“Vur deyince öldürmek.”

İnsanımızın geçmişten bugüne taşıdığı, ‘bir cümle’ ile ‘çok şeyler’ anlattığı ifadeler vardır.

Kısaca ‘deyim’ diyoruz bu tanımlamalara.

İşte, “vur deyince öldürmek” te bu deyimlerden biri.

 

**

 

“Vur deyince öldürmek.”

Bu cümleden şu anlamları çıkarmak mümkündür:

“Yapılması istenen bir işi aşırıya giderek ölçüyü kaçırmak.”

“ Çok zarar vererek işi berbat etmek.”

“Verilen görevi, sonucu kestirmeden aşırıya giderek yerine getirmek.”

Yaşadığınız olaylara göre, bu deyime daha farklı anlamlar da çıkarabilirsiniz.

Toplum olarak “vur deyince öldürmek” fiilini her ortamda yaşayan, yaşatan bir yapımız var.

Bir kutlama esnasında yaşananlara bakın, ülkemizde…

Bir sevinç esnasında ortaya çıkan tatsız görüntüleri hatırlayın, ülkemizde…

Bunların hepsi ‘vur deyince öldürmek’in bir sonucudur aslında..

 

**

 

Dönelim:

“Türkiye, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı ile birlikte yeni bir döneme giriyor.”

Şimdilerde herkes böyle bir tanımlama yapmaktadır.

Aslında bana göre Türkiye’nin yeni bir döneme falan girdiği yok.

Olması gereken budur.

İsterseniz yazının bundan sonraki bölümünü ukalalık kabul edebilirsiniz, canınız sağolsun!

 

**

 

Halen yürürlükte olan Anayasamız, Cumhurbaşkanının görevlerini saymıştır.

Cumhurbaşkanı, devletin başıdır (madde 104).

“TBMM’yi gerektiğinde toplantıya çağırmak,

TBMM’nin seçimlerinin yenilenmesine karar vermek,

Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek,

Başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak ve görevlerine son vermek,

Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak,

TBMM adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek,

TSK’nın kullanılmasına karar vermek,

Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak,”

Bu cümleler 104’üncü maddeden seçmelerdir, tamamını Anayasamızdan okuyabilirsiniz.

 

**

 

Şimdi, 10 Ağustos’ta ilk defa halkın oylarıyla yapılan seçimlerde bir isim Cumhurbaşkanı oldu.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 28 Ağustos’ta TBMM’de yemin etti, Çankaya’ya gitti ve görevi Sayın Abdullah Gül’den devraldı.

Ve, bugün Cumhurbaşkanlığı’nın 5’inci günüdür.

Sayın Erdoğan, Anayasa’nın kendisine yüklediği görevleri yerine getirir ise, uygular ise bu Türkiye’de yeni bir dönemin başlaması demek midir?

 

**

 

1 Ekim’e kadar tatile giren TBMM’yi toplantıya çağıramaz mı?

Çalışmaları tıkayan, çalışmayan bir TBMM’nin yenilenmesine karar veremez mi?

Bakanlar kuruluna başkanlık yapamaz mı (ki, 8. Maddeyi okuyun)?

Bakanlar kurulunu toplantıya çağıramaz mı?

TSK’nın kullanılmasına karar veremez mi?

Sıkıyönetim, olağanüstü hal edemez mi?

Kanun hükmünde kararname çıkaramaz mı?

 

**

 

Anayasa, Cumhurbaşkanının bunları yapabileceğini söylüyor, amir hüküm kılıyor.

Peki başkaları yapmamış (bizim aklımızın yettiği dönem) Erdoğan yaparsa mı yeni bir dönem başlıyor?

İşte asıl sorunda burada başlar.

Daha düne kadar yürütmenin iki başlılığından şikayet eden biz değil miyiz?

Cumhurbaşkanının ayrı, hükümetin ayrı olduğunu dillendiren bizler değil miyiz?

Bunlar ortadan kalkınca ne oldu da birden bire yeni bir dönem başlıyor?

Olması gereken bu.

Alışacağız.

İstesek te, istemesek te…

Tek sıkıntısı aşırıya kaçmak.

 

**

 

Ben Mehmet Fiskeci’nin tarafıyım. Okuyun 29 Ağustos 2014 tarihli yazısını:

“Halk yok, halka rağmen halk destek toplantısı yapıyorsunuz!

 Dün Çankaya’da devir teslim töreni vardı. 13 yıllık genel başkanlıktan sonra, 12. Cumhurbaşkanımız sayın R.Tayyip Erdoğan, nöbeti arkadaşı, birlikte yola çıktığı yoldaşı, ‘kardeşim’ dediği Abdullah Gül’den devralırken, vatandaş televizyon ekranlarına kilitlenmişti. Kahvehaneler, çayhaneler ve pastaneler dolu. İnsanlar pür dikkat ekrana dikmiş gözünü, kimisi hüzünlenir ağlamaklı olurken, kimisi de tezahüratlarla alkışlarla destek veriyordu.

Kuşkusuz dün, yani 28 Ağustos bir milattı, kutlu bir gündü. Yeni Türkiye’nin doğum günüydü.

AK Parti’nin çiçeği burnundaki genel başkanı sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ile, yeni Türkiye’nin yeni mimarı, Cumhurbaşkanı sayın R.Tayyip Erdoğan’ı tebrik ediyorum.

Bu arada,  dün ne oldu?

Önce e.maillerimize ve cep telefonlarımıza mesajları geldi. Adı Suriyeliler Parkı’na çıkan Kent Meydanında kutlama vardı. Dedik ya, devir teslim vardı, görev değişikliği oldu, yeni Türkiye’nin doğum günüydü. AK Parti, bunu kutlamak, şenliğe dönüştürmek istemişti.

Aman ne kutlama, ne şenlik!

*

Bir kere, madem bir önemli günü,  hadiseyi kutlayacaksınız, bari Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Fatih Erkoç’u, Onikişubat Belediye Başkanı sayın Hanefi Mahçiçek’i, Dulkadiroğlu Belediye Başkanı sayın Necati Okay yanında, bu partinin bugünlere gelmesinde,  büyük oranda oy almasında ciddi manada payı bulunan iki ilçe başkanı Ö. O. Bilal Debgici ile Av. Ahmet Özdemir’i beklemeden, üstelik de 100 kişilik bir sözde halk kitlesi ile kutlama yapıyorsunuz.

Suriyeliler Parkında banklarda oturanların da çok ilgisini çekmedi zaten. Bereket versin bando vardı da, müzik eşliğinde 90-100 kişi toplanıverdi.

Çoğunlukla belediye personeli, il genel meclisi eski üyeleri, gaziler, birkaç muhtar, o kadar…

*

Konuşmayı yapan Büyükşehir Belediye Başkanvekili Muharrem Erantepli, ilkokul çocukları gibi konuşmayı kâğıttan okuyor. Senelerin eğitimcisinin konuşurken de elleri titriyor, (heyecandan olsa gerek) kelimeler dudaklarında işkence çekiyor. Sayın Erantepli, madem konuşacak, madem büyükşehiri temsil e diyor, böyle özel günlerde irticalen konuşmayı öğrenmelidir.

Halka rağmen siyaset olmuyorsa, halka rağmen kutlamanın da tadı tuzu olmaz.

Aceleye getirip, kimsenin olmadığı ortamda,  100 kişiyle destek toplantısı yaparsanız, böyle acemi er gibi çuvallarsınız.

Sonra, destek toplantısının saati kesinlikle yanlıştı. Daha memur,  işçi çarşıya  inmemiş, caddelere dökülmemiş, esnaf dükkanını kapatmamış, üstelik de hava sıcak mı sıcak, siz neyi ispata çalışıyorsunuz, anladıysam Arap olayım!”

 

**

 

Fiskeci abinin ağzına sağlık, kalemine kuvvet!

Bir de şu şaklabanların ne işe yaradığını öğrenebilsek…