ASLINDA bu TRT 1 ekranlarında dönen “7 güzel adam” dizisi hakkında, ilk bölümünü izledikten sonra fikirlerimi yazacaktım ama “Pişmiş aşa su katmamak” adına es geçmiştim.

 Çünkü ortada emek verilmiş bir ürün ve bu ürün nedeniyle heyecanlanan bir kitle vardı.

 Eleştirilerimi yazarak değil de, Kahramanmaraş adına yapılan her güzel işte ayrı bir heyecan duyan ve gönüllülük esasına dayanarak katkı sağlayan dostum, arkadaşım, asıl güzel adam Dr. Gökhan Gökşen’e iletmiştim.

 Örneğin konusu bir Antep ya da Urfa’da veya da Ege’de geçen film ve dizilerde o yörelere has şivelerin ön plana çıkmasından dolayı, dolaylı olarak asıl kent reklamının böyle yapıldığını anlatmıştım ve bu dizide “Maraş dili” adına tek bir diyalog geçmediğini anlatmıştım.

 Benim gördüğüm kadarıyla dizide “Kahramanmaraş Lisesi” yazan kara bir tabelanın dışında Maraş adını belleklere yerleştirecek hiçbir emare yoktu. Ha birde akıllarda kalan Kambur Emine vardı!

 Dr. Gökşen, bunun bir edebiyatçılar dizisi olduğundan dem vurarak, “Maraş dili” kullanılmasının yanlış olacağını anlattı ve sonuna kadar da hak verdim. Ancak Allahaşkına bu yedi güzel adam edebiyatçı kimlikleriyle tamam Maraş şivesiyle konuşmasınlar da, sokaktaki bakkalı çakkalıda mı edebiyatçı ki? Onların dilinde de hiçbir Maraş esintisi yok ki!

 Altını çiziyorum: Herşeye rağmen bu diziyi destekliyorum ama bir ayağı hep İstanbul’da olan biri olarak, Maraşlı dışında daha hiçbir Allahın kulundan bu diziyle alakalı bir yorumda bulunduğunu ne duydum, ne gördüm.

 Şimdi, “Zaten işiniz gücünüz sadece eleştirmek, başka ne yapılabilir bir alternatif de sunmuyorsun” diyenler çıkacaktır, doğal olarak…

 Biz ne film senaristiyiz ne de bu konuda uzmanlığımız falan yok sadece sokaktaki vatandaşlar olarak gördüğümüzü, duyduğumuzu ve aklımızın yattığını yazarız…

 Ya Bir de Dondurmamız Olmasaydı?

TIPKI “Biz 40 kişiyiz kırkımızda birbirimizi biliriz” misali Kahramanmaraş olarak bizim Urfa, Antep, Adıyaman ya da Nevşehir gibi global ölçekte değerlerimiz yok. Germenicia gibi olanı da gün yüzüne çıkartabilmeye gücümüz yok!

 Allahaşkına başınızı iki elinizin arasına alıp şöyle bir düşünün!

 Eğer Yaşar Pastaneleri’nin ve MADO’nun sahibi Mehmet, Atilla ve Erdal Kambur kardeşlerin, “Dondurmayı dünyaya tanıtacağız” iddiası olmasaydı ve Roma’da Romalıları bile pes ettirecek takati olmasaydı bugün ülkemin neresinde, Maraş’ı kim tanırdı?

 Kim ne derse desin, Kambur kardeşler bu memlekete tanıtım anlamında en büyük katmadeğeri sağlayan kişilerdir. Eğer 1980’li yıllarda “Maraş Dondurması” tanıtım çalışmaları ve MADO olmasaydı hakikaten bu kent rahmetli Şeref Turhan’ın deyimiyle “Güney’in çıkmaz sokağı bir kent” olarak kalacaktı.

 Bugün dev gibi bir Ülker bile gelip bu kentte dondurma üretimine başladıysa, bir düşünün onları buraya getiren o sır bizim MADO’muz değil de nedir?

 Dondurma da lokomotif bir firmamız var, şimdi ikinci bir değerimiz olan biberde bu atağı yapabilmek…

 Namet Reklamının İnanılmaz Gücü!

ÜNLÜ oyuncular Tamer Karadağlı ve Pınar Altuğ‘un oynadığı Ülker Maraşım Dondurması reklamı ve benim özellikle bayılarak izlediğim Namet Sucukları’nın reklam filmi, bir anda Kahramanmaraş’ı ön plana çıkarttı.

 Türkoğlu bölgesinde çekilen Namet reklam filminde o yörenin şivesiyle biber tarlasında görünen bir hanım çıkıyor ve “Maraş’ın has kırmızı biberinden, o da benden…” diyor…

 Bu reklam filminden sonra başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin değişik illerindeki dostlarımızdan hep olumlu tepki aldım ve herkes bizden biber istemeye başladı.

 Yine geçen hafta Yeşilköy’de dostlarla gittiğimiz Kaşıbeyaz isimli lokantadayız. Biber istediğimizde garson biberi masamıza koyduktan sonra “Maraş’ın has kırmızı biberinden, o da benden…” demez mi?

 Düşünebiliyor musunuz 30 saniyelik bir reklamda geçen “Maraş” sözcüğünün gücünü?

 Ben bu vesile ile Namet’e teşekkür ediyorum ve bu teşekkürü kuru boş bırakmadan artık evime Namet’ten başka sucuk almıyorum.

 Özellikle altını çizerek belirtiyorum, 7 güzel adamın kişilikleriyle alakalı değil, sadece reklam anlamında diyorum: “Sizce 7 güzel adam mı yoksa dondurma ve biberden oluşan iki ürün mü güzel?”

 Demek ki neymiş?

 Önemli olan bu kentte film çekmek değil, bu kentin 30 saniyelik bile olsa mesajını iyi verebilmekmiş!