Osman’ı bilirsiniz.

Size onun hikâyelerini yazmak istiyordum. Yazacağım.

Önceki hafta özel işlerim nedeniyle bir yoğunluk yaşadım ve hafta sonu kendimi ‘canlarım’ dediğim küçük kız kardeşimin yanında buldum.

Eşimi de yanıma alıp, yolumuzu Pazarcık’a çevirdiğimizde “Eyvah! Osman’ın hikayesini yazacaktım!” dedim ama iş işten geçmişti.

Hafta sonunda bir gece de olsa Alperen Yusuf ve İbrahim Bera ile (Elifnaz’ı unutmayım) geçti.

Pazar günü geç saatlerde döndüm.

Bu nedenle yazamadım, Osman’ın hikayesini.

Salı’ydı, Çarşamba’ydı, Perşembe’ydi derken, geldik Cumartesi’ye. Aslından saat itibariyle de Pazar’a girdik ya…

Geçtik klavyenin başına…

**

Nerede kalmıştık?

“Biz hikayemize dönelim:

Osman, liseyi bitirdiğinde Hanımınkızı Dağı Yaylası’nda bir gün yayla evi yapacağı yeri de arkadaşı Funda ile seçti.

Oturdular bir ağacın dişine ve beraberlerinde getirdikleri radyoyu açtılar.

Radyoda ‘arkası yarın’ vardı” demiştik.

Arkası yarın, bugüne kaldı.

**

‘Okumuş’ bir adam olarak köyüne kâye olma hayalleri kuran Osman, Hanımkızı Yaylası’nda balık avlamaya çalışırken karşılaştığı Funda ile yola koyulmuş.

Elinoğlu’nda bir süre orta mektebi okudular, Funda ile.

Sonra yolları ayrıldı Osman ile Funda’nın. Funda başka diyarlara doğru yol alırken; bizim Osman soluğu başka yerde aldı.

Osman’ın amacı ‘okumuş’ olmaktı.

Olur muydu, bunu zaman gösterecekti.

Bir sene, iki sene, üç sene, dört sene… Derken üniversiteyi de bitirdi Osman. Babasına haber gönderdi.

“Baba aha ben enverustayı bitirdim. Saa demiştim ben okumuş adam olacağım, diye! Aha duy artık, okumuşum babam okumuşum.!

Babası, mektubu getiren ulağa şöyle bir baktı.

‘Oku bahım, Postacı Bekir? Bizim oğlan ne yazmış!”

“Enverustayı bitirdim. Okumuş adam oldum. Aha duy babam. Okumuşum babam okumuşum!”

Babasının gözü çok uzaklara daldı gitti.

Gölde balıktan oynuyordu, Osman’ın muallim olan emmisi Mıstık’ın büyüğü olan babasının gözleri yumuldu hafiften.

“Ah dölüm ah… Senin adam olmayacağını doğduğun gün anaamıştım ama, anan anaamadı gitti…” dedi.

Postacı Bekir, “Buyur Emmi, baa bi şe mi dedin?” deyince Osman’ın babası kendine geldi:

“Yok gözünün yaanı yediğim Postacı… Saa ne diim ki kurban olduğum… Bizim oğlanın diyorum, adam olacağı yok..”

“Niye ki emmi?”

“Niyesi var mı Postacı? Okumuş okumuş ta adam olmamış gördüüü!”

“Niye emmi? Okumuş işte ne güzel? Adam da olur zahar, bir gün…”

“Bak! Sen bile anaadın onun adam olmayacağını!”

“Aman emmi, düşünme bunları…”

 

“Babasının avradı beş olasıca Osman… Gendi geleceğine, elmuhaber gönderii.. Böyle adam olur mu?”

“Emmi sen de işii bilin ha… Osman’ın babasının avradı beş olsun mu?”

“Olsun lan Postacı… Hadi get işee…”

**

Osman yüksek mektebi bitirim okumuş reçber olduğunda önce köyüne dönmeyi istemedi.

İstemedi ama Funda’da burnunda tütüyordu.

Zaten bir sigaranın dumanına, bir de Funda’nın kokusuna ölürdü Osman..

Dönecekti köyüne nasıl olsa, bir sene önce dönmeyi düşündü.

Çıktı köyüne doğru.

Geldi, babasının kapasına…

Anası bağırdı birden “Osmanımmm. Yavrımmm.. Gözümü yolda godidin. Gel hele yanıma yanıma…” diye.

Babası çardağın ucundan kafasını uzattı:

“Ulan Osman sen misin gelen?”

“He ya babam. Ben geldim.”

Baba sustu… Anne sustu…

**

Hikayenin devamı var elbette.

Ama, Osman’ın bir de tapu yalanı oldu sonradan.

“Kâye olursam tapuları dağıtacağım” demişti ama sonradan bunu inkar etti.

Neden?

Evet. İşte bu neden sorusunun cevabı ve Osman’ın hikayesinin bir başka kısmını da sonra okuyacaksınız.

Ne zaman?

“Yeri geldikçe” elbette.

**

DİPNOT: Osman’ın hikayesi üzerine etekleri tutuşanlar, nedense birden Osman’ın dostu oldu ve onu savunmaya başladılar… Hayret! Ama onlara da bir türkü yazayım, Sami Demircioğlu’ndan…

 

Osman Efe'm inip inip gelir inişten

Her yanları görünmüyor gümüşten

Vallah billah haberim yok bu işten

 

Nerelisin nereli

Sordum aslın nereli

Candan seveli

 

Osman'sız evlerde duman tüter mi?

Üç kız bir Osman'ın yerini tutar mı?