Ülkemiz insanının gürültü denilen illetten rahatsız olmadığı bilinen bir durumdur. Ülkeye gelen yabancının ilk fark ettiği özelliklerden biri bu olur. Her yer gürültülüdür. İnsanlar bağıra çağıra konuşur. Trafik gürültülerine ve motor sesine boğulmuş bir keşmekeşlik var ortada; bunlar yetmezmiş gibi bir de bangır bangır müzik çalarlar çabası.
Güzelim deniz sahillerinde dalga sesi duymak olanaksızdır. Çünkü doğanın sessizliği bir nimet değildir. İlle de oynak bir şeyler çalacak, davullar gümbürdeyecek ki “Bi eğlendik, bi eğlendik” denilebilsin.
Hafta sonları ada vapurlarına binen ya da motorlarla Boğaziçi gezintisi yapan gençler, yanlarında getirdikleri darbukayı tak trrri tak tak diye tıngırdatarak göbek atmaya pek meraklıdır.
Bunları Erciyes dağının eteklerinden sakin,bağlık bahçelik gürültüsüz bir yerden yazıyorum ve sevgili ülkemizdeki gürültünün ne yazık ki sadece kulaklarımızı da patlamasından ibaret olmadığını,insan bünyesine büyük tahribatlara yol açtığını da düşünüyorum.
Ülkemizde bir de fikir gürültüsü var, dezenformasyon yani yanlış bilgilendirme gürültüsü var, durup dururken kara çalma, iftira atma gürültüsü var, laf çakma gürültüsü var.
O kadar çok kanaat bildiriliyor, o kadar çok yalan yanlış şey yazılıyor, söyleniyor ki; inanın bana basın bir hafta sussa memlekette işler biraz düzelir, bir ay sussa daha da çok düzelir.
Çünkü öyle bir nefret dili kullanılıyor, o kadar çok yalan söyleniyor ki; ülke ister istemez kirleniyor, tozlanıyor, paslanıyor.
Bütün bunlara uzaktan baktıkça; “Ah benim güzel yurdumun güzel insanları” diyorum. “Zaten toplumun büyük bir kısmını çıldırtmayı başardınız, kalanların oynatmasının da az kaldı”.
Çünkü ne yazık ki gidişat iyi değil, ülkemiz ve insanımız sürekli kan kaybediyor. Ülkemizde olup bitenlere baktığımızda hiç de iç açıcı olmadığı ortada. Ülkenin kaderi bu mu? Olacaktı. Olmaz olsun böyle hayat, elin gâvuru, adam gibi insanca yaşamayı seçmişken, bizim halen yaşamdan haberimiz yok. İnsanımızın geleceği kıymet bilmezlerin elinde.