Sevgili Okuyucular! Yüksek Seçim Kurulu(YSK)nın belirlediği seçim takvimine göre, 30 Mart 2014 yılında yapılacak olan yerel seçimler ne kadar yerel olacak? Siyaset ne kadar yerlleşecek? Bu konuda ciddi kuşkularım var…

Her şeyin Ankara’dan belirlendiği, adayların merkez yoklamalarla tespit edildiği veya aday olabilmenin Genel Başkanların “ iki dudağın” arasından çıkan iki kelimeyle belirlendiği, yerel örgütlerin bypass edildiği, göstermelik temayül yoklamaları, siyasi parti üyelerinin demokratik hak ve yükümlülüklerinin unutulduğu bir ortamda siyasi sancılarla seçimlere gidiyoruz…

Yıllardır genel veya yerel yönetimlerde belli bir siyasi partiye hizmet eden insanların, yerel seçimlerden hemen önce başka partilerden aday olmaları, gösterilmeleri durumu, seçmen tarafından doğal bir gelişme olarak algılanabilir mi? ya da yerel seçimler demokratik ortamlarda gerçekten böyle mi olurlar?

Yerel seçim adı üzerinde yerel olmak zorundadır. Adaylar yerel olmalıdır. Programlar yerel olmalıdır. Yerel örgütler bu işin itici gücü lokomotifi olmalıdır. Üyeler ve demokratik katılım her yönü ile adaylara damgasını vurmalıdır. Karar verme mekanizması yerel olmalıdır. Seçimlerde öne çıkan sorunlar genellikle yerel olmalıdır. Yoksa bunun adı asla yerel seçim olmaz, olamaz…

Yerel yönetimlerin temel problemlerini tartışmadan, bu bağlamdaki eşitsizliği, yatırımları, sosyal politikaları, belediyelerin ekonomik sorunlarını, borçları, gelirleri, giderleri konusunda ciddi önerileri tartışmaya açmadan, yerel yönetimler arasında olanakların paylaşılmasını, merkezi yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesini, eğitim problemlerini, trafik ve çevre sorunlarını, imar ve kalkınma ihtiyaçlarını güncelleştirmeden, personel ve adalet konusunu ciddi bir zeminde tartışmadan, bir seçim nasıl sağlıklı olacak ve yerel olacak, bunu anlamak mümkün değildir.

Yerel seçimler nedeniyle Medya kuruluşlarına göz attığımızda siyasetin, iktidar ve muhalefet için bir çekişme alanı olduğundan başka bir şey gelmiyor akla. Bu denli kavga gürültü olduğuna bakılırsa siyaset kıymetli bir şey olmalı diyoruz kendi kendimize. Demek ki siyasette katılım herkesin kendince elde etmek istediği bir getiri var. Siyasetin ne olduğunu anlamak için karışık tanımlara gerek yok. Zaten siyasetin okulu olmadığı için de anlaması zor açıklamalar pek bize göre değil.

Bütün bunlar bir yana; kendi bildiğimi dile getirelim. Öncelikle siyasetin alt ve üst yapısı insandır. Siyaset insan odaklıdır, insan için vardır. İşsizimize iç imkânı yoksulumuza nafaka sağlanmasına imkan olanaklarının sağlanması asıl gaye olmalıdır. Kısaca siyasetin başarısı, vatandaşın ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Siyaset, duruma göre kısa, orta, uzun vadede vatandaşlarının ihtiyaçlarını karşılayarak başarılı olur. Eğer sonuçta vatandaşın ortalama olarak elde ettiği sosyal ve ekonomik getiriler yoksa siyaset başarılı sayılmaz. Başarı değerlendirilmesini her seçmen kendi yaşam standartlarına bakıp sonucu açıkça görebilir, görebilmelidir.

Siyasetin hamuruna katılan maya vatandaş olduğuna göre; Siyasete giriş noktası, ülkede yaşayan insanların her şeyin en iyisine layık olduklarına inanmak olmalıdır. Siyaset alanında yer alan bir kişi, kendi insanının değerinin farkında ve bilincinde değilse o kişinin yağacağı siyasetin sonucu ”başka yerlere” gidecektir.

Kendi yaşamımda da çok önemsediğim bazı ilkelerimden bahsederek yazıyı tamamlamak istiyorum; Birlikte yaşadığımız, birlikte paylaştığımız, ülkemiz de şehrimizde daha çok sevgiye, saygıya, hoşgörüye, insanlarımızla karşılıklı empati kurmaya ihtiyacımız olduğunu düşünmekteyim. Neden mi? Ülkemizin bugün içinde bulunduğu zorlukları aşmanın temelin de bu yatmaktadır.

Gerçek şu ki özetle; siyaset, tarafların birbirini anladığı ve doğru iletişimin kurulabildiği bir alan olmalıdır. Başarı ardından gelecektir. Hepimizin de istediği bu değil midir?