Önce her fikre saygı duyduğumuzu ifade edelim:

Zaman gazetesi, dershanelerin kapatılmak istenmesini ‘eğitime vurulan darbe’ olarak nitelendiriyor ve günlerdir bu konuyu gündemde tutuyor.

Nitekim dünkü başlığı da ‘Türkiye tek ses’ olarak verdi.

Yeni Şafak gazetesi de tam tersi bir durum sergiliyor.

Zaman’ın yayınlarına ‘öyle bir şey yok’ yaklaşımı sergiliyor.

**

Dershaneler kapatılmalı mı, kapatılmamalı mı?

Bunu daha çok tartışırız.

Çünkü, dershanelerin bir tek tarafı yok.

Bir, işletmeci tarafı var.

İki, eğitimci tarafı var.

Üç, öğrenci tarafı var.

Dört, veli tarafı var.

Beş, katma değer tarafı var.

Var da var…

Ama bütün bu “var”lar, dershanelerin kapatılmaması gerektiğini ortaya koymaz.

**

Şimdi şöyle düşünelim:

Kahramanmaraş’ta merkez nüfusu 440 bin civarında.

Ortalama aile birey sayısını 5 olarak düşünürseniz, 88 bin aileden bahsedebiliriz.

Ya da il genelini ele alalım; nüfusumuz 1 milyon küsur, aile sayısı da 200 bin olarak kabul edilebilir.

Üç aşağı beş yukarıdır.

Zaten SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur, esnaf sicil, ticaret sicil, elektrik aboneliği, su aboneliği gibi verilerle bu rakamı tespit etmekte mümkündür.

TÜİK’in 2011 verilerine göre, Kahramanmaraş’ta 234 bin konut bulunuyor.

**

Kahramanmaraş’taki ailelerin ortalama geliri ne kadardır?

Kaç aile, sadece asgari ücretle geçinmek zorunda?

Dershane ücretleri ne kadar?

Kaç aileni çocuğunu özel dershaneye gönderme imkânı var?

Bu şartları göz önüne aldığınızda dershaneler ‘eğitimde eşitliği sağlıyor’ mu?

İsteyen herkes ‘özel dershaneden’ yararlanabiliyor mu?

**

Aslında “Dershaneler neden doğdu?” sorusunun cevabını bulmalıyız.

Ortaya çıkan durumlar, bir ihtiyacın gereğidir.

İhtiyaçlar da bir sonuçtan oluşur.

**

Ben liseyi 1979-1982 döneminde okudum.

Kahramanmaraş’ta bir tane dershane vardı, o dönemler.

Ben ticaret meslekte okudum, liseyi.

Meslek liselilerin oldum olası üniversite sınavında şansı düz lisesiler kadar değildir.

Çünkü fen yok, matematik yok, sosyal yok, edebiyat yok.

Haftanın 10 saati muhasebe, 2 saati hukuk, 2 saati ekonomi, 2 saati daktilo falan-filan…

Tabii içinde bulunduğumuz durum nedeniyle de o dershaneye gitme imkanımız olmadı.

Hep dershaneye gidenlere gıpta ile baktım.

İmkanım olsa gitmez miydim; işletmeden başka bölümü okumak istemez miydim, hukuk ya da mühendislik istemez miydim?

Ama nasip…

**

Ardından bir tane daha, bir tane daha…

Çorap söküğü gibi geldi gerisi zaten.

Bugün irili-ufaklı 20’nin üzerinde dershane var sadece merkez ilçede.

Ama neden?

Üniversite giriş sınavında daha başarılı olmak, daha iyi bir bölüme yerleşmek için.

**

Son yıllarda özel eğitim kurumları da hızla artmaya başladı.

Özel bilmem ne ilkokulu.

Özel falan filan ortaokulu.

Özel falanca lisesi.

Özel falanca filanlisesi.

Özel bilmem kim üniversitesi…

Bunların hepsi ihtiyaçtan ortaya çıkıyor.

Devlet, ihtiyacı karşılayamadığı sürece de bunlar var olur.

Engelleyemezsiniz.

**

Bir baba, bir anne evladının daha iyi bir üniversitede okumasını istemez mi?

Kendisine üniversite kazandıracak daha iyi bir liseyi kim istemez?

Kim daha iyi bir orta okul, daha iyi bir ilk okul istemez.

Hatta hangi aile çocuğunun daha iyi eğitim alacağı, milli manevi değerlerle yetişeceği, insan ilişkilerinde üst düzey olacağı bir ana okulu istemez ki…

**

Ben olayın eğitim boyutuna bakarım elbette.

Katma değeri de önemli.

Ama aslolan özel eğitimin-özel dershanelerin bir zümre-sınıf elinde tekel olmamasıdır.

Devlet bunu başarmalıdır.

Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

Kimse merak etmesin.