İslam Aleminde Kan Kokuyor!

Haçlılar : İslam alemini 100 yıldan beri sömürmekte , buda yetmedi bölüp parçalayarak şehir devletleri kurmak istiyorlar..

Yemenden : Suudi Arabistan’a fırlatılan füzeyi görünce “Amatör olduğu için” Bu işi ABD ve CIA planladığını gördüm..

Bunu söylediğim de yok canım demişlerdi: Ama bugün görüyorum ki ABD elindeki eski silah stoklarını Suudi Arabistan’a satmak için tüm zemini hazır hale getirdi..

Suriye’ye 3 bin 500 tır silah yığıdı ve bu silahlar PKK ‘ın elinde olduğunu geçen haftaki operasyonlarda gördük ve 8 şehit verdik..

Bu silahlarla : Türkiye ve İran’a göz dağı veriyor..

Suudi Arabistan’ı – İran ve Yemen cephesin de harbe sokarak elindeki silahlarını bitirmek istiyor ki : En büyük tehlike ABD Katar daki üstü ve silah gücü..

17-25 Aralıkta Türkiye de yapılmak istenen Yargı Darbe Girişimi CİA tarafından bugün Suudi Arabistan da yapılmakta ve ülke bir felakette doğru hızla gitmektedir..

Dostlar bilirler: Suudi Arabistan’a ne kadar çok gidip geldiğimi, orasını çok iyi biliyorum, en büyük tehlike Mekke ve Medine de 10 milyon’ün üzerinde : Ne ölü, ne diri olduğu belli olmayan, yani hiçbir ülke nüfusuna kayıt olmayan, Suudi Arabistan yaşayan kimlik kayıtı olmayan insanlarda görülmekte ve ilk ölecek olanlarda bunlardır..

Renk ve Irkları ve Mahalli dillerine göre : Suudi Arabistan bunları uçaklara doldurarak, baba , dede yurdu memleketlerine gönderdi ama o ülkeler kabul etmediği için gerisin geriye Suudi Arabistan’a döndüler.. 60 yıldan beri Suudi Arabistan topraklarında yaşamakta ve Ağırlık olarak, Mekke, Medine, Cidde ve Riyatta ekonomik köle olarak çalışmaktadırlar..

10 Milyonu aşkın bir güç var..

Kontrolsüz bir güç..

2011 Arap Baharı

2011 yılının başından ortalarına doğru olan sürece şöyle bir baktığımızda Arap baharı ayaklanmalarının Orta Doğu’daki kemikleşmiş diktatör rejimleri ne denli hızlı ve büyük ölçüde değiştirdiğini ve hatta bazı ülkelerde tamamen devirdiğini görmek gerçekten inanılması güç bir durum. Ancak bu hareketlerin etkilerinin ilk birkaç aydan sonra hızla azalması oldukça üzücü. Suriye’deki iç savaş hala devam ediyor. Mısır’ın demokrasi savaşı ise 2013 yılının ortalarında gerçekleşen bir askeri darbe ile sonuçlandı. Yemen’de ise hala devam eden bir şiddet ortamı ve siyasi dengesizlikler söz konusu. Libya’daki savaş ABD ve Avrupa’nın da destekleriyle Muammer Kaddafi’nin devrilmesi ile sonuçlandı ancak gerisinde temel bir güvenlik sorunu ve düzenli işleyen bir hükümet yoksunluğu bıraktı. Şimdilik sadece Tunus demokrasiye doğru -belli belirsiz- bir yol almış gibi görünüyor.

Irak- Libya, Mısır, Yemen bugün çok kötü durumda..

Haçlıların hedefi: İran ile Suudi Arabistan savaştırmak ve silah satmaktır..

Türkiye bugün itibari ile umre ziyaretlerini durdurması gerekir..

İran- Irak, Suriye, Suudi Arabistan da kan kokuyor bu koyuyu duyanınız var mı ?

Ölecek olanlar ise : Garip Müslümanlardır..

Haçlılar Türkiye den toprak istiyor, Kuzey Irak- Türkiye’nin doğsu,u da önce Kürtistan, sonra ise Büyük İsrail Devletini oluşturmak istiyorlar..

Haçlıların yayınladığı 40 ayrı harita üzerinde inceleme ve analiz yapıyorum:

Ortadoğu'yu anlatan 40 harita

Ortadoğu; jeo-politik/jeo-stratejik önemi ve başlıca enerji kaynaklarının merkezi konumunda olması dolayısıyla asırlardır üzerine planlar yapılan, dünyaya egemen olmak isteyen güçlerin hesap dışı tutamayacağı ve Müslüman ülkelerin kümelendiği bir coğrafyadır.

Gerilimin hiçbir zaman dinmediği Ortadoğu coğrafyası, son 20 yıldır Müslüman halkların ya katliamlara maruz kaldığı ya da birbirine kırdırıldığı vahim bir tablonun bilfiil tanığıdır. Ne hazindir ki “bizim” dediğimiz bu coğrafyaya dair söyleyecek sözümüz olmasını bırakın, daha

doğru dürüst bir gündem takibimiz dahi mevcut değil. Bunun başlıca sebeplerinden biri bölgeye dair önemli olayları ve coğrafyaları hafızamızda yeşertecek kalıcı bilgi kaynaklarımızın oldukça sınırlı oluşu.

12 Yıl devam eden İran- Irak har binide buna ilave etmek gerekmektedir..

İslamî Analiz olarak, Ortadoğu’nun daha iyi anlaşılması ve güncel meselelerin daha takip edilebilir hale gelmesi için bölgeye dair sınırlı kaynaklarımıza bir katkı sunalım istedik.

Biz yerli ve yabancı yazarların kitaplarını emellerini, romanlarını okumuyoruz..

Türk milleti okumuyor: Bu kapsamda, Ortadoğu’ya dair farklı kaynaklardan derlenen 40 harita üzerinden bir çalışma yapan Max Fisher’ın “40 haritada Ortadoğu” başlıklı çalışmasını Türkçeye kazandırarak okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz. 5 Mayıs 2014’te yayımlanan bu çalışmada, Ortadoğu’nun tarihini, şu anki durumunu ve bölgede öne çıkan başlıca olayları anlamamıza imkân sağlayacak önemli haritalar paylaşılıyor.

Bugün Suudi Arabistan da yaşanan olaylar CİA projesidir..

Haçlı seferidir.. Ilımlı İslam bunun en büyük kanıtıdır..

Çalışmamızda tercümeye genel çerçevesiyle sadık kaldığımızı ve bazı tanım ve yorumlara katılmadığımızı peşinen söylemek istiyoruz. Yine bu çalışmada, son zamanlardaki en önemli gündem maddelerinden biri olan Irak-Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) dair bir harita/bilgi de bulunmuyor. İslamî Analiz olarak biz de henüz çok değişken süreçlerin yaşandığı bu gündem maddesine dair, tablo netleşinceye kadar özel bir harita eklemeyi uygun görmediğimizi ve ileride birtakım ilavelerle bu çalışmayı zenginleştirebileceğimizi paylaşmak isteriz.

Bakınız : PKK IŞİD PYD, DEAŞ veya her adın ne ise o terör örgütünü kuran ABD ve CİA ajanlarıdır..

Uzun çabalar sonucu oluşturulan bu çalışmanın, Ortadoğu’nun daha iyi anlaşılması için bir katkı sunmasını ümit ediyoruz.

Bu yazımı birlikte okuyun, iyi yorum yapın, Suudi Arabistan daki yargı darbesine iyi bakın, 17-25 Aralık yargı darbe girişimini düşünün !

Özet bilgi : Bereketli hilal, medeniyetin beşiği

Bu bölge insan medeniyetin doğum yeri değilse de, en azından insan medeniyetinin doğduğu yerlerden birisidir. Verimli toprağı yüzünden “bereketli hilal” olarak adlandırılır. “Hilal”, genel olarak bugünün Irak, Suriye, Ürdün ve İsrail-Filistin topraklarını kapsar. (Bazı tanımlamalar Mısır’daki Nil Nehri vadisini de içerir). İnsanlar M.Ö 9000 yıllarında burada çiftçilik yapmaya başladılar ve Sümerler M.Ö 2500 dolaylarında bugünün “ülke”sini andıran kendi siyasi sistemi ve yazılı hukuk kurallarıyla ilk kompleks toplumu inşa ettiler. Diğer bir deyişle Sümerliler ve Antik Romalılar arasında, bizimle Antik Romalılar arasındakinden daha geniş bir zaman dilimi vardır.

İki

Antik Fenikeliler Lübnan’dan Akdeniz havzasına nasıl yayıldılar?

Bugünün Lübnan ve Suriye kıyılarında yaşamış olan Fenikeliler oldukça etkileyiciydi. Milattan önce yaklaşık 1500’lerden milattan önce 300’lere kadar, (haritada) kırmızıyla gösterilen, Akdeniz’in ilk büyük ticaret ağını oluşturdular ve Yunan’larla beraber (kahverengiyle gösterilen) havza üzerinde egemenlik kurdular. Bazıları Britanya Adaları’na kadar denizcilik faaliyetleri yürüttü ve pek çoğu Kuzey Afrika, İspanya, Sicilya ve Sardunya’da koloniler kurdu. Bu, Ortadoğu ve Kuzey Afrika arasındaki ilk yakın kültürel bağlardan birisiydi ve Libya’nın başkenti Tripoli(Trablus)’nin hala Fenikeliler tarafından kurulmuş bir Fenike kolonisinin ismini taşımasının sebebi burada yatmaktadır.

Üçüncüsü ise :

Ortadoğu Avrupa’ya üç kez nasıl din aktardı?

Ortadoğu Avrupa’ya aslında, İslam dâhil olmak üzere, dört kez din aktardı ama bu harita bunların ilk üçünü göstermektedir. Bunların birincisi doğal göçle ve Romalıların asi İsraillileri zorla birbirinden ayırıp dağıtmasıyla milattan sonra birinci ve ikinci yüzyıllarda yayılan

Musevilikti. Milattan sonra birinci yüzyıldan üçüncü yüzyıla doğru, Mitraizm olarak anılan, bazen de gizli ritüeller ve gizli yapılan ibadetler üzerine vurgusu sebebiyle “gizemli din” olarak adlandırılan, bir din bugünün Türkiye’si veya Ermenistan’ından Roma İmparatorluğu boyunca yayıldı ( o zamanlar bu dine inanan taraftarların çoğu, bu dinin Fars kökenli olduğuna inanıyorlardı, ama bu muhtemelen yanlıştır). Mitraizm, birkaç yüz yıl sonra Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olan Hıristiyanlıkla tamamıyla yer değiştirdi. Sonrasında Avrupalıların dini kimliğini oluşturan Hıristiyanlığın yüz yıllar boyunca ağırlıklı olarak Ortadoğuluların bir dini olduğunu unutmak kolaydır.

Dördüncü olarak : Hz. Muhammed’in Halifeliği Ortadoğu’yu fethettiğinde

Hz. Muhammed, milattan sonra yedinci yüzyılın başlarında bugünün Suudi Arabistan’ında, takipçileri bir din kadar bir cemaat de sayılabilecek İslam’ı kurdu. Komşuları Pers ve Bizans imparatorluklarının yıkılmaya yüz tuttuğu bir zamanda, Müslümanlar Arap yarımadası boyunca yayıldıkça bir imparatorluk haline geldiler. Hayret verici kısa bir zaman içinde, Hz. Muhammed’in 632’deki ölümünden 652’ye kadar, Ortadoğu’yu, Kuzey Afrika’yı, İran’ın tamamını ve Güney Avrupa’nın bazı parçalarını fethettiler. Bugün hala bölgeyi tanımlamada geçerli olan “İslam, Arap dili ve ortak Ortadoğu kimliği” fikrini yaydılar. (Eğer bu yayılma gerçekleşmeseydi) Avrupa’daki herkes hala Roma Latincesi konuşuyor ve kendilerini etnik olarak Romalı görüyor olabilirdi.

Beşince haritada ise : Sınırlar, Halifeliğin zirve noktasında dünyanın bir haritası

Bu, milattan sonra 750’de, Emevi Halifeliği gücünün doruğundayken dünyanın kabataslak siyasi haritasıdır (Halife, küresel İslam cemaatinin hükümdarı anlamına gelir). Bu harita, yayılmayı teşvik eden bu dinin kurulmasından ancak bir yüzyıl sonra nasıl büyük ve güçlü bir Müslüman İmparatorluğu haline geldiğine dair bir fikir vermek adına verilmiştir. Yalnızca Çin’in çok zengin ve güçlü olduğu bu zamanda Müslüman coğrafyalar servet, sanat ve öğrenimin merkeziydi. Bu Arap gücünün yükselişiydi.

Altıncı olarak: Osmanlı İmparatorluğu’nun altı yüzyıllık yükselişi ve düşüşü

Osmanlı İmparatorluğu, adını ilk kurucusu olan Osman Bey’den alır. 1300’lü yıllarda Türkiye’nin kuzeybatısında kurulan İmparatorluk, yaklaşık 500 yıl boyunca -Roma İmparatorluğunun tarihinden daha uzun bir süre- topraklarını genişletmeye devam etti. Ortadoğu’nun çoğuna, Kuzey Afrika’ya ve güneydoğu Avrupa’ya asırlarca hükmetti. Resmi olarak bir İslam devleti olan Osmanlı İmparatorluğu, İslam’ı Güneydoğu Avrupa’da yayarken genellikle diğer dinlere karşı da hoşgörülü oldu. Osmanlı, 1800’lerin ortalarında gerileme devrine girinceye kadar Avrupalı olmayan son büyük imparatorluktu. I. Dünya Savaşı’nın ardından Ortadoğu’daki eski toprakları Batı Avrupa güçleri tarafından paylaşılıncaya kadar da bu konumu devam etti.

İngiliz casuslarının çalışmalarını yerinde görün

Yedinci olarak: 1914’te Ortadoğu’nun görünümü

Bu yıl, Ortadoğu’nun 500 yıllık Osmanlı yönetiminden 50-100 yıllık Avrupa yönetimine aşamalı bir şekilde geçişinde çok önemli bir yıldır. Batı Avrupa, Kuzey Afrika’nın Arap devletleri de dâhil Afrika’yı bölüşerek sömürgelerine kattıkça daha zengin ve daha güçlü oluyordu. İran’ın bazı bölgelerini hariç tutacak olursak neredeyse tüm bölge Avrupalılar ya da Osmanlılar tarafından yönetiliyordu ve Arap yarımadası Avrupalıları tarafından paylaşılan “nüfuz alanları”ndan müteşekkil hale geldi. I. Dünya Savaşı’ndan bir kaç yıl sonra, mağlup Osmanlı İmparatorluğu’nun geri kalanı da Avrupalılar arasında pay edilecekti. Fransa, İtalya, İspanya ve İngiliz yönetimi arasındaki çizgiler bugünkü bölgeyi anlamak için önemlidir. Bunun sebebi onların sadece farklı politikalar gütmesi değil Avrupalı devletler arasındaki sınırların daha sonradan –onlar için makul olsun ya da olmasın- bağımsızlığın resmi sınırları olmasıdır.

Sekizinci olarak:

Ortadoğu’yu taksim eden Sykes-Picot Antlaşması

İngiltere ve Fransa’nın (ve Rusya’nın), Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki son topraklarını kendi aralarında paylaşmak için gizlice yapmış oldukları bu anlaşma hakkında çok şey duyarsınız. Bunların en dikkate değer olanı, Fransa’nın ve İngiltere’nin “bölge”leri arasındaki sınırların daha sonra Irak, Suriye ve Ürdün arasındaki sınırlar olmasıdır. Sonradan bağımsız olmuş bu devletlerin genellikle farklı etnik ve dini grupları bir arada bulunmaya zorlayan keyfi olarak çizilmiş sınırlara sahip olması ve bu grupların bugün bile birbirleriyle şiddetli çatışma içerisinde olmaları sebebiyle; Sykes-Picot çoğu kez Ortadoğu’da savaşın, şiddetin ve aşırılığın sebebi olarak anılır. Fakat uzmanlar doğruluğu tartışılmayacak kadar açık olan bu teori üzerinde bile münakaşa ediyorlar.

Dokuzuncu olarak karşımıza çıkan harita :

Ortadoğu’da hüküm sürmüş büyük imparatorlukların bir animasyonu

Önceki sekiz haritanın belli bir temasının olduğunu fark etmişsinizdir. Birçoğu Ortadoğu dışında olan bazen de Ortadoğu’da bulunan imparatorlukların bölgeyi önemli ölçüde değiştirecek şekilde fetihler yaptıklarını görüyorsunuz. Bu animasyon, Ortadoğu’da bulunan son 5 bin yıldaki tüm imparatorlukları gösteriyor. Açıkçası bu animasyon yeterince kapsamlı değil. Animasyondaki genişleyen daireler aslında imparatorlukların büyüme hızını göstermiyor. Fakat yine de tarihi açıdan iyi bir animasyon.

Onuncu olarak:

İslam devletlerinin tarihi

Kolombiya Üniversite’sinin önde gelen tarihçi ve haritacılarından olan Michael Izady’nin (tüm eserlerine buradan ulaşılabilir) hazırladığı bu hızlandırılmış harita1450’den günümüze kadar büyük Ortadoğu’nun siyasi sınırlarını gösteriyor. Son 500 yılın büyük bir kısmında bölgenin çoğunun ya da tamamının Türk, Fars ve Avrupa güçlerinin zaman içinde değişiklik gösteren kombinasyonlarının kontrolü altında olduğunu fark edeceksiniz. Ortadoğu’daki Arap topraklarının çoğunun Arap yönetiminde olması ise nispeten yeni bir durumdur. Haritada da görüldüğü üzere diğer Arap ülkelerine nazaran iki istisna ülke bulunuyor: Mısır ve Fas. Bu iki ülke son 500 yılın büyük çoğunluğunda Araplar tarafından yönetilmiştir. Bu iki ülkenin kendilerini diğer Arap ülkelerinden farklı bir konumda görmelerinin bir nedeni de bu durumdan kaynaklanıyor.

Onbirinci olarak ise : 2011 Arap Baharı

2011 yılının başından ortalarına doğru olan sürece şöyle bir baktığımızda Arap baharı ayaklanmalarının Orta Doğu’daki kemikleşmiş diktatör rejimleri ne denli hızlı ve büyük ölçüde değiştirdiğini ve hatta bazı ülkelerde tamamen devirdiğini görmek gerçekten inanılması güç bir durum. Ancak bu hareketlerin etkilerinin ilk birkaç aydan sonra hızla azalması oldukça üzücü. Suriye’deki iç savaş hala devam ediyor. Mısır’ın demokrasi savaşı ise 2013 yılının ortalarında gerçekleşen bir askeri darbe ile sonuçlandı. Yemen’de ise hala devam eden bir şiddet ortamı ve siyasi dengesizlikler söz konusu. Libya’daki savaş ABD ve Avrupa’nın da destekleriyle Muammer Kaddafi’nin devrilmesi ile sonuçlandı ancak gerisinde temel bir güvenlik sorunu ve düzenli işleyen bir hükümet yoksunluğu bıraktı. Şimdilik sadece Tunus demokrasiye doğru -belli belirsiz- bir yol almış gibi görünüyor.

Onikinci olarak:

Günümüz Arap lehçeleri

Bu harita Arapça dilinin konuşulduğu ülkelerin ne denli geniş bir coğrafyaya yayıldığını ve içerisindeki dilbilimsel çeşitliliği göstermektedir. Her ikisinin de tarihi altıncı ve yedinci yüzyıldaki halifeliklere kadar uzanmaktadır ve Arapçanın ana vatanı olan Arap yarımadasından başlayarak Afrika ve Orta Doğu’ya yayılışını gösterir. 1300 sene içerisinde bu dili konuşan birçokları farklı ve bazen de birbirlerinden oldukça uzak birçok lehçe edinmişlerdir. Dikkate alınması gereken bir şey ise, bu lehçelerin günümüz siyasi devletlerinin sınırları ile tam bir uyum içinde olup olmadığıdır. Bu sınırların lehçeler ile tam

bir uyum içinde olmadığı alanlarda, içerisinde yasayan asıl toplumlar ile daha az uyum içerisinde olan ve daha çok problem yaratmaya müsait olan ulusal sınırları görmektesiniz.

Onüçüncü maddemiz:

Sünni - Şii ayrımı

İslam toplumları içerisindeki Sünni ve Şii ayrımının hikâyesi Hz. Muhammed Peygamberin 632 yılında vefatı ile başlamıştır. Vefatından sonra İslam Devletinin yönetimini kimin devralacağı hususunda bir güç yarışı ortaya çıkmış, birçok Müslüman grup sonraki liderin seçimle belirlenmesi gerektiğini düşünürken bazı gruplar ise bu yetkinin Hz. Muhammed ile kutsal bir kan bağına sahip olan damadı Ali’ye geçmesi gerektiğini iddia etmişlerdir. Ali’yi destekleyen bu hizip tarihte Ali taraftarları ya da Ali Şia’sı, böylece de Şia olarak bilinegelmiştir. Son tahlilde Ali’nin yönetimi devralması bir iç savaşa neden olmuş ve bu savaşı Ali ile taraftarları kaybetmiştir. Şia’nın temel dayanağı Ali’nin tek ve meşru halef olduğudur ve bu şekilde İslam’ın tamamen ayrı bir hizbi ortaya çıkmıştır. Bugün dünya Müslümanlarının yüzde 10 ila 15’i Şii iken geri kalan büyük çoğunluk Sünni’dir, ve Şiiler yalnızca İran ve Irak’ta çoğunluğu oluşturmaktadır. Sünni kelimesi kabaca gelenek anlamına gelmektedir. Bugün var olan dini ayrım ise yine büyük oranda siyasi bir anlaşmazlıktan ileri gelmektedir: İran tarafından başı çekilen Şii siyasi güçleri ile Suudi Arabistan’ın önderlik ettiği Sünni siyasi güçler arasındaki bölgesel bir nüfuz savaşı. Bu mücadele oldukça ciddi bir bölgesel soğuk savaş ile Suriye ve birçok farklı bölgede vekâlet savaşlarına neden olmakta.

On dördüncü mesele ise :

Orta Doğu’daki etnik gruplar

Orta Doğu’daki etnik grupları gösteren bu haritadaki en önemli renk sarıdır: burada gösterilmeyen Kuzey Afrika ülkeleri de dâhil olmak üzere neredeyse bütün Orta Doğu ülkelerindeki çoğunluğu oluşturan Araplar. Haritadaki istisnalar ise, pembe ile gösterilen ve çoğunluğu Yahudi olan İsrail, yeşil ile gösterilip çoğunluğu Türk olan Türkiye, turuncu ile gösterilen ve çoğu Farisi olan İran ve oldukça büyük çeşitliliğe sahip olan Afganistan. (İran ve Afganistan’ın zengin çeşitliliğine dair daha fazlası aşağıda gösterilmekte.) Orta kısımdaki kırmızı yoğunluk ise oldukça önemli: kendilerine ait bir ülkeleri olmayan ancak İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de büyük topluluklar halinde bulunan etnik Kürtler. Ancak bu haritadan çıkarılacak en büyük ders, Türkiye’den Afganistan’a doğru ciddi bir etnik çeşitlilik kuşağının var olduğudur, ancak bölgenin geri kalan büyük kısmına etnik Araplar hâkimdir.

On beşinci konumuz : Nüfus

Dünyadaki ağırlıklı Müslüman nüfusu

Bu harita Orta Doğu’nun ne olmadığını gösteriyor: Orta Doğu İslam dünyası demek değildir. Bu ağırlıklı nüfus haritası dünyadaki her ülkeyi ve sahip oldukları Müslüman yoğunluğu göstermekte. Müslüman nüfusun fazla olduğu ülkeler daha büyük, az olduğu ülkeler ise daha küçük. Orta Doğu’nun dünyanın toplam Müslüman nüfus yoğunluğunda ne kadar az bir yer tuttuğunu hemen fark edeceksiniz. Hindistan, Pakistan ve Bangladeş gibi Güney Asya ülkelerinde aslında çok daha fazla Müslüman nüfus vardır. En yüksek Müslüman nüfus oranı ise Güneydoğu Asya’da bulunan Endonezya’da. Sahra altı Afrika’da ise milyonlarca Müslüman var. İslam dünyası Orta Doğu’da başlamış olabilir, ancak bugün bundan çok daha geniş bir coğrafyada varlık gösteriyor.

On altınca : İsrail

1947 İsrail’in kuruluşu ve 1948 İsrail - Arap Savaşı

Buradaki üç harita İsrail’in dünya üzerinde hiç bir varlığı yokken nasıl olup da 1947 ve 1948’de kendi ulusal sınırlarını oluşturduğunu gösteriyor. İsrail-Filistin arasındaki çatışmanın açık bir başlangıç noktasını teşhis etmek zor fakat soldaki harita bu hususta bize yardımcı olabilir. Haritadaki sınırlar Birleşmiş Milletlerin 1947’de İngiliz kontrolü altındaki bölgede bir Yahudi ve bir Arap devleti için çizmiş olduğu sınırlardır. Filistinliler BM'nin çizdiği sınırları kabul etmediler ve Mısır, Ürdün, Irak ve Suriye devletleri 1948'de Filistin'i ele

geçirdiler. Ortadaki haritada yeşil renkle Filistinlilerin Yahudi askerlerini nereye kadar geri püskürttüğü gösteriliyor. Sağdaki harita ise İsrail’in turuncu bölgeye doğru gerçekleştirmiş olduğu karşı atağıyla ve İsrail’in bu topraklarda kendi yeni ulusal sınırları olarak hak iddia etmesiyle savaşın nasıl sonlandığını gösteriyor. Yeşil alan Filistinlilere kalan bölgeyi gösteriyor.

On yedinci mesele : Arap İsrail Savaşı

Bugünkü sınırları çizen 1967 İsrail - Arap Savaşı

Buradaki üç harita (üçüncüyü görebilmek için genişletme simgesine basınız) 1948’deki sınırların bugünkü haline nasıl geldiğini gösteriyor. Soldaki harita Mısır’ın denetimi altındaki Filistin toprağı olan Gazze’yi ve Ürdün’ün denetimi altındaki Batı Şeria’yı gösteriyor. 1967’de İsrail, Mısır, Suriye ve Ürdün’le savaştı. Savaş İsrail’in, Filistin topraklarını, Suriye sınırları içerisindeki Golan Tepesini ve Mısır toprağı olan Sina yarım adasını işgal etmesiyle son buldu (Bu, ikinci haritada gösteriliyor.) İsrail, Sina yarımadasını 1979 barış anlaşmasının gereği olarak geri verdi. Fakat diğer topraklar hala işgal altında. Gazze bugün hala İsrail’in ablukası altında, bunun yanında Batı Şeria giderek artan bir şekilde İsrailli yerleşimcilerle dolduruluyor. Üçüncü harita Batı Şeria’nın nasıl Filistin’in tam denetimine (yeşil renkle), İsrail ve Filistin’in ortak denetimine (açık yeşil renkle) ve İsrail'in tam denetimine (koyu yeşil renkle) göre ayrıldığını gösteriyor.

On sekizinci konu: Batı Şeria

Filistin kontrolündeki Batı Şeria’da İsrail yerleşim birimleri

1967’den beri İsrailliler Batı Şeria’da yerleşimlere devam ediyor. Kimisi dini gerekçelerle, kimisi Filistin topraklarının İsrail’in kendi hakkı olduğunu iddia ettiği için kimisi de devlet desteğiyle ucuz ev alabilmek için Batı Şeria’ya yerleşiyor. Bu haritada gördüğünüz 130 bölgesel toplulukta yaklaşık 500.000 yerleşimci var. Yerleşimciler barışı daha da zorlaştırıyor. Zorluk noktası şundan kaynaklanıyor: Filistinlilerin bir devlete sahip olması için ya bu yerleşimciler topluca bulundukları bölgeden çıkartılacaklar ya da Filistinliler topraklarının bir kısmından vazgeçmek zorunda kalacaklar. Buna ek olarak yerleşimciler bugün toplumları bölerek ve kendi ağır güvenlik şartlarını dayatarak Filistinliler için hayatı da zorlaştırıyorlar. İsrail, dünyadan yükselen tüm itirazlara rağmen yerleşim birimlerinin sayısını arttırmaya devam ediyor.

On dokuzuncu konumuz:

2006 Hizbullah - İsrail Savaşı

Bu harita 2006’da meydana gelen Hizbullah ve İsrail arasındaki savaştan bir kesiti gösteriyor. Aynı zamanda İsrail ve düşmanları arasındaki savaş yönteminin de değiştiğini gösteriyor: İsrail şu an kuvvetli bir orduya sahip fakat savaşlar asimetrik yaşanıyor. İsrail bir devletle değil, Lübnanlı militan bir grup olan Hizbullah ile savaşıyordu. İsrail, Hizbullah’ı zayıflatmak için Lübnan’a ülkenin altyapısını büyük oranda tahrip eden çok sayıda havadan ve ağır silahlı saldırı (maviyle gösteriliyor) başlattı ve Lübnan sularını da abluka altına aldı. Hizbullah, işgalci İsrail kuvvetlerine karşı bir gerilla savaşı başlattı ve İsrail yerleşimlerine çok sayıda füze fırlattı. En fazla zarar gören insanlar, savaş sonucu yerlerinden olan yüz binlerce sivil Lübnan ve İsrail vatandaşıydı.

2006 yılında Türkiye deki siyasi olayları da lütfen iyi okuyunuz..

Yirminci meselemiz:

İsrail’i, Filistin’i ya da her ikisini tanıyan ülkeler

Arap-Filistin çatışması küresel bir meseledir ve bu haritada da görüldüğü gibi, küresel bir bölünmeyi beraberinde getirmiştir. Yeşille gösterilen ülkeler İsrail’i hala meşru bir devlet olarak tanımayan ülkelerdir. Bunlar (Güneydoğu Asya’daki Malezya ve Endonezya dâhil) Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerdir. Batı’nın mavi ülkeleri (ve birkaç diğer devlet daha) ise Filistin’i bir ülke olarak tanımayanlardır. Bunların Filistin ile diplomatik ilişkileri var fakat onlara göre çatışma resmi olarak çözüme kavuşuncaya kadar Filistin ülke statüsüne

ulaşamayacak. Mavi ülkeler ile yeşil ülkeler arasında bazı tarihi çatışmaların olması da bir tesadüf değildir.

Yirmi Birinci konumuz ise :

Suriye’nin dini ve etnik Çeşitliliği

Buradaki her renk Biladü’ş-Şam olarak adlandırılan Doğu Akdeniz bölgesindeki farklı dini grupları gösteriyor. Yahudilik ve Hristiyanlığın doğduğu yer olması hasebiyle bölgenin dinsel açıdan çeşitlilik arz etmesi sürpriz olmasa gerek fakat bu harita tam anlamıyla ülkedeki farklılıkların nasıl dağıldığını gösteriyor. İsrail, Yahudi çoğunluğuyla göze çarpıyor. Fakat bu, hem ülkedeki Müslümanların ve diğer azınlıkların, hem de İsrail ve Batı Şeria’daki Hristiyan toplulukların bir hatırlatıcısı. Lübnan; geniş Sünni, Şii, Hristiyan ve Dürzî toplulukları arasında bölünen ve şimdilerde ise barış içinde olan bir ülke. Fakat 1975-1990 yılları arasında yaşanan korkunç iç savaş ülkeyi bölmüştü. Belki de aynı etki; nüfusunun büyük çoğunluğunu Sünnilerin teşkil ettiği ve geniş Hristiyan, Dürzî, Şii ve –bir Şii fırkası olan ve Beşşar Esed ve hükümetinin çoğunluğunu oluşturduğu- Aleviler toplumlarını barındıran Suriye’de gerçekleşiyor.

Yirmi ikinci meselemiz :

Suriye İç Savaşı’nda hangi bölge, şu an kimin kontrolünde?

Bu harita Suriye iç savaşındaki üç yıllık mücadele sonundaki; hükümet güçleri ile ‘demokrasi yanlısı’ hükümet karşıtı isyancılar ve iki yıldan fazla bir zamandır bölgede aktif hareket eden radikal İslamcı savaşçılar arasındaki durumu gösteriyor. Bu harita ile bir önceki harita arasında bir örtüşme göze çarpabilir. Hükümet güçlerinin kontrolü altındaki (kırmızıyla gösterilen) bölgeler azınlıkların yaşadığı yerlerle örtüşme temayülünde. Azınlıklar rejime bağlı kalma eğilimindeler. Oysa isyancıların çoğunu Sünni Müslümanlar teşkil ediyor. Hükümet karşıtı Suriyeli isyancıların kontrolü altındaki bölgeler (yeşil) ile gösteriliyor. Ayrıca Suriye’nin etnik Kürt azınlığı sahip olduğu milis kuvvetleriyle Kürtlerin yaşadığı toprakları kontrolü altına aldı. Geçtiğimiz yıldan bu yana yükselişiyle gündemde olan bir diğer grup (maviyle gösteriliyor) Irak-Şam İslam Devleti oldu. IŞİD; El-Kaide’ye bağlı, Irak merkezli aşırılık yanlısı bir grup. Hem isyancılarla hem de hükümetle savaşıyorlar. Sanki yeterince zorlu bir durum yokmuşçasına, şimdi de üç yönlü bir savaş sürüyor.

Yirmi Üçüncü Mesele ve Türkiye

Suriye’nin mülteci krizi

Suriye’deki iç savaş Suriye için ulusal bir felaket olmasının ötesinde komşu ülkeleri de ciddi anlamda olumsuz etkiliyor. Savaş, milyonlarca Suriyelinin Ortadoğu’nun geri kalan bölgelerine ve Avrupa’nın bazı bölgelerine iltica etmesine neden oldu. Geniş mülteci kampları, sınırlı ulusal kaynaklara sahip ülkelere büyük maddi yük oluşturuyor. Bu harita sadece Suriyeli mültecileri gösteriyor (Suriye içerisinde yer değiştiren 6,5 milyon Suriyeliyi göstermiyor). En fazla etkiyi Filistinli mülteci nüfusun yoğun olduğu, nüfusunun beşte birini sığınmacıların oluşturduğu Ürdün ve Lübnan gibi ülkeler hissediyor. Birleşik Devletler ve diğer ülkeler mülteciler için bir nebze olsun yardım etse de, Birleşmiş Milletler mültecilerin temel ihtiyaçlarının karşılanması noktasında yeterli yardımın sağlanmadığını belirtiyor.

Türkiye de bugün 3 milyon Mülteci var ve halkımız ve devlet onlara bakıyor..

Yirmi dördüncü konumuz: İran sınırı

1900’lü yılların başında İran’ın sınırları nasıl değişti?

İran, bir Avrupalı güç tarafından hiçbir suretle ele geçirilememiş tek Orta Doğu ülkesi. Fakat 1900’lerde işgalin oldukça yakınından geçti. Çok fazla toprağını Rusya’ya kaptırdı (kırmızı şeritli bölge). Daha sonra Rus ve İngiliz İmparatorlukları (ki Hindistan’daki İngiliz Kolonyal Yönetimi kapı komşusuydu) İran’ın kuzey ve güneyini kendi “nüfuz alanları”na dâhil ettiler. Bu bölgeler doğrudan kontrol altında değildi. Fakat İran hükümeti zorbaca sindirildi ve ülkenin ekonomisi ve kaynakları sömürüldü. Bu, İran’da bugün bile büyük bir ulusal kinle hatırlanıyor.

Yirmi beşinci mesele İran ve Dini etkinlik

İran’daki dini ve etnik çeşitlilik

İran daha çok, en geniş etnik grup ve kadim Pers İmparatorluğu’nun ataları olan Perslilerle ilişkilendirilir. Fakat İran’daki çeşitlilik bundan çok daha fazladır. Bu harita güneydeki Arap, batıdaki Kürt ve kuzeydeki Azeri geniş azınlık topluluklarını gösteriyor (İran önceden bütün Azeri topraklarını kontrol ediyordu; fakat şimdi Azeri çoğunluğun büyük bir bölümü Azerbaycan’a aittir). Güneydoğu’daki Beluciler ayrıca Pakistan’da da geniş bir azınlık grup. Burada önemli bir huzursuzluk söz konusu ve Belucistan bölgesi üzerinde Pakistan ve İran hükümetlerinin baskıları mevcut.

Yirmi altıncı konu : İran’ın İsraile verdiği korku !

İran’ın nükleer tesisleri ve İsrail’in olası saldırı planları

Bu noktada İran’ı ilgilendiren iki büyük jeopolitik meseleye göz atacağız. Birincisi İran’ın nükleer programı: İranlı liderler, nükleer faaliyetlerin barışçıl amaçlı olduğunu söylüyorlar fakat buna hiç kimse inanmıyor. Dolayısıyla dünya ağır ekonomik yaptırımlarla İran’ı, illegal bir nükleer silah üretme kapasitesine doğru ilerliyor gözüken nükleer programını durdurmaya ikna etmeye çalışıyorlar. Bu haritada İran’ın nükleer üretim tesislerini görebilirsiniz: Bazıları yerin derinliklerinde kurulmuş vaziyetteyken; diğer bazıları yıllarca gizli tutuldu. Bu harita esasında İsrail’in İran’ın nükleer programına yönelik olası saldırı planlarının resmedilmesi için hazırlanmış bir harita. Özellikle son yıllarda savaşın eşiğine gelmiş olan İsrail-İran gerilimi, hali hazırda dünya genelindeki çok çeşitli riskli durumlar arasında en somut olanı. İsrail, İran’ın nükleer üretim noktasındaki gelişmişliğinin doğrudan İsrail’i hedef aldığı konusunda ciddi endişeler taşıyor. İran ise nükleer konusunda geri adım atmadığı müddetçe İsrail saldırısına maruz kalma endişesi taşıyor olabilir. Sarmal güvenlik krizi olarak adlandırılan bu durum daha da kötü bir hal alabilir.

Yirmi Yedinci önemli konu:

Sömürgeci “Durand Hattı” Afganistan’daki çatışmaları nasıl başlattı?

Bu haritada ilk olarak fark edilmesi gereken bölge, Peştunların yaşadığı bölge olan (sarı ve yeşil rengin üzerindeki) açık turuncu rengin hâkim olduğu bölgedir. Farz edin ki 1800’lü yıllardayız ve siz de o dönem İngiliz hâkimiyetinde olan Hindistan ile yarı bağımsız olan Afganistan arasına çekilecek sınır için müzakereci konumunda olan İngiliz sömürgeciliğinin bölgedeki lideri Mortimer Durand adındaki o kişisiniz. Sınır çizgisini tam olarak Peştun bölgelerinin ortasından geçecek şekilde çizerek; Peştunları her iki ülke içinde azınlık olmaya mecbur etmek suretiyle on yıllar sürecek çatışmaları teminat altına mı alırdınız? Eğer cevabınız “evet” ise; başarılı bir İngiliz sömürgecisi oldunuz demektir; çünkü Durand’ın yaptığı tam olarak bu idi. Kalın kırmızı çizgi ile çizilmiş olan “Durand Hattı”, bugün Afganistan-Pakistan sınırının büyük bölümünü oluşturuyor. Şu anda Peştunların birçoğu, her iki ülkede de faaliyet gösteren ve özellikle sınırın Pakistan tarafında (koyu turuncu bölgede) büyük operasyon üsleri olan Taliban’a ya destek veriyor ya da zaten Taliban savaşçısı olarak görev yapıyor.

Yirmi Sekizinci konumuz ise :

Afganistan’ı harap eden 1989 Savaşı

Sovyetler Birliği 1979’da, Moskova yanlısı komünist hükümeti, giderek tehlikeli hale gelen isyancı muhalif harekete karşı korumak için Afganistan’ı işgal etti. O dönemde isyancıları destekleyenler arasında (Suudi Arabistan ve Pakistan ile birlikte) ABD de vardı. CIA, daha iyi savaşçı oldukları gerekçesiyle açık bir şekilde radikalleri desteklemeyi tercih etti. 1989 yılında Sovyetler geri çekildiği zaman ise, bütün bu isyancı gruplar silahlarını birbirlerine çevirdiler ve korkunç bir iç savaş başladı. Haritada kırmızı renklerle belirtilen bölgeler 1989 itibariyle hükümetin kontrolünde olan bölgeler olarak kaldı. Diğer renklerin her biri ise farklı bir muhalif grubun hâkimiyetinde olan bölgeleri temsil ediyor. Bu grupların bir kısmı halen daha varlığını sürdürüyor. Bazı gruplar, mesela Taliban’ın yükselişiyle birlikte

1990’lı yıllarda ülkeyi tamamen ele geçirdiği süreçte çok kere mağlubiyet yaşayıp ortadan kaybolmasına rağmen Hizb-i İslami Gülbeddin, halen savaşmaya devam ediyor.

Yirmi dokuzuncu konumuz:

Taliban etnik yapı ile kendini nasıl eşleştirdi?

Bu harita, ABD’nin 2001’de Afganistan’ı işgali ile başlayan ve hâlihazırda devam eden savaşın hangi dereceye kadar etnik temeller üzerine kurulu olup olmadığını görmek açısından önemli. Güneyde ve doğuda Taliban üyelerinin tamamı olmasa da çoğunluğu Peştunlar’dan oluşmaktadır. Taliban’ın büyük operasyon odalarının bulunduğu Pakistan sınırı boyunca yaşayan Peştunların sayısının çoğunlukta olmasından ötürü bu nokta özellikle önemli. Taliban’ın dışında da isyancı gruplar var fakat onların çoğunluğunu Taliban gibi Peştunlar oluşturmuyor. Ülkenin kuzeyinde, güneyine ve doğusuna nazaran genel olarak daha sakin ve şiddetten uzak bir hava hâkim.

Otuzuncu konumuz:

Tek haritada Afgan Savaşı’nın en önemli kısımları

Afgan savaşı fazlasıyla karışık bir yapı olarak karşımıza çıkmakta fakat bu harita, savaşın en önemli kısımlarını gözler önüne serme noktasında başarılı bir çalışma:

1) Taliban’ın kontrolünde olan bölgeler: Turuncu;

2) ABD ve müttefiklerinin kontrolünde olan bölgeler: Küçük yeşil bölgeler;

3) Batılıların büyük askeri üsleri: Lacivert noktalar;

4) Taliban için ciddi gelir kaynağı olan esrar üretim noktaları: Kahverengi daireler; (Daha büyük daireler daha çok üretimin yapıldığı yerler anlamına geliyor.)

5) Sık sık Taliban’ın saldırısına maruz kalan ve ara sıra kapatılmak zorunda kalan Pakistan üzerinden gelen destek hatları: Kırmızı;

6) Rusya’nın onayına bağlı olan Rusya üzerinden gelen destek hattı: Yeşil.

Eğer bu harita, Afgan savaşının boyutlarına ilişkin merakınızı gidermediyse; o kadar meraklı olmayın!

Otuz birinci konumuz : Suudi Arabistan Petrolleri !

100 yıl önce Suudi Arabistan ve komşuları

Arap yarımadası çok çok uzun bir tarihe sahiptir ve Suud ailesi yarımadanın büyük bölümünü 1700’lerden beri kontrol ediyor. Ancak yarımadanın bugünkü haline nasıl geldiğini anlamak için, yaklaşık 100 yıl öncesine, 1905’e gidelim. Suudiler o sıralarda oldukça ufak bir bölgeyi kontrol altında tutuyorlardı; topraklarını bir dizi savaş neticesinde kaybetmişlerdi. Yarımada birçok krallık ve emirliklere bölünmüştü. Osmanlı İmparatorluğu -en güneyinin hemen hemen üçte birini kontrol eden İngiliz İmparatorluğu’nun varlığına rağmen- yarımadanın büyük bölümünü kontrol etti. (Haritada orta kısım boyunca uzanan çizgi, yarımadanın nasıl bölündüğünü gösteriyor) Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu çöktü; Suudiler, -İngilizler bir yandan kendilerine Osmanlılara karşı savaşta yardım sözü verirken- haritada mor alan ile gösterilen bölgeye doğru genişlediler. (Bu anlaşma “Lawrence of Arabia” filminde sahnelenmiştir) 1920’lerin başlarında, İngilizler birçok müstemleke, kral vekillikleri ve mandalara bölünen yarımadanın hemen hemen tamamını etkin biçimde kontrol ettiler. Ancak Suudiler vazgeçmedi.

Otuz ikinci konumuz P Petrol Doğalgaz konusu

Ortadoğu’da Petrol ve Doğalgaz

Ortadoğu, dünya petrolünün yaklaşık üçte birini ve doğalgazının onda birini üretiyor. (Toplam doğalgaz rezervlerinin üçte birine sahip; fakat nakliyesi işi zorlaştırıyor.) Bölgede üretilen fosil yakıtın büyük bölümü ihraç edilmekte. Bu, bütün dünya ekonomisini söz konusu doğalgaz ve petrol akışına oldukça bağımlı hale getirmiştir. On yıllardır bölgede birçok savaş ve çekişmenin meydana gelmesinin altında yatan başlıca sebeplerden biri de budur. Bu harita rezervlerin nerede olduğunu ve nakliyatın karayolu ile nasıl yapıldığını gösteriyor; fosil yakıtın çoğu, aynı zamanda bölge ve dünyanın en geniş bazı rezervlerinin de evi

konumundaki Basra Körfezi’nden deniz yoluyla gitmekte. Enerji kaynakları, birbirinden tarihsel olarak nefret eden 3 komşu ülke arasında aşırı derecede kümelenmiştir: İran, Irak ve Suudi Arabistan. Bu üç ülke arasındaki gerilim, çok büyük bir enerji ithalatçısı olarak ABD’nin yıllarca derinden ilgilendiği bir şeydir: Bilindiği gibi ABD 1980’lerdeki İran-Irak savaşında İran’a karşı cephe aldı; 1990’larda Irak Kuveyt’i işgal ettiğinde Irak’a karşı cephe aldı ve Suudi Arabistan’ı tehdit etti; tekrar 2003 işgaliyle Irak’a karşı savaş açtı ve şimdi de İran’a karşı hızlı bir şekilde kötüleşen vekâlet savaşında Suudi Arabistan’ı destekliyor.

Otuz üçüncü konu; Hürmüz boğazı

Hürmüz Boğazı’nda Petrol, Ticaret ve Militarizm

Küresel ekonomi, İran ve Arap yarımadası arasındaki bu dar su yolu kanalına bağlıdır. Başkan Jimmy Karter’ın ABD’nin Basra Körfezi petrolüne erişimini savunmak için askeri güç kullanabileceğini ilan ettiği “Carter Doktrini(1980)”ni yayınladığından beri, körfezin çıkışındaki küçük Hürmüz Boğazı dünyada en çok militarize olan su parçalarından biri oldu. ABD; ilk olarak petrol ihracatlarını 1980’lerin vahşi Iran-Irak savaşından korumak(!) için, daha sonra 1990’lardaki Körfez savaşlarında Saddam Hüseyin’den korumak(!) için ve şimdi de tekrar petrolü kapatmaya işaret eden, İsrail ya da ABD’ye karşı savaşın patlak verebileceği İran’dan korumak(!) için bölgeye geniş bir askeri deniz gücü yerleştirdi. Dünya fosil yakıtlarına bağlı kalmaya devam ettiği ve Ortadoğu’da gerilim olduğu müddetçe, Hürmüz Boğaz’ında askeri güçler olacaktır.

Otuz dördüncü konu ve bu fotoğraf önemli:

Mısır’ın Süveyş Kanalı dünya ekonomisi için niçin çok önemli?

Süveyş Kanalı her şeyi değiştirdi. Mısır, 10 senelik bir çalışmanın ardından 1868’de Süveyş Kanalı’nı açtığı zaman 100 millik insan yapımı suyolu kanalı Avrupa ve Asya’yı önemli ölçüde ve kalıcı olarak yakınlaştırdı. Kanal’ın küresel düzen açısından önemi o kadar aşikârdı ki, 1880’lerde İngiltere’nin Mısır’ı işgalinden kısa süre sonra, başlıca dünya güçleri hala yürürlükte olan ve Kanal’ın her ne olursa olsun her milletin ticaret ve savaş gemilerine daima açık olacağını ilan eden bir antlaşma imzaladılar. Bugün, bütün küresel ticaretin yaklaşık yüzde 8’i ve küresel enerji tedarikinin yüzde 3’ü Süveyş Kanalı aracılığıyla gerçekleştiriliyor.

Otuz Beşinci konu :

Irak Savaşı boyunca Bağdat’ta etnik temizlik

Irak Savaşı’yla ortaya çıkan yıkımın en acımasız sembollerinden biri, Bağdat’ın bir zamanlar Şii ve Sünnilerin beraber yaşadığı mahallelerinin bugün ne hale geldiğidir. Soldaki harita şehrin 2005’teki dini/mezhebi dağılımını gösteriyor. Şii ve Sünnilerin beraber yaşadığı bölgeler, sarı renkle gösterilmiştir. Sağdaki harita ise; şehrin, “Şii-Sünni çatışmaları, bombalamalar(kırmızı noktalarla gösterilen), ölüm mangaları ve milisler” neticesinde yaşadığı 2 berbat yıl sonrasında 2007 itibariyle neye benzediğini gösteriyor. Zorunlu tahliyeler ve binlerce ölüm, mahalleleri çoğunlukla Şii (Mavi) ya da çoğunlukla Sünni (Kırmızı) olacak şekilde etnik bir temizliğe tabi tuttu. 2012’nin son aylarından itibaren, Bağdat’ta ve yurt çapında mezhep savaşı tekrar hızlandı.

Otuz altıncı mesele :

Terör örgütleri ve Kürt kisvesi verilmesi CİA oyunu: Kürtler nerelerde yaşıyor ve Birleşik Kürdistan Devleti kurulsa nasıl görünürdü? Harita nasıl çizildi, beynin gerisinde ise Büyük İsrail Devleti var..

Uzun bir süredir birbirinden farklı Ortadoğu ülkelerinde azınlık unsuru olarak yaşayan Kürtler yine uzun bir süredir kendi ulusları için mücadele etmeyi sürdürüyor. Bu haritada Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeler yeşil alanlarla gösterilirken, üç farklı tarihsel durumda imzalanan birbirinden farklı üç anlaşmada Kürtlerin kendi ulusal sınırları konusunda hepsi sonradan akim kalan iddialarına da işaret ediliyor. Soykırım girişimlerinden ana dil ve kültürlerinin res

ikayla karşı karşıya kalan Kürtler tarih boyunca -Suriye ve Türkiye’de şuanda da devam eden- çok sayıda silahlı isyan örgütledi. Kürtlerin geçen yüzyıldaki en önemli başarılarından biri Irak’ta yaşanmıştı: Irak Kürdistanı’nda on yıllar süren mücadelenin ardından Saddam Hüseyin’i deviren Amerikan işgaliyle beraber Kürtler Irak’ın kuzeyinde özerk bir devlet kurabilmişti.

Otuz yedinci mesele : Irak Suriye sınırlarının yeniden çizilmesi

Suriye ve Irak sınırlarının farazi biçimde yeniden çizilmesi

Bu fikir Sünni ve Şiiler arasında mezhebi şiddet egemen oldukça birkaç yılda bir tekrar akla gelen eski bir fikir: Acaba 20. yüzyılın başında Avrupalılar tarafından çizilen mevcut zalimane sınırlar bölgedeki dini ve mezhebi ayrıma göre tekrar şekillendirilebilir mi? Aslında Irak ve Suriye’den yeni devletlerin çıkmasını öngören bu proje sonuçsuz bir proje ve sadece yeni problemler ortaya çıkartmaya yarar. Fakat öte yandan şu anki fiili durum da bundan çok farklı değil. Irak hükümeti ülkenin Şii ağırlıklı doğu ve güneydoğu kısmında tam anlamıyla egemenken, Irak’ın batısı ve Suriye’nin doğusu Sünni kimliğini sahiplenen silahlı gruplar tarafından domine ediliyor. Suriye’de de Nusayri ağırlıklı hükümet ise daha ziyade ülkenin batısında yer alan Hristiyan ve Şii/Alevi ağırlıklı bölgeyi kontrolü altında tutuyor. Öte yandan Kürtler Irak’ta Anayasal bir özerkliğe sahipken Suriye’de de ‘de facto’ bir özerkliğe kavuşmayı başardı. Bu sebeple bu harita artık anlamsız bir spekülasyondan çok fiili durumu temsil ediyor.

Haçlılar Türkiye den de toprak istiyorlar..

Otuz sekizinci meselemiz :

2011’deki savaş Libya’yı nasıl değiştirdi?

Beklenmedik bir ayaklanma ve ardından gelen Batı müdahalesiyle Muammer Kaddafi diktatörlüğünün yıkılması Afrika’nın kuzeyinde yaşayan halklar için intikamlarının alınması anlamına geliyordu. Bu harita Kaddafi’nin devrilmesinin ardından yaşanan bütün belli başlı gelişmeleri yansıtmaya çalışıyor; bundan dolayı da oldukça karışık bir yapıya sahip. Libya, Cezayir, Mali ve Nijerya etrafında yer alan turuncu desenli bölge yarı bedevi bir etnik azınlık grup olan Tuareglerin yaşamlarını sürdürdüğü bölge. Kaddafi Libya’nın petrol zenginliğini 2011’deki savaşta kendi yanında savaşan çok sayıda Tuaregi eğitmek ve silahlandırmak için kullandı. Kaddafi’nin devrilmesinin ardından Tuaregler ele geçirdikleri silahlarla Cezayir ve Mali’de kimi bölgeleri kontrolleri altına aldı. Mali’de kapsamlı bir isyana önderlik etmeyi başardılar ve ülkenin kuzey yarısını ele geçirdiler. Onların bıraktığı boşluğa el-Kaide yerleşti ve Mali’de bazı kasabaları ve Cezayir’de kimi fosil yakıt tesislerini ele geçirdi. ‘Sahel’ olarak bilinen bu yarı çöl bölgede adli suç vakalarında ciddi bir artış görüldü. Bununla birlikte Avrupa’da iş ve daha iyi bir yaşam arayan Afrikalılar geniş göç güzergahlarını doldurmaya başladı. Öte yandan ikisi de petrol üreticisi olan Nijerya ve Sudan’da silahlı çatışmalar daha da kötüye gitmeye başladı. Kaddafi’nin düşüşü bütün bu problemleri çözmezken düzensizliği, meydanda dolaşan silahları ve kargaşayı daha da arttırdı.

Kırkıncı meselemiz ise :

İnternet bağlantıları ve tweet sayısı haritası

Bu iki haritayla Ortadoğu’daki internet kullanımı iki farklı olgu üzerinden masaya yatırılıyor. Üstte yer alan harita aslında nüfus odaklı bir harita: noktalar o bölgede yaşayan insan öbeklerini gösteriyor. Fakat renkli noktalar bölgede yaşayan insan sayısına göre etkin olan IP adreslerini -daha basit bir ifadeyle internet bağlantılarını- gösterecek şekilde düzenlenmiş. Mavi noktaların bulunduğu bölgelerde çok sayıda insan yaşıyor olmasına rağmen internet bağlantısı çok az sayıda: Buralar daha yoksul bölgeler, Yemen, Pakistan ve Suriye gibi. Beyaz ve kırmızı noktalar ise çok sayıda internet bağlantısı olan yerleri gösteriyor; İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi zengin bölgeler ve Türkiye, İran ve Mısır’ın kimi bölgeleri bu klasmana giriyor. Aşağıdaki harita ise tweetler üzerine kurulu: Bir bölgede çok sayıda nokta bulunması o bölgeden çok sayıda tweet atıldığı anlamına geliyor.

Bu haritada renkler konuşulan dili ifade edecek şekilde düzenlenmiş. İki harita arasındaki farklılıklara dikkat etmek gerekli: İran çok sayıda internet bağlantısına sahip olmasına rağmen tweet konusunda çok daha geride. Bunun nedeni 2009 gerçekleşen protesto gösterilerinin ardından Facebook gibi Twitter’ın da kapatılması. Öte yandan Suudi Arabistan’da ışıklar yanıyor: Nüfusu çok yüksek olmamasına rağmen internet bağlantısı yüksek seviyede. Bu durumun önemi -misalen- 2012 ve 2013 yıllarında sosyal medyada öncülük edilen Suudi kadınların araç kullanabilmesine yönelik kampanyalar akla getirildiğinde daha iyi anlaşılabilir. Önümüzdeki günlerde de Ortadoğu için internet bağlantısına sahip olmanın ya da olmamanın sonuçları önemli olmayı sürdürecek gibi gözüküyor.

Son maddemiz:

Bugün internet sitelerinde gazetelerde basılan yayınlanan bölgenin yeni haritalarını değiştirmek için CİA var gücü ile çalışıyor..

15 Temmuz 2016 da Türkiye de başarılı olsalar bugün 7 ayrı şehir devleti Türkiye de kurulmuş gitmişti..

Yukardaki maddeleri tek tek iyi okuyun, fotoğraf doğru bakın , sonra Suudi Arabistan da oynan oyunları çok iyi anlarsınız..

Çok uzun bir köşe yazısı oldu

Aslında bu makale konusu bir kitap konusu ben size özetledim..

Harita ve Fotoğraflara iyi bakın

İyi günler..