“Vay bizim İstanbul’umuz…”

   “Kimlerin ayakları altında eziliyor o güzelim şehir…”
   “Ben yokum, sen yoksun…”
    “Kim bunlar?”
    “Her şeyin içine etmişler, kim oldukları belli değil, ortalık yerde adama benzemezler dolaşır olmuş…”
                 ***
   “Bu durum, bu görüntü içler acısı mı?”
    Evet…
   “Bunun tespiti mümkün, ortalarda bu ülkenin vatan evlatları yok, milletimiz neredeyse onlar yok… Başını çevirip nereye bakarsan orada bakıyorsun ki yabancı uyruklu, kim oldukları belli olmayanlarla dolu… Olmaz böyle… Hiç bakmayacaksın sağa sola…”
   “Çünkü miden bulanıyor, kafan dönüyor, bakmak olmaz…”
   “Şimdi öyle benim ülkem, benim şehrim diye böbürlenerek keyifle dolaşmak yok… İçine etmişler… Dört bir yanı ne oldukları belli olmayan, kontrolsüz insanlarla dolmuş… Şimdi biz ne diyelim, bu ülkeyi yönettiklerini zannedenlere, bu görüntülerle mi, bu rezaletle mi bu ülkeyi ileri bir seviyeye doğru götüreceksiniz?” Hedefiniz ne? Dünyanın neredeyse en kalabalık şehri haline gelmiş bir İstanbul… Bu haliyle nereye hiçbir yere, daha ileri bir noktaya taşınması olanak dışı…”
   “Çok üzüldüm tabii ki, birkaç gün misafir olduğum İstanbul’umuzun bu haline…”
                   ***
   “Yok öyle…”
   “Yok böyle rezillik…”
   “En azıdan kontrollü olur demiştik…”
   “Biz dünyanın ne kadar işe yaramaz insanı, varsa buraya doldurduk…”
   “Olmaz… Adeta geri kalmış tipik bir Ortadoğu ya da bir Afrika ülkesi görünümüne kavuşmuş İstanbul, üzerinde dolaşanlarla… Bir bakıyorsun siyahiler yatıyor, bir bakıyorsun farklı farklı türler, gelinen bu durumu, bu olumsuzlukları temizlemek için ne yapalım, ülkemizi bu noktadan daha ileri bir seviyeye gitmemiz için ne yapalım ne yapıyoruz?”
    “Üzerinde çok düşünün…”
   “Bu ülke bizim… Benim milletim bunu asla hak etmiyor… Şimdi şöyle yolunuz bir gün düşerse ata mirası İstanbul’umuza, gördüğünüz manzaralar karşısında adeta şaşırıp kalacaksınız ve bana hak vereceksiniz… Bu bir gün olur…”
               ***

   “Ne güzel her şeyi muhteşem İstanbul’un yani… Sahipsiz bırakılır mı, Fatihlerden bize bırakılan bu miras… Ne oldukları belli olmayan adeta bir koyun sürüsü gibi şehrin dört bin yanında dolaşanların pislikleri çekilir mi… Terbiyesiz adamların ortalık yerlere dışkılarını bırakmalarına ne demeli… Terbiyesiz adamlar demeyeli mi? Ben diyorum ahlaksız ve terbiyesiz adamlar, ne işiniz var burada, çekin gidin geldiğiniz yerlere… Yoksa bu ülke pislik içerisinde olacak? Bu rezaletten kurtulmanın yolu, bu adamları ülkemize alalım mı almayalım mı değil? Hiç almayalım işte o zaman ülkemiz için güzel bir şey yapmış olursunuz… Bizde bunu yapanlardan Allah razı olsun deriz…”
    “Başka ülkeler yapıyor biliyorsun…”
    “Tabi ya…”
   “Hiçbir ülke kolay kolay mülteci kabul etmiyor… Ama sen ne yapıyorsun sınırları açık tutuyor her geleni içeri alıyorsun, ne duruma düştük bir bak bakalım… Bizim öz evlatlarımız aç susuz kıvranırken, yokluk ve yoksulluk nedeniyle cinnet geçirip, karısını, çocuğunu kesen babalar varken, sen ne yapıyoruz, durmak yok, yola devam…”
   “Yoluna böyle devam edemesin?”
   “Şimdi benim ülkemin insanı ne yapacak, bu görüntüyle hangi üstün medeniyeti yakalayacak, hangi uygarlık seviyesine çıkacak…”
    “Hayal bu...”
              ***
   “Çünkü ülkenin bugünkü görünümü açık ve net bir şekilde ortadadır… İçerisine düşürüldüğü pislikten kolay kolay temizlenemeyecek kadar vahimdir…”
   “Ah Türkiye’m, Ah İstanbul’um”
    Yalan mı?