Geçtiğimiz yıl İstanbul’da yaşanan Gezi olayları sırasında Eskişehir’de 2 Haziran günü karanlık bir sokakta linç edilerek öldürülen 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın davasının ikinci duruşmasına dün devam edildi.

   Bu davanın büyük bir bölümünü izledim.
   Kayseri yeni adliye Sarayı’nın içerisinde ve dışarısında, henüz çocuk yaşındaki bir üniversiteli gencin linç edilerek öldürülmesine üzülen, yanan yürekler vardı orada… Vicdanlar sızlatan bir durum anını yaşamak, olanları izlemek… Tabii vahşetin farkındaysanız ve kendinizi Ali İsmail Korkmaz’ın ailesinin yerine koyabiliyorsanız ancak vahşetin ne denli derin olduğunu da o zaman kavrar ve anlarsınız…
   Dolayısıyla davanın görüldüğü salonu dolduranlar ve dışarıda bekleyenlerin tek istekleri Ali İsmail Korkmaz için “adalet” talebi olmuştur…
   Keşke, karanlık ara sokaklarda 19 yaşındaki gençlerin bir hiç uğruna dövülerek öldürüldüğü bir ülke olmamalı, bütün bunlar yaşanmamış olsaydı…
   Çünkü bu vahşeti yaratanların yani katil zanlıların bir resmi formalı olması da olayın acı tarafı... Bu ve benzeri durumlar çok kötü ayrıca “bir arada yaşama irademize” vurulmuş fırangalar olmamalıydı…
   Kayseri yeni adliye Sarayı’nda görülen davada aralarında polislerin de olduğu sanıklar hakkında ağır hapis cezalarının istenmesi ise tek başına tatmin edici bir gelişme değil. Herkes dönüşüm sürecinin ruhuna uygun olarak, AK Parti iktidarı yani, Başbakan Erdoğan dâhil bu davadan adalet çıkacağına ve sürecin takipçisi olacaklarına dair bir garanti bekliyor olması gerekmez mi?
   Aslında, bu sorumluluk aynı zamanda, çözüm süreci gibi büyük bir toplumsal barış projesini yürüten ve yeniden yargılama hamleleriyle bu iradeyi daha geniş toplumsal kesimlere yaymaya çalışan hükümet için bir zorunluluk da.
   Çünkü Ali İsmail Korkmaz ve diğerlerin akıbeti, bir oldubittiye dönüştürülmemeli, gündemi ve Gezi olaylarıyla hassasiyetleri kaşınan Alevi vatandaşlarımız olmak üzere, inanç bazında kendisini “öteki” hisseden vatandaşların, Yeni Türkiye’ye dair ortak gelecek tahayyülünde kocaman bir soru işareti olarak kalmamalıdır…
   Bir hiç uğruna öldürülen gençlerimizin davalarını izlerken ülkemiz adına duygulanmamak elde değildir, üzülmemek mümkün değildir…
   Keşke böylesi olaylar yaşanmamış olsaydı...

Kardeş kanı boşu boşuna toprağa düşmemiş olsaydı, linç ölümlü davalar asla olmasaydı…