Ezberi kuvvetli bir toplumuz demeye dilimiz varmasa da, eğitim sistemimizden, geleneksellikten ve alışkanlıklardan beslenen bu gerçeği yok sayamaya hakkımız var mı? Günlük hayata genelde kulak ve çene kullanımına dayalı dedi-kodu boyutlu bilgilenmeler damgasını vurur. Bu suretle belleğimizi ezber ağırlıklı bilgi çöplüğüne dönüştürürüz. Bunları test etmek, kaynağına inmek, araştırmak, doğrulamak zor gelir bize. Çünkü ezberlerimiz zaman içinde alışkanlığa dönüşür. Alışkanlıksa tembelliğe kapı aralayan bir illettir. Burada en olumsuz sonuçsa, boyutsuz ezber bilgilerin, kimi zaman tanımadığımız odaklar için önyargılara dönüşmesidir. Bu ön yargılarımız olmadık zaman ve yerde bizi zor durumda bırakır, utandırır, onur kaybettirir.

Günlük hayatımızın her alanında ezber ağırlıklı bilgilenme oldukça yaygındır. Buna isterseniz kulak ve çene yoluyla bilgilenme de diyebilirsiniz. Zor ezberler, zor unuturuz. Çoğu zaman ezberimiz alışkanlığa dönüşür. Kimi zaman da ön yargıya zemin hazırlar. Sıkıntı burada başlar. Ezber bizi kolaycılığa da tutsak eder. Kolaycılıksa düşünceyi de gönlü de körleten bir alışkanlıktır. Bu iki yakalı işlevsizlikse tembelliği tetikler. Bir kez tembelliğe alışmaya görelim, zora koşamayız kendimizi. Oysa başarı, değişim, yenilenme, gelişim ve zorun ucundadır. Bunu göze alamadığımız, zoru yenmenin hazzından kendimizi mahrum bıraktığımız sürece tek düze bir yaşamın içinde buluruz kendimizi.

Tek düze monotonluğu umutsuz, heyecansız, beklentisiz, güvensiz bir eskimeye taşır bizi. Kendimizi yenileme, hayata tutunma yerine eskitmenin olumsuzluğuna bırakırız. Yaşama erincimizi, heyecanımızı köreltiriz. Yaşamın önüne yeni hedefler, amaçlar, beklentiler koymamızın önünü tıkarız. İdeali olmayan insan baştan yaşama hakkını yitirmiş demektir, bence…

Bu olumsuzluklar aklı, düşünceyi, gönlü kullanmanın ve değerlerimize kapatır. Çoğu ezberimiz zaman ve zemin içinde eskir, işlevini yitirir. Aklı, düşünceyi iyi kullananlar değişimi doğru algılayıp kendilerini yenilenmeye açarlar. Çünkü zamanı kendimize değil, kendimizi zamana uyarlamak zorundayız.

Ezber bireyselliği de besleyen bir olumsuzluktur. Ezberini inada dönüştürenler, değişime, yenilenmeye ve gelişime dirençlidirler. Alışkanlıklarına bağımlı kalırlar. Bu olumsuzluk bilinçli bir toplumsallaşmaya da geçit vermez. Yenilenme, sürekli bilgilenmeyi gerektirir. Oysa ezber toplumu kendini bilgilenmeye kapatır.                                             

Ezberciler kendilerini ve bilgilerini test etmeye yanaşmazlar. Bilgilerinin öz kaynağına inme, doğrulama çabasına girmezler. Daha çok kulağı ve çeneyi kullanırlar. Dedikodu boyutlu bilgilenmeye, ön yargılar taşımaya açıktırlar. Bu yüzden akıl ve mantığın süzgecinden geçmeyen, gönlün hoşgörüsünden yoksun, mesnetsiz bilgiler yığarlar, belleklerine. Bunları aldıkları gibi kullanmada da bir sakınca görmezler. Bu yüzden olmalı ki Yüce Dinimizin yasaklamasına karşın gıybet hastalığından bir türlü kurtulamıyoruz, değil mi?                                                              

Çoğu konuda yeterli alt yapıları olmadığı için ezberciler derine dalamazlar. Oysa inciye ulaşmak için derinlere dalmak, vurgun yeme riskini göğüsleyecek donanım ve güvene sahip olmak gerekir, elbette. Bu konuda özümsenmiş bilgi güçtür, güvendir, beceridir. Ezber ise insana bu güç ve güveni veremez. Ezber toplumları zamanın getirdiklerini doğru algılayamadıkları, yalnız götürülerine takılıp kaldıkları için geri kalmaya mahkûmdurlar, demek geçiyor içimden…