’ yeniden artırmalı.

CHP, 1970 yıllarda olduğu gibi geniş halk kitlelerinin “umudu” olmaya yoğunlaşmalı.

Özellikle sağcı partilerle arasındaki “farkı” daha net ve pratik göstergelerle, ifade etmeli,politik söylemlerini gerçek anlamda ortaya koymalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokrat bir parti olduğunu sözde değil özde uygulamaya koymalı, parti içi demokrasiyi tabana yaymalı, gençliğe ve kadınlara daha çok önem vermeli, bünyesinde barındırmalıdır.

Sosyal Demokratların içini karartan parti içi bazı olumsuz tartışmalar, sürekli ”küskünler” üretir hale dönüşüyor. CHP bu tür olumsuzluklara son vermeli.

Kıymetli okurlarım;

Ben bir gazeteci olarak 1 Kasım Genel Seçimlerinden umutluyum. Türkiye, AK Parti’nin uyguladığı bu yanlış politikalara daha fazla dayanamaz,daha fazla sürdüremez.

Ben diyorum ki;

Ayağa kalk ey CHP!

Kalk ki ülke ayağa kalksın…

“Lütfen karamsarlığımıza yenilmeyelim, bütün bu olumsuzluklara rağmen benim umudum halen var. Ne olur sizlerde benim gibi düşünmeye özen gösterin.

İşte gün bugün; Sosyal Demokratlar ve partileri CHP’nin kendini sorgulayacak ve ayağa kalkacağı gündür bugün.

Ülkenin bazı bölgelerine sıkışan bir CHP olmaktan çıkarın şu büyük partiyi, içerisinde bu halkın tüm ihtiyaçlarına cevap verecek olan Altıoklu partiyi. Bu inançla Anadolu insanının ayağa kalkmasını sağlayın.İç Anadolu’da hep sağcı değil,birazda sosyal demokrat,sol rüzgarın esmesini sağlayın!

AK Parti’nin ve bazılarının ellerinde bulunan kalelerinde CHP’nin zaferinin olacağı bir günün çalışmasını mutlaka şimdiden başlatın.

Örneğin;“Sanayi Odası’nı” veya , “Ticaret Odası”nda, yada Organize sanayi bölge başkanlığında söz sahibi olmak için çalışın, buralarda örgütlenin. Bu kurumların CHP’yle bütünleşeceği günü bir düşünün, işte bütün bunlar sağlandığı zaman Türkiye’nin umut günü olacak. O umut ve o güç CHP’yi iktidara taşıyacak.

Ülkemiz derin bir nefes alacak ve yaşanacak bir Türkiye ortaya çıkacaktır.

Saygılarımla…