Şöyle çarşı pazar ziyaret ederek eşe dosta selam vererek yol alayım düşüncesi ile bugün aracımı getirmedim.. Belediye otobüsü ile geldim..

Durak da bekledim, otobüs geldi..

Otobüs şoförüne : Selamünaleyküm, Allah helal kolay bol kazanç versin, kazasız belasız güzel bir Cuma günü geçirin inşallah,” dedim..

Otobüs şoförü selamımıza karşılık verdi kalktı bize teşekkür etti. Sonra ilave etti, otobüse binen çok az kişi selam veriyor, sizin gibi dua eden hiç yok! diyerek bizi bir güzel öptü..

Sabah sabah bir selam vermek yani bir dosta : Selamünaleyküm ne demek bu kadar mı zor be kardeşlerim..?

Bizim Fuat Çarıkçı beyin güzel tespitleri var.. Son olarak şöyle bir yazı yazmış benimde hoşuma gitti..

Namussuz koca, namuslu hanım istiyor.

Tembel öğretmen, çalışkan öğrenci istiyor.

Zina yapmış genç, el değmemiş kız istiyor.

Sahtekar amir, dürüst memur istiyor.

Cuma farzdır kılarız ama farz olan beş vakit namazı kılmayız.

Çalışmak istemeyiz ama çok zengin olalım isteriz.

İnsanlar tarafından sevilmek isteriz ama biz kimseyi sevmeyiz.

Bakıyoruz, görmüyoruz. İşitiyoruz, duymuyoruz. Dokunuyoruz, hissetmiyoruz.

Çok konuşuyoruz, az iş yapıyoruz

Çok iş yapanlara söz vermiyoruz.

Dua yapmıyoruz. Talep ediyoruz.

Çeyrek ekmek gibi çeyrek Müslümanlık istiyoruz.

Duymayacak kadar kör, görmeyecek kadar sağırız.

Kahraman bekliyor, kahraman olmuyoruz.

Ölümlüyüz ama ölümsüz gibi yaşıyoruz.

“Gelin birlik olalım” deriz ama “Gidip birlik olmaya” razı olmayız.

Faizi biz alır, kumarı biz oynarız ama suçu siyonizme atarız.

Okumayız ama milletin cahilliğinden bahsederiz.

Günah işlememek için değil, tekrar işlemek için tövbe diyoruz.

Bilgimiz yok ama fikrimiz çok.

Dünyada yaşıyoruz ama cennet rahatlığı bekliyoruz...

Bu sözlere şunu ilave etmek gerek ki : sözümüzle özümüz bir değil..

Hakiki dost : bir elin parmakları kadar azdır..

Dostun kıymetini bilmek gerekir..

Para gelir – gider , bugün olmazsa yarın para bulunabilir ama dost bulunamaz..

Sabah iki dost görür müyüz diye yürüyerek geldim ama bir çok iş yeri kapalı..

Oysa benim çocukluğumda : Sabah namazından sonra dükkanlar “Düvenler” açılırdı..

İnsanlar birbirine selam verir dua ederdi..

Ya bugün?

 Bir köyde oturan tanıdığımız vardı.. 150-200 arasında koyunu, 4-5 ineği ve evinin önünde bahçesi vardı..

 Bu tanıdığımızın babalarının zamanında , babam da dost oldukları için yazın oraya gider, turşu, biber salçası kuru yapar eve getirdik çok güzel bahçesi vardı..

 Şimdi o dostlarımız hayvanlarını satmışlar, bahçe işini bırakmışlar , gelip şehirde oğlunun yanında duruyor..

 Oğlunun evinde görünce sordum: Hayvanlar kim bakıyor? diye onlarda bize : “ Köy boşaldı bir tek hayvan kalmadı, tavuk bile yok, bugün köyde yaşayanda yok ,” dedi..

 Domates, biber vs dikmiyor musun? Bahçe yapmayacak mısınız? Yok be o işler bitti, yazın köyde duruyoruz, meyve sebzeyi şehirden alıp götürüyoruz? cevabını aldım..

 Selamın bittiği gibi dostlar: acı ama gerçek üretim bitmiş, köyde oturan vatandaş bile soğan, patates, biber, domates yetiştirmezse bu ülkenin hali kılığı bu olur..

 Ondan sonra bağırmaya başlarız: domates soğan siyaseti yaparız..

 Ülkemizde üretim bitti, devlet sosyal devlet olacağım diye veriyor vatandaş yiyor ama doymuyor daha .. Biraz daha ver , biraz daha ver diye bağırıyor..

 Türkiye de yaşamak da bedava ölmekte bedava.. Bilmem anlatabildim mi ..?

 İyi günler..