Gazetemizin yeni ofisine hayırlı olsun ziyaretinde bulunan AK Parti MDK Üyesi Av. Metin Doğan ile gündeme dair konuları konuştuk.

Gazeteci Mehmet Fiskecinin de eşlik ettiği ziyarette Av. Metin Doğan,  öncelikle 25 Kasım Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ ne değinerek, kadına uygulanan şiddetin insanlık dışı bir hareket ve  kabul edilemez olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:

KADINA ŞİDDET ASLA MAZUR GÖRÜLEMEZ

“Kadın, erkek kadar bizim toplumumuzun bireyidir. Hatta Türk örfünde sultan ve hatun geleneği vardır. Adeta idarecinin yanında hanım sultan da en azından eşi olan idareci kadar insiyatif kullanan, idarede görev alan resmi bir görevi olmasa da gayri resmi anlamda görev alan bir kültüre örfe sahibiz.

Yine islami açıdan da baktığımızda bizim dinimiz, cenneti annelerin ayağı altına sermiş bir anlayışa sahiptir. Yani cennetin ayakları altında olduğu bir kadına karşı ki netice de her kadın bir annedir, anne adayıdır, buna karşı bir şiddeti tasvip edebilmek, fiziksel anlamda zayıflığından yararlanmak suretiyle kadına şiddet uygulamak, cinayetlerin işlenmesi asla mazur görülemez.

Kadını,  bizim örfümüzdeki dinimizdeki gerçek yerine koyduğumuz zaman şiddet olayları, kadın cinayetleri ortadan kalkacaktır.

İnsanlar, bazen eğitimsizlikten bazen çeşitli buhranlardan kaynaklanan sebeplerle bir cinnet hali içerisinde çok yanlış ve infial oluşturacak olaylara sebebiyet veriyorlar. Bunları tasvip edebilmek mümkün değildir.

Kadınlarımızın korunmasına yönelikte AK Parti iktidarı döneminde çok ciddi önlemler alındı, yasalar çıkarıldı. Uygulamada zaman zaman aksaklıklar yaşansa da geçmişe göre büyük mesafeler kat edildi. Bundan sonra da anayasanın hükmü gereği ve bizim bütün kadim geleneğimiz gereği kadının korunması, her türlü şiddete karşı muhafaza edilmesi anlamında hem yasal hem de idari önlemlerin hızlı bir şekilde alınması gerekir.”

“Son zamanlar MHP’nin iktidarın yanında yer alması, kamuoyunda ve parti tabanının bir kısmı tarafından “MHP, AK Partinin arka bahçesi oldu” şeklinde yorumlanıyor. Diğer yandan MHP’li Meral Akşener’in yeni bir parti kuracağı konuşuluyor. Bu konu da neler söyleyeceksiniz?”

DEVLET POLİTİKASI İLE

PARTİ POLİTİKASI KARIŞTIRILMAMALI

MHP Lideri Bahçeli’nin devletin bekası anlayışı ile hareket ettiğini ifade eden Doğan: “Hükümet politikalarını değerlendirirken sanki partinin politikalarıymış gibi değerlendirmemek gerekiyor.

Kadim kültürümüzde devlet ebed müddet kavramı vardır. Devlet var oldukça toplumda huzur olur, devlet var oldukça insanın onuru ve şerefi korunur.

Sayın Bahçeli de bu anlayıştan hareket etmek suretiyle, devletin geleceğinin, devletin bekasının tehlikede olduğunu düşündüğü zamanlarda bir siyasi anlayışı gözetmeksizin devletin yanında yer almıştır ve devletin bekasını ortadan kaldıracak her türlü saldırıya karşı da hükümetle birlikte yekvücut bir şekilde hareket etmiştir.

Sayın Devlet Bahçeli’nin hükümete destek olduğu noktalar baktığımızda teröre karşı mücadelede ve yine Türkiye’nin bağımsızlığının vazgeçilmez unsurları olan hususlarda bir destekten, bir katkıdan ve bir gayretten bahsedebilmemiz mümkün. Yoksa günü birlik hükümet politikalarıyla ilgili AK Partinin her dediğini kabul eden, her dediğine tamam diyen bir yaklaşım içerisinde değildir.

Anayasa değişikliği anlamında Sayın Bahçeli’nin AK Parti ile birlikte bir uzlaşı noktası aramasının sebebi de; Türkiye’de parlamenter sistemin bu zamana kadar oluşturduğu krizleri görmesidir. MHP tarafından, Sayın Bahçeli tarafından bu durum iyi okunmuştur ve artık Türkiye’de yönetimde istikrar ilkesinin kalıcı hale gelesi için bir Anayasa değişikliği yapılmasının zamanının geldiğine inanmaları sebebiyle bir uzlaşı ortamı oluşmaya başladı.

Bununla ilgili de son günlerde ciddi bir mekik diplomasisi var. Heyetler toplanıyor, genel başkanlar sık sık görüşüyor ve bu görüşmelerin neticesinde hayırlı bir sonucun ortaya çıkacağını ve Türkiye’nin artık bu koalisyon krizlerini, yönetim krizlerini geride bırakmak suretiyle geleceğe daha güvenle bakacağını düşünüyorum” dedi.

YENİ BİR PARTİNİN TABANDA KARŞILIK BULACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM

Doğan, MHP’li Meral Akşener’in parti kuracağı rivayetlerine yorumu ise şu şekilde oldu:  “MHP içerisindeki muhalefet harekelerini bizim değerlendirmemiz doğru olmaz. Ama bir partinin ana omurgasından kopan hareketlerin çok yaşam şansının olmadığını da Türkiye’nin siyasi geleneğine baktığımızda net bir şekilde görmekteyiz. Bunun birçok örneği vardır geçmişte. Yani Meral Akşener’in bu anlamdaki gayretlerinin de iyi bir sonuç doğurabileceği kanaatinde değilim. Bir de MHP geleneğinde yani ülkücü geleneğinde lidere bağlılık çok önemli bir unsurdur. Parti yerinde duruyor, lideri yerinde duruyor, oradan ayrılıp yeni bir parti kurulması halinde bunun MHP tabanında çok ciddi bir karşılık bulabileceğini de düşünmüyorum.”  

AB OLMAZSA OLMAZIMIZ DEĞİLDİR

Avrupa Parlamentosu'nda yapılan Türkiye oylamasında müzakerelerin geçici olarak dondurulması kararı hakkında da düşüncelerini sorduğumuz Doğan, Türkiye’nin Batı’ya muhtaç bir ülke olmadığının altını çizerek, şu açıklamalarda bulundu:   

“Bizim 1700’lü yılların sonundan itibaren Osmanlı ve sonrasında da Cumhuriyet’teki temel siyasi gelenek yüzümüzün Batı’ya dönük olmasıdır. Sırf batıyla birlikte bu zamana kadar hareket ettik ve hep batı blokuyla bir mücadelenin içerisinde olduk. Bizim için Avrupa Birliği tabi ki olmazsa olmaz değildir.

Biz AB’nin kendisinden daha ziyade onun oluşturduğu değerler çerçevesinde oradaki standartların yakalanması çerçevesinde bir anlayış içerisindeydik. Tabi ki demokrasi anlamında, insan hakları anlamında, ekonomik göstergeler anlamında AB’nin yakaladığı standartları yakalamanın belki daha da üzerine çıkmanın gayreti içerisindeydik. Ama AB kendisi sürekli zorluk çıkarmak suretiyle, sürekli engeller çıkarmak suretiyle Türkiye’nin AB sürecini uzatmakta ve verdiği taahhütleri de hiçbir şekilde yerine getirmemektedir.

Bir de batı kültüründe maalesef şöyle bir anlayış var: bizim geliştirdiğimiz değerler, bizim geliştirdiğimiz standartlar sadece bizim halklarımız için geçerlidir. Çifte standart ve ikircikli bir bakış açısına sahipler. Aslında Batı, insan hakları gibi demokrasi gibi değerlerin tüm toplumların nezdinde geçerli olması gerektiğine ve tüm toplumlar nezdinde bunun yerleşmesi gerektiğine tam olarak inandığı takdirde hem Türkiye ile olan problemlerini hem de kendi içinde yaşadığı birçok sıkıntıları aşmış olacak.

Avrupa Parlamentosunun her ne kadar bağlayıcı olmasa da kararının gerekçesine baktığımızda ise; Türkiye’de 15 Temmuz’la birlikte yürütülen terör örgütlerine ve darbecilere karşı yürütülen uygulamaları sebep gösteriyorlar. Ve en sonunda işte HDP’lilerin tutuklanması, gözaltına alınmaları, görevden alınmaları gibi uygulamaların demokrasiye aykırı olduğunu, uluslararası standartlara aykırı olduğunu söylüyorlar.

Şimdi şöyle bakmak lazım; DAEŞ nasıl bir terör örgütü ise nasıl kanlı bir güçse PKK ve onun Suriye uzantısı PYD de aynı ölçüde eli kanlı, eli silahlı cani bir terör örgütüdür. Ama Avrupa burada ikircikli bir tavır sergilemektedir. DAEŞ’i terör örgütü ilan ederken PKK’yı sanki bir insan hakları savunucusu, demokrasi havarisi gibi göstermeye çalışmakta ve bunları Avrupa Parlamentosunda Brüksel’de ağırlamak gibi büyük bir garabeti ortaya koymaktadır. Biz de ısrarla diyoruz ki; DAEŞ neyse Türkiye olarak biz nasıl DAEŞ’le mücadele ediyorsak PKK’ya ve PYD’ye karşı da Batı’nın bizim yanımızda yer alması ve bizimle birlikte mücadele etmesi gerekir.

Şimdi HDP’lilere baktığımızda teröristleri destekleyen, terörist cenazelerine giden zaman zaman onlara kendi özel araçlarıyla silah taşıyan, kendi araçlarıyla teröristleri kontrolden kaçıran bir siyasi gelenekten bahsediyoruz. Acaba Fransa’da ya da Almanya’da ya da Avusturya’da bir DAEŞ terör örgütü mensubunu bir parlamenter ya da belediye başkanı arabasına alıp bir yerden bir yere götürse batının tavrı ve buna yaklaşımı nasıl olacaktır? Ya da orada canlı bomba olarak Viyana’da, Paris’te vs. kendisini patlatmış bir teröristin cenazesine bir Brüksel milletvekili cenazesine gitmiş olsa, bir kahraman gibi göstermiş olsa batının buna yaklaşımı nasıl olacak?

Batı maalesef burada kendisine zarar veren hususlarda çok şahin bir bakış açısı sergilerken, kendisine zarar vermeyen örgütlere karşı da çok hümanist bir tavır sergilemektedir. Bir önce batının bu düşünceden kurtulması lazım.

AB, SADECE TÜRKİYE’NİN MENFAATİNE DEĞİL

Türkiye ile AB ilişkileri de tek taraflı. Türkiye’nin Avrupa’ya muhtaç olduğu, Avrupa olmazsa Türkiye’nin yok olacağı anlayışı içerisinde olmaktan vazgeçmeliler.  Türkiye’nin AB’ye girmesi, AB’nin siyasi gücünü, ekonomik gücünü, belki ileride bir Avrupa ordusu kurulması konusunda askeri gücünü artıracaktır. Yani sadece burada Türkiye’nin kazançlı çıkacağı yaklaşımıyla ortaya konacak her türlü anlayış sakattır ve bir an önce bu düşüncenin terkedilmesi lazım.

RİYAKAR DAVRANIYORLAR

Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bütün yetkililerimiz hep şunu söylüyorlar: Biz eğer müttefiksek, biz NATO’da berabersek, AB ile üyelik müzakerelerini yürütüyorsak bize karşı çifte standardı, ikiyüzlülüğü bırakın. Bizim askerimizi, polisimizi, vatandaşımızı şehit eden ve Türkiye’nin bir bölümünü sürekli kaos ortamında tutmaya çalışan bir örgüte karşı artık sizde bizimle birlikte mücadele edin ve bu terör belasından kurtulalım diye çağrıda bulunuluyor. Ama batı ısrarla burada hep riyakâr bir tavırla içerisinde bulunuyor.

Biz inşallah bundan sonraki süreç içerisinde belki diyalogların daha iyi kurulması ve bu hususların daha iyi anlatılması çerçevesinde batının bir an önce bunlardan vazgeçmesini temenni ediyoruz.

MÜLTECİ KRİZİ AVRUPA’YI KAOSA SÜRÜKLER

Şimdi, Türkiye DAEŞ’e karşı, PKK’ya karşı sınır ötesinde de çok ciddi operasyonlar yapıyor. Bir yandan da Türkiye mülteci krizi anlamında da bir set görevi görüyor. Bu gün Türkiye’de üç milyonun üzerinde Suriyeli ve diğer ülkelerden gelen mülteciler var. Bunun önü bir açılsa Avrupa büyük bir kaosa ve büyük bir felakete sürüklenecek. Biz nasıl, hu tür durumlarda Avrupa’nın yanında yer alıyorsak ve birlikte bir mücadele anlayışı içerisinde hareket ediyorsak ve onların hiçbir taahhüdünü yerine getirmemesine rağmen bize serbestlik dediler yerine getirmediler, mültecilere destek sağlayacağız dediler yerine getirmediler, Türkiye’ye başka katkılar sağlayacaklarını söylediler yerine getirmediler vs. ama buna rağmen Türkiye bu mülteci krizine tek başına mücadele ediyorsa batının da bir an önce o orta çağın skolastik anlayışıyla İslam Dünyasına ve Türkiye’ye bakmayı bırakması ve bugünkü çağdaş değerlerle, küresel normlarla, insan hakları ve demokrasi çerçevesinde bir bakış açısı sergilemesi ve Türkiye’nin yanında olması lazım. İnşallah bunlar olduğunda bu krizlerde çözülecek, Türkiye’nin AB çerçevesinde yolculuğu devam edecek.

BATI TAVRINI SÜRDÜRÜRSE ALTERNATİFLER CİDDİ ŞEKİLDE DEĞERLENDİRİLİR

Şangay Beşlisi ya da doğu ülkeleri ile kurulacak başkaca ekonomik birliktelikler de çok önemli. Türkiye batıya mahkum bir ülke değildir. Türkiye, Rusya’yla da, Çin’le de Hindistan’la da, bizim kendi kadim coğrafyamız olan İslam Ülkeleriyle, bizim geçmişimiz olan Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetlerle de ticari ve askeri anlamda işbirliğine, stratejik ortaklıklara tabi ki yönelecek. Tabi ki bunları da değerlendirecek. Bunlar Avrupa’nın alternatifi olmaktan ziyade yani Türkiye’nin çoklu tercihlerinin yansıması olarak değerlendirmek lazım. Türkiye’nin Avrupa’ya mahkum olmadığını, Türkiye’nin Avrupa ile birlikte hareket etme iradisi kadar, Batı’nın da bu iradeyi göstermesi gerektiğini, yine AB ile Türkiye arasındaki sürecin sadece Türkiye menfaatine olmadığını aynı şekilde AB’nin de menfaatine olduğunun farkına varılmasını ve bu çerçevede bir yol haritasının oluşturulmasını önemli buluyorum”

Doğan, “Eğer bizim tüm iyi niyetimize rağmen, Avrupa’ya karşı bütün yükümlülüklerimizi yerine getirmemize rağmen Batı bu tavrına devam ederse tabi ki Türkiye başka alternatifleri de çok ciddi şekilde değerlendirecektir” diye sözlerini tamamladı. 

Editör: Haber Merkezi