İnsanoğlu sebep ile sonuç arasında geçen süreye zaman demiş. Hayatımızda sebepler ve sonuçlar hiç eksik olmayacağına göre zaman dediğimiz o mefhumda  hep dönüp duracaktır. İnsanlığın zaman içindeki gelişimini daha iyi tahlil edebilmek adına bölünemeyen zamanı sanki bölünebilirmiş gibi gösterip, geçmiş zamanı devirlere, çağlara ayırdık. Bazen bulduğumuz mağara duvarlarındaki resimlere bir anlam yüklüyoruz bazen de kilimlerdeki desenlere bakıp onları manalandırmaya çalışıyoruz. Milli şairimiz Mehmet Akif

Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

diyerek geçen zamandan ders almamız gerektiği gerçeğini ortaya koymuştur. Ülkemiz bu gün karşı karşıya kaldığı ekonomik anlamdaki sıkıntıları ilk defa yaşamıyor. Bırakın yakın tarihi Orhun Kitabelerinde ‘’Çin halkının sözleri tatlı, ipekli kumaşları yumuşak imiş. Tatlı sözlerle, yumuşak ipekli kumaşlarla kandırıp uzak halkları öylece yaklaştırırlar imiş. Tatlı sözlerine, ipekli kumaşlarına aldatıp Türk halk, çok sayıda öldün!’’ yazılıdır. Bilge Kağan kitabenin sonunda Türk Milletine hitaben Çin kültürünün Türk Milletini bir ahtapot gibi sarıp savaşçılığının öldürmesin diye ‘’titre ve kendine dön’’ diye nasihatta bulunmuştur.

Son birkaç haftadır birtakım dış güçler ve onların yerli uzantıları ülkemize ekonomik operasyon çekmeye çalışıyorlar. Bu seferki operasyonda baş aktör Amerika. Kimdir bu Amerikalılar diye düşündüğümüzde; karşımıza at hırsızı haydutlar topluluğu çıkıyor.  Yakın tarihleri haydutluk hikayeleri ile dolu. Meşrebleri haydutluk yapmaya son derece uygun. Bu olgu onların genlerinde var. Öldürmek, sömürmek, ezmek, yağmalamak onların iliklerine işlemiş. Bu durumda vereceğimiz hüküm onların meşreplerine uygun hareket ettiği gerçeğidir.

Hal böyle iken; biz atam Bilge Kağan’ın sözlerinden hiç ders almamış olmalıyız ki, Marshall yardımlarından bu yana Amerika’nın açık pazarı durumundayız. Onlara şirin görünmek için dünyanın öbür ucuna Kore’ye asker göndermişiz. Dün Amerikan çıkarlarını korumak için Türk Askeri bekçilik yaparken bugün yine Amerikan çıkarlarını korumak adına Türk askeri Amerikalıların destek verdiği teröristler tarafından şehit ediliyor. Nerden bakarsanız bakın ortada tam bir Amerikan kepazeliği var. Bu kepazeliklerin, aymazlıkların sebebi Amerikan halkının refah seviyesini korumak. Dünyanın en büyük kalpazanı ABD karşılıksız bastığı dolarlarla geçinemez olmuş olacak ki; haydutluğa ve sömürücülüğe halen devam ediyor. Yıllarca bizde bu sömürü düzeninin bir parçası olmuşuz haberimiz olmamış.

Günlerdir Amerika’ya olan düşmanlığımızı ispat etmek için birbirimizle yarışıyoruz bu yarışta mesnetsiz şekilde birbirimiz hainlikle suçluyoruz. Bir defa herkes şuna inanmalı, damarlarında asil Türk kanı akan hiçbir kimse ülkesinin bozulan ekonomisine sevinmez. Sevinen var ise zaten o bizden değildir. Sırf siyasi tercihlerimiz yüzünden birbirimize sosyal medyada sallamak yerine ülkem için ne yapabilirim konusundaki fikirlerimizi paylaşmalıyız. Yoksa aramıza nifak sokmaya çalışanların ekmeğine yağ süreriz ki bu süreçte istenecek son şey budur. Ekonomi bilimine ilgisi olmayan, ekonomi eğitimi almamış, gazetelerin ekonomi sayfalarını okumayan, dergilere göz atmayan insanların çok bilgiliymiş gibi ahkam kesenlerin bundan vazgeçip üslubu güzelleştirip birlikte hareket etme kültürünü geliştirme yolunda gayret etmelerini bekliyoruz.

2018 yılının ülkemiz için kolay geçmeyeceği ekonomistlerin bilmediği bir durum değildi. Zaten MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli erken genel seçim kararına gerekçe olarak yaklaşan ekonomik zorlukları göstermiş bu zorlukların daha kolay atlatılabilmesi için seçimlerin yenilenip güçlü bir hükümet ile sorunların çözülebileceğini işaret etmişti.

Hal böyle iken sözde hoca ve sözde papaz’ı bu krizin baş sebebi olarak görmek hastalığa yanlış teşhis koymak olur. Papazın ve hocanın hainlikleri zaten herkesin malumu.  Amma madem bir hastalığa yakalandık bu hastalığı daha fazla ilerlemeden tedavi ettirmemiz şart olmuştur. Hastalığa sebep olarak İthalata dayalı büyüme modelinin benimsenmesini, yerli sanayi ürünlerimizin yurt dışında rekabet etme gücünün azlığını, bitkisel ve hayvansal ürünler için yapılan ithalatı, tarımsal üretimin ihtiyacın çok gerisinde kalmasını, çiftçilerin üretim yapma alışkanlığının azalmasını, toplumsal hastalık haline gelen israf ekonomisini, zor koşullarda sağlanan döviz girdisinin çok kolay harcanmasını, döviz bazlı hazine garantisi ile yaptırılan hizmet yerleri vb.  rahatsızlığın sebeplerinden bazıları olarak sayabiliriz.

Bu kriz ortamından çıkış yolu belli. İlk olarak üretim olmadan kalkınma olmayacağı konusunda ortak kanaat oluşturmalıyız. Para piyasaları için uygulanacak mali politikalar bellidir bu alanda gerekenler vakit kaybetmeden yapılmalıdır, yerli ve milli üretime ağırlık verip Marshall yardımlarını alınınca ‘’devrim otomobili’’ projesinden vazgeçtiğimizde düştüğümüz hataya tekrar düşmeden, uçak fabrikasını kapatıp gaz ocağı imalathanelerine çevirdiğimizde yaptığımız hatayı tekrarlamadan ağır sanayi hamlesinin bir adım ötesinde Türkiye’yi ileri bir endüstriye sahip kılmak ve teknikte en ileri bir toplum haline getirmek başlıca amacımız olmalıdır. Teknoloji hamlesi için çalışmalara hız verip yeni ortaklarla yeni pazarlara yelken açmalıyız. Ülkemizin ve insanlığın yarını için İnovasyon çalışmaları hayati önem kazanmıştır. Ticaretteki maharetimizi artırıp, bilim ve teknolojinin ekonomik ve toplumsal yarar sağlayacak şekilde yenilenmesi süreci olan İnovasyon çalışmalarını küresel rekabette üstünlük sağlamak için yol haritamız yapmalıyız. Kronik hale gelen yabancı hayranlığını bitirmeli, bölgesel kalkınma modeli baz alınarak katma değeri yüksek teknolojik ürünlerin geliştirilmesi için sanayicilerimize başta kaynak desteği olmak üzere çeşitli teşvik politikaları ile destek vermeliyiz.

Sözün özü, tarih bilinci yerleşmeyen veya unutturulan toplumlar ilk hatayı sarı öküzü aslana vermekle yaptıklarını bilmezler. Bugünden tezi yok okullarda tarih derslerini laf olsun diye okutmaktan vazgeçip sağlıklı toplum ve sağlıklı bireylerin yetişmesinin ilk şartı kabul edip bu mihvalde müfredat hazırlamalıyız. Orhun kitabelerinden, Türk Destanlarına, destanlardan  Kutad-gu Bilig’e kadar devlet yönetimi ve sosyal hayata ilişkin  ne kadar eserimiz varsa bu millete okutmalıyız. Okutmalıyız ki tarihten ders alsınlar. Atam Bilge Kağan ölümsüz taşa şöyle yazmış.

Türk halkı! aksisin: acıkırsan doyacağını düşünmezsin, bir doyarsan acıkacağını düşünmezsin. Öyle olduğun için besleyip doyurmuş olan hakanlarının sözlerini almadan her yere gittin, oralarda hep mahvoldun tükendin. Her ne sözüm varsa ebedi taşa hakkettim. Ona bakarak öğrenin.