Yakın tarihimizi iyi okumamız gerekiyor..Cunta, darbe, postmodern darbe, muhtıra... Ya da e muhtıra, bildiri, kalkışma ve girişim... 93 yıllık tarihinde sık sık bu kavramlarla tanıştı, bu kavramları bizzat yaşadı Türkiye. Tam geride bıraktık derken, bir yenisiyle tanıştı. Her tanıştığında bir parça daha sarsıldı. Gün geldi sandıkla gelen silahla gitti. Gün geldi bir muhtıra bir gece ansızın elektronik postayla geldi. Ve bir gece helikopterler bu ülkenin halkına ateş açabildi. Türkiye’de darbe yapma hevesi bitmek bilmedi...

1850 yılından sonra : Osmanlı İmparatorluğunu yıkmak için oyunlar sahneye kondu..

Padişahlara bombalı suikastlar düzenlendi..

Türkiye Cumhuriyetinin kurduranlar Türkiye’nin kalkınmış bir ülke olmasını istemiyorlardı..

1947 yılında 72 savaş uçağını Toprağa gömdüler..

1950 yılına kadar Askerimiz bulunan Musul- Kerkük , Süleymaniye, Halep ‘i terk ettirdiler..

14 Mayıs 1950 de iktidara gelen Adnan Menderes ve arkadaşlarına yapmadık iş bırakmadılar..

27 Mayıs 1960 yılında ise Darbe yaparak iş başındaki hükümeti indirdiler..

15 Ekim 1961 seçimlerinden sonra Adalet Partisinin seçimleri kazanması üzerine Talat Aydemir Kara Harp Okulu bahçesinde başarısız bir darbe girişimi yaptı..

22 Şubat 1962 de darbe girişimi için telgraf çekildi.. Talat Aydemir ve ekibi iş başında..

Talat Aydemir bu başarısız darbe girişimiyle yetinmedi. Bir yıl sonra bu kez 20 Mayıs 1963’te bir kez daha yeltendi. Ama bu kez radyoevi basılacak, TBMM önünde çatışmalar yaşanacak, jetler harp okulunu bombalayacaktı. Bir günlük girişimin bilançosu 8 ölü 21 yaralıydı. Talat Aydemir ve arkadaşları yargılandı. Bütün Harbiyeliler okuldan atılırken, Talat Aydemir ve Süvari Binbaşı Fethi Gürcan için idam kararı çıktı. 1964’te infazlar gerçekleştirildi, Talat Aydemir kendi sehpasını kendisi devirdi.

12 Mart 1971 muhtırası

Türkiye'nin darbeler tarihi 60’lı yılların ikinci yarısıydı. Türkiye’de sol hareket o kadar yükselmişti ki Meclis’te 18 Türkiye İşçi Partisi milletvekili vardı. O yükseliş, provokasyonları ve olayları da beraberinde getirmekte gecikmedi.

1969 yılında Amerikan 6. Filosu'nu protesto etmek için 76 gençlik örgütü Beyazıt'ta toplanmıştı. Karşıt görüşlü öğrenciler de oradaydı. Çıkan çatışmada 2 genç öldürüldü. O gün tarihe kanlı pazar olarak geçti. Bir yıl sonra bu kez işçiler sokaklardaydı.. Aylardan hazirandı... Yeni Sendikalar Yasası'nı protesto etmek için 75 bin işçi yürüyüşe geçti. İlk gün hükümet 60 günlüğüne sıkıyönetim ilan etti. DİSK’in yöneticileri tutuklandılar.

Tarihe 15-16 Haziran olayları olarak geçen o iki günde dört kişi hayatını kaybedecekti. Böylesi bir ortamda Türkiye 3 gün içinde bir darbe teşebbüsüne bir de muhtıraya tanıklık etti. 9 Mart 1971’de Milli Demokratik Devrimci subayların darbe teşebbüsü MİT tarafından ihbar edilirken, 3 gün sonra 12 Mart’ta emir komuta zinciriyle hükümete muhtıra veriliyordu. Muhtıranın altında Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve 3 kuvvet komutanının da imzası vardı.

70’li yılların ikinci yarısı, Türkiye’de ardı ardına katliamlar başlıyor... 1 Mayıs 1977, Taksim... Maraş.... Çorum... Bu katliamlar yetmiyor, 16 Mart 1978’de Beyazıt'ta öğrencilerin üzerine bomba atılıyor. Bu da yetmiyor, Ekim 1978’de 7 Türkiye İşçi Partili genç evlerinde ölürülüyor. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit’e Çiğli Havalanında silahlı saldırı yapılıyor. Gazeteci Abdi İpekçi, DİSK Başkanı Kemal Türkler ve eski Başbakan Nihat Erim rdı ardınaa öldürülüyor. Sonra gün geliyor, Başbakan Demirel '70 cent'e muhtacız' derken, ülkenin yeni cumhurbaşkanı mart ayından eylül ayına kadar Meclis’te yapılan 114 tur oylamaya rağmen seçilemiyordu. Ta ki 12 Eylül 1980 Cuma sabahına Kenan Evren dönemi başladı..

12 Eylül 1980 darbesini millet tüm bu acı olaylardan sonra alkışlayarak karşıladı. Kenen Evren, Bir sağdan bir soldan astık diyerek adil olduğunu savunmuştu..

28 Şubat 1997 postmodern darbesine gidilen süreçte de aynısı oldu. Türkiye bir yandan toplumu derinden sarsan olaylar yaşıyordu. Bu sancılı süreçte 1997 yılının şubat ayına gelindi. 4 Şubat sabahı Ankara Sincan’da sokaklarda 20 tank ve 15 zırhlı araç geçiş yapıyordu. Hemen ertesi gün Cumhurbaşkanı Demirel, Necmettin Erbakan’a bir mektup gönderecekti. Şubat ayının son günü ise tarihe geçecek o Milli Güvenlik Kurulu toplantısı vardı. Günlerden yine cumaydı.

28 Şubat 1997 günü yapılan o tarihi MGK toplantısı 9 saat sürdü. Askerlerin hazırladığı ve hükümete verdiği bildiri 18 maddeden oluşuyordu. Ve Erbakan hükümeti gitti.

Türkiye Nisan 2007'de 11. Cumhurbaşkanı'nı seçecekti. Abdullah Gül, Çankaya Köşkü için en güçlü adaydı ama eşinin başörtülü olması kimi kesimlerin büyük tepkisini çekiyordu gibi basın da gösteriliyordu..

Cumhuriyet mitingleriyle su yüzüne çıktı. Sokaklarda mitingler düzenlenirken, 367 teorisi ortaya atıldı. seçimin ilk oturumunda, Meclis Başkanı hariç Meclis'te 367 milletvekilinin bizzat bulunması gerekliydi. Günler tartışmalarla geçerken 12 Nisan günü Genelkurmay Başkanı o dönemde sıkça yapılan brifinglerden birinde gazetecilerin karşısındaydı. Soru sorulmadan yanıtı kendisi verdi, "Ne soracağınızı biliyorum" diye başlayan konuşmasında Yaşar Büyükanıt "Cumhurbaşkanımız, Cumhuriyet'in temel değerlerine, laikliğe sözde değil, özde bağlı olmalı" demişti.

12 gün sonra, 24 Nisan'da Ak Parti grup toplantısında Başbakan Erdoğan Ak Parti'nin adayını tarihe geçen o cümleyle açıkladı: " Abdullah Gül kardeşim..." Ne olduysa o büyük alkış ve coşku sonrası oldu. 27 Nisan günü cumhurbaşkanlığı için ilk tur oylama yapıldı. Abdullah Gül 357 oyla seçildi. Sonuç Anayasa Mahkemesi'ne taşındı...

15 Temmuz 2016 günü yapılan darbe girişimini yazmayacağım herkes yaşadı ama bugün görülen o ki biz tüm bu olanlardan bir ders alıp uyanamıyoruz..

İyi günler