Kemal Abi bir konuştu, pir konuştu.

Ortalığı Kel Ali’nin Bağı’na çevirdi.

‘Adam doğru söylüyor’ diyerek kendine çeki düzen vermesi gerekenlerde bir “afra” var, bir de “tafra.”

Kemal Abi; Ticaret ve Sanayi Odamızın Yönetim Kurulu Başkanı.

Mehmet Abi’nin genel seçimler öncesinde görevinden istifa etmesi ile birlikte yönetim kurulu üyeleri arasında yapılan seçimle koltuğa oturdu.

Görevinin ilk günlerinde bir kez basının karşısına çıktı.

Sonra aradan 16 ay geçti, oda faaliyetlerini anlatmak üzere basının karşısına çıktı.

Ama ne çıkış.

**

TSO Başkanı Kemal Karaküçük, basın toplantısında AK Parti İl Başkanlığı’nın Ortak Akıl Çalıştayları ile ilgili olarak şu teşhiste yaptı:

“Siyasi irade yetersiz kalıyor.”

Bu ifadeyi kullanırken de isim zikretmedi.

“Şu kişi yetersiz, bu kişi yetersiz” demedi.

“Milletvekili yeteneksiz, il yöneticileri beceriksiz” demedi.

Söylediği açık ve net bir ifadeydi:

“Siyasi irade yetersiz kalıyor.”

**

Bu söze alınanlar olmuş.

Kırılanlar olmuş.

Başlamışlar bir afra-tafraya ki, suratlar bin bir parça…

Ne diyelim ki…

**

Hastalık varsa önce doktora gidersiniz.

Doktor önce hastanın şikayetlerini dinler (bu ancak özel muayenelerde oluyordu).

Dinleme ve gözlemleme ile bir teşhis koymaya çalışır, hastaya.

Olmadı; muayene eder.

Muayenede de kesin bir teşhis koyamazsa çeşitli tahlilleri ister.

Yine teşhis koyamadı ise ileri düzey tetkikler yaptırır.

Yani ultrason, röntgen vs..

Hastalık teşhis edildikten sonra da tedavi yöntemi belirlenir.

**

Şimdi Kemal Abi bir tesbitte bulunuyor.

Diyor ki: “Siyasi irade yetersiz kalıyor.”

Bu aynı zamanda da bir teşhistir.

**

Çünkü, doktor ‘şuyun var, buyur var..’ dediği zaman hasta demoralize olur.

İncinir.

Kırılır.

Hele hele teşhis konulan hasta, tedavi yöntemi ile ilgili az çok bilgi sahibi ise değmeyin o zaman.

Hatta biraz da asabileşir.

**

Kemal Abi teşhis etti ya hastalığı, hastalar da alınganlık başladı.

Bir moralsizlik belirdi.

Bir incinme başladı.

Bir kırılma oldu.

Hatta bu hastalığın tedavi yöntemini iyi bilenler asabileşmeye de başladılar.

**

Kemal Abi, baktı olmuyor bu kez bir açıklama yaptı.

Odanın internet sitesinde yayınlanan açıklama mealen şöyle:

“Söz konusu toplantıda bahçi geçmemesine rağmen İlimiz Milletvekillerinin şahıslarına yönelik sözler kullanılmış gibi amaç ve maksadını aşan yazılar çıkmıştır.

Bu da çok önem verdiğimiz konu olan birlik ve beraberliğimize zarar vermektedir.

Basında çıkan ve eleştiri boyutunu aşan yanlış haberler beni üzdü.

Birileri bu konuyu çarpıtmaya, sayın Milletvekillerimizle polamik yaratmaya, gerek şahsım ve gerekse oda üzerinden gündem oluşturmaya çalışmaktadır.

Bunları hoş olmayan ve bütünlüğümüzü bozmaya yönelik girişimler olarak yorumlamaktayız”

**

Bu açıklamanın ardından basın mensupları arasında bir tartışma başladı.

- Karaküçük, söylediğini inkar ediyor!

- Karaküçük, geri adım atıyor!

- Karaküçük şunu yapıyor, bunu yapıyor!

- Karaküçük doğru yapıyor, yanlış yapıyor!

**

Kemal Abi’nin “Siyasi irade yetersiz kalıyor” teşhisine siyasetçiler alınganlık gösterdi.

Kemal Abi’nin “Basında çıkan ve eleştiri boyutunu aşan yanlış haberler beni üzdü” sözlerine de basın mensupları alınganlık gösterdi.

Şimdi çık işin içinden.

Yani aşağısı sakal, yukarısı bıyık.

Konuşsan suç, konuşmasan suç…

Bu da benim düşüncem: “Allah Kemal Abi’ye sabır versin…”

**

Pardon.

Bu arada Kel Ali’nin Bağına Dönmek deyiminin nereden geldiğini biliyor musunuz?

Bilenler biliyordur da bilmeyenler için yazalım istedik:

Eskiden karasaban ile beygir veya katırdan çift sürerlerdi.

Kel Ali, rahmetlikte çiftçilik yapardı.

Ekmeğini milletin tarlasını sürerek; bağını, zeytinini tımarını yaparak kazanırdı.

Şartlar ağır geçim zordu.

Rahmetlik çalışkandı.

Beriki gelir ‘benim tarlamı sür’, öteki gelir ‘sabah zeytine gidicik’ derdi.

Günleri koşuşturmakla geçerdi.

Bir gün “Çocuklarım mahrum kalmasın” diye 150-200 tiyek bir bağ alır.

Milletin işine koşuşturmaktan bir türlü kendi işine gidemez, bağını süremez.

Sonunda karar verir: “Sabah kendi bağıma gedicim”

Ancak, akşam eve kıramayacağı biri gelir: “Sabah zeytine gidek Ali Emmi”

Kabul eder ve “Birkaç gün sonra kendiminkine giderim” diye düşünür.

İşlerin çokluğundan, koşuşturmaktan kendi bağının budamasını yapamadığı, süremediği gibi bir türlü otunu da alamaz.

Kimseyi de kıramaz.

Milletin işini yapmaktan bir türlü kendi işini yapamaz.

Kel Ali’nin bağının tiyekleri ottan, dikenden gözükmez durumdadır.

Bağ, ottan içine girilemez hal almıştır.

Bağın dalları zeytin fidelerine sarılmış, ot tiken bir birine karışmıştır.

Ahali oradan geçerken otlu bağı görünce “Kel Ali’nin bağı” derler.

O günden bu yana nerede bir otlu, bakımsız bir bağ görülse veya karışık bir şey ortaya çıksa “Kel Ali’nin bağına dönmüş” denilir.

**

Anlayan anladı.

Anlamayana da zaten anlayacağı kapasitede anlatacağımız söz yok.