Günlerden Cumartesi (27 Eylül 2014) günü, saat te 17 30 sonrası…

Yürüyüş için hazırlıklarımı yaptım.

Bir yandan ‘Acaba bugün yürüyüşe gitmesem mi?’ diye düşünüyorum.

Diğer yandan ‘Oğlum hiç mi karda, çamurda antrenmana gitmedin!” demekteyim, kendi kendime…

Sağlığım için kararlıydım, yürüyüşe gitmeye.

Yağmurluğu da sırtıma geçirip çıktım evden.

**

İstikamet aynı…

Dr. Sadık Ahmet Caddesi ile Bediüzzaman Bulvarı’nın kesiştiği kavşaktan doğuya doğru başlıyor, tempom…

Bediüzzaman Bulvarı, Dr. Sait Bulvarı, AKDO Kavşağı’ndan Kadri Paşa Bulvarı’na yöneliyorum.

Yatılı Bölge’den yönümü batıya çevirip Necip Fazıl Bulvarı, Alpaslan Türkeş Bulvarı, Hanefi Mahçiçek Bulvarı, Dr. Sadık Ahmet Bulvarına kavuşuyorum yeniden.

Mesefa yaklaşık 7.5 kilometre.

Süre de kimi zaman 58 dakika, kimi zaman da 1 saat 5 dakika…

Çıkış tempoma ve dinlediğim müziğin hareketine bağlı olarak süre uzuyor, kısalıyor.

Yürüyüş sonrası ılık bir duş…

Yaklaşık 5-40 dakikalık ayaklar duvara dikine uzatılmış biçimde dinlenme…

Sonrası bir rahatlık, farklı bir dünya…

**

Cumartesi günü de evden çıktım.

Mesafeyi kısa tutmaya, yürüyüş süresini azaltmaya kararlıyım.

Akçay Kavşağından aşağıya ineceğim.

Yani yaklaşık 20 dakika önce döneceğim, mesafe de 4.5-5 km arasında olacak.

Nedeni, havanın durumu…

Şimşek çakıyor, gök gürültüsü var.

Sorun onlar değil, ani bastıracak sağanak yağmur.

Bu düşünce ile çıkıyorum yola, kulaklıklarımdan da “Urfa divanı” türküsünün sesi yükseliyor.

**

5. dakika, 10. dakika, 15. dakika…

Her şey normal…

Şimşek çakıyor, gör gürüldüyor.

Kulaklarımdaki türkü süresine göre değişip duruyor; “Şirin nar ağacıyam”, “Tarlaya ektim soğan”, “Ağır bar”, “Topal”….

Derken Akçay kavşağındayım.

Aşağı döneceğim.

Yağmur başlıyor…

**

Dönüyorum Akçay’dan aşağıya…

Ama yağmur şiddetini artıyor.

Hafif bir fırtına, şiddetli bir yağmur…

Göz gözü görmez oluyor, aniden…

Dakikaya varmadan, Akçay’dan aşağı bir sel gidiyor, bir sel gidiyor… Görmelisiniz.

Havaya inat yürüyüşümü sürdürüyorum.

Sığınacak bir süğük yok. Bir apartman kapısı yok. Rabbim ha bire veriyor yağmuru… Adeta bidonlarla döküyor yukarıdan…

**

Kimilerine göre afet, kimilerine göre eziyet… Ama bana göre rahmet…

Aylardır yağmur yağmıyor.

Toprak suya hasret, çiftçi toprağa yağmur düşmesini bekliyor. En basitinden kentin üst bölgelerinden net şekilde görünen Sır Barajı’nın durumunu gözlemleyin.

Allah bu toplumun içindeki sabilerin, temiz kalplerin, ihlaslı yüreklerin dualarına karşılık veriyor. Sararmaya başlayan nebatatları, can haykırıştaki hayvanatları karşılıksız bırakmıyor.

Veriyor da veriyor.

**

Kuraklık kıtlık demektir.

Kıtlık, fiyatların yükselmesi demektir.

Fiyatların yükselmesi zenginin malına mal katması, fakirin sofrasından ekmek eksilmesi demektir.

Duaları geri çevirmiyor Yaradan.

Veriyor yağmuru.

**

Yağmur gökyüzünden kopup yere düştükçe insanlar kaçışıyor.

Kimi ıslanmamak için kaçıyor.

Kimi de Allah’ın rahmetini tepelememek için kaçıyor.

Ama bir kaçışma var etrafta.

Otobüs-dolmuş durakları hıncahınç dolmuş.

Yol boyu apartman çıkıntılarının altı, işyerlerinin sundurmalarının altı şehrim insanları ile dolu.

**

Bu yağmura ‘selam’ durup, ben de en yakınımdaki durağa siniyorum.

Osmanca Ali Caddesinden Alpaslan Türkeş Bulvarına kavuştuğumda beynimde çektiğim fotoğrafın bir kısmı böyle yansıyor.

Diğer bir kısmı da var elbette:

Yağan yağmurun oluşturduğu şiddete belediyenin altyapı çalışması olan rögarlar dayanmıyor.

Çoğu rögarların kapakları yerinden çıkmış, sanki yer altından su fışkırıyor.

Üst yollardan gelen yağmur suları, Alparslan Türkeş Bulvarını eğimli olmasına rağmen kaldırımı taşacak şekilde doldurmuş.

Araçlar zorlukla ilerliyor bulvardan…

Hele Tekzen Kavşağından aşağıya inen yoldan bir sel geliyor, bir sel geliyor görmelisiniz.

Hele hele yetiştirme yurdu kavşağından bir sel geliyor ki, zaten rampa olan yolda araçların firenleri tutmuyor..

**

Bu manzaraları dolmuşun içerisinden seyrede seyrede Dr. Sadık Ahmet Caddesine geliyor.

Binevler Kavşağı yani.

İniyorum dolmuştun.

Yağmur biraz dinmiş. Damlalar artık tek tek döküyor.

Üstümüz cıbılyaş olmuş.

Çaresiz o şekilde evin yolunu tutuyorum.

Isınan vücudum soğumak üzere.

Tam soğumadan eve varmam lazım o yüzden hafif tempomu artırıyorum, rampa yukarı…

**

Eve geldiğimde yürüyüş mesafem 3.5 kilometreyi buluyor.

Süre de 25 dakikayı bulmuş.

“İyi iş çıkardın Akif, bugün…” diyorum kendi kendime…

Hemen duşa…

**

Şimdi olaya siyaseten bakmayalım:

Yağmur yağar, kar yağar, fırtına çıkar, rüzgar olur, poyraz eser, güneş doğar…

Bunlar meteorolojik olaylar.

Kahramanmaraş’ın da meteorolojik durumu geçmiş yıllara sari ortaya çıkıyor.

Her sene, olmadı iki senede bir böyle bir yağmur yağar.

Evleri, işyerlerini sel basar… Ama belediye hiçbir tedbir almaz… Üstelik bize bu eziyeti yaşatanları gider gider bir daha seçeriz.

Bu şehirdeki güzel insanları güzel bir şekilde yaşatacakları neden seçmeyiz?

**

Biz bunlara layık mıyız?

Evet… Evet layıkız.

Yanılıyorsam lütfen bildirin.