“Kahramanmaraş, Araplaşıyor…” cümlesi sizce büyük bir iddia olabilir!

Yaşadıklarımız, yaşatıldıklarımız bende böyle bir düşünce oluşturuyor ve “Araplaşmak iyi midir, kötü müdür?” sorusu da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu da ayrı bir tartışma konusu olacaktır muhakkak!

Ama aslolan bu düşünceyi ortaya koyan nedenlerdir?

**

“Palmiyeler, Kahramanmaraş’ta ilk kez ne zaman boy salmaya başladı?”

Sorunun cevabını bilemiyorum.

Ama…

Kahramanmaraş kalesinin çevresinde evler var iken; hemen Ulucami’ye bakan kısmında binalar konuşlu iken; henüz Yatılı Bölge’nin batısına doğru şehir gelişmiyor iken; Ahırdağ’ın eteklerine doğru yapılanma başlamamış iken…

Sanırım palmiyeler yoktu.

Bu da, kale çevresinin görsel olarak arındırıldığından sonraki tarihi gösteriyor; ben deyim 80’ler, siz deyin 90’lar…

Çok değil yani, 30-35 yıl öncesidir olsa olsa… Daha öncesi mümkün değil gibi görünüyor.

Yanılıyorsam, düzeltin lütfen…

**

“Kahramanmaraş’a Suriyeliler ne zamandan beri ilgi gösteriyor?”

Buna ‘Çoook eskiden beri…’ cevabını verebilirim. Belki sekiz, belki on, belki on iki yaşlarındayım; hatırmıyorum… Hatırladığım Suriye’nin Halep kentinden misafirler gelirdi bize… Rahmetli babam, ‘Akrabamız’ derdi. Allah sağlık versin, büyük amcam Arapça konuştuğu için daha çokça onlarda kalırlardı. “Muhi” derdik, yani “Muhittin” ya da “Muhammed” anlamındaydı. Sanırım, “Muhammed” idi. İki-üç yılda bir gelirlerdi. Büyük amcam oralara gider miydi, bilmiyorum ve hatırlamıyorum ama babam gitmedi hiç Suriye’ye…

Geçenlerde köyüme gitmiştim (şimdi mahalle diyorlar). Küçük amcama sordum “Emmi Suriye’den gelen bir akrabanız vardı, hatırladın mı?” diye. Amcam gözünü bana çevirdi; “Ulan çocuk sen nerden hatırladın?” dedi. Sonra da “Tabi hatırlarsın. Onlar geldiğinde küçük te değildin ya…” diye de ekledi. Sonrasında amcam ile koyu bir sohbete girdim. Muhammed’in annesinin babaanneminim teyze kızı olduğunu, Muhammed’in annesinin daha küçük yaşta iken bir subaya besleme olarak verildiğini ve onun da Suriye’ye giderken Muhammed’in annesini Suriye’ye götürdüğünü, Muhammed’in annesinin de Suriye’de bir Arap ile evlendirildiğini öğrendim.

Daha önce de defalarca gelip giderlermiş Türkiye’ye, Maraş’a, Büyüksır’a… Ben son ikisine aklım yetiyor, sonrasında da hatırlamıyorum. Belki birkaç kez daha gelmiş olabilirler, bize değilse bile büyük amcamlara gelmişlerdir, diye düşünmekteyim.

O zamanlar bir anı olarak kaldı. Bir de endişe var tabi; acaba onlara ve onların soyundan gelenlere bir şeyler oldu mu? Esat zulmü onları da vurdu mu? Hayırlısı, diyorum…

**

Kahramanmaraş tarihi oldukça geniştir.

Tarih öncesi, tarih sonrası önemli gelişmeler yaşanmıştır. Tarih sonrası da “İslamiyet öncesi, İslamiyet sonrası” diye ikiye ayrılır. Maraş, bu süreçte sürekli el değiştiren bir yerleşim birimi olmuştur. Kimi zaman Bizanslıların, kimi zaman Arapların eline geçmiştir.

Maraş bölgesinde 1021 yılı öncesi Rumlar, Süryaniler ve Nasturiler yaşamaktaydı. Selçuklu’nun Anadolu’yu fethi ile birlikte de Maraş bölgesinde Türkmen nüfusunun sayısı artmaktadır.

Kısacası; Maraş’ı Hititler kurmuşlardır. Daha sonra Asurlular, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Memluklular, Dulkadiroğulları ve Osmanlılar şehre hakim olmuşlardır.

 

Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi, ise Seyahatnamesinde Maraş halkı için, “Kelimatları lisan-ı Türkidir ve ekseriya halkı Türkmendir” der. Maraş ve çevresi başta Oğuzların Avşar, Bayat ve Beydili boyları çoğunlukta olmakla birlikte hemen hemen 24 Oğuz boyunun tamamı mevcuttur.

**

Suriye’de Beşşar Esad’ın rejim karşıtları iddiasıyla karşı başlattığı saldırılarda kaçanlar kendilerini komşu ülkelerde buldular.

İsrail’e sığınmayacaklarına ve Akdeniz’e de dökülmeyeceklerine göre, ülkeden kaçan Suriyeliler Lübnan, Ürdün, Irak ve Türkiye’ye sığınmaya başladılar. Suriye’den kaçanların etnik yapıları da farklıdır. Araplar, Türkmenler, Kürtler vardır. Hatta Ermenileri de var, ülkeden kaçanlar arasında…

Bugün ülkemizde 1 Ağustos 2014 tarihi itibariyle Tunceli, Bayburt, Ardahan, Iğdır, Sinop, Kastamonu, Erzincan, Giresun ve Gümüşhane hariç 73 ilimizde Suriyeli (sığınmacı-misafir) barınıyor. Ülkemizdeki nüfusları da 1 milyon 385 bini geçti. Kahramanmaraş’taki sığınmacı Suriyelilerin sayısı da 44 bin olarak belirtiliyor, ama bu sayının1.5-2 katı Suriyeli’nin Kahramanmaraş’ta yaşadığı da iddia ediliyor. Tahminen 100 bini bulmuştur, Maraş Çadırkent ya da Çadırkent dışında yaşayanların nüfusu…

**

Maraş’ta son yıllarda da bir Suriye hayranlığı baş göstermişti.

Esad zulmü başlamadan önce; her hafta sonu 2-3 günlük geziler düzenleniyordu, Suriye’ye… Gerek işdünyası, gerek esnaflar, gerek halk, gerek sivil toplum kuruluşları… Hatta bu gezilerin bazılarında devler ricalinin de bulunduğu bilinmektedir.

Elbette turistik bir gezidir. Kimseyi ilgilendirmez. Giden gider, gezer-tozar gelir. Hem ziyaret-hem ticaret yaparlar.

Ancak, Suriye’deki Esad zulmünden kaçan Suriyelilerden küçümsenmeyecek bir rakamın ülkemize gelmesi, bunların yine küçümsenmeyecek rakamının da Maraş’ yerleştirilmesi akıllara bir takım soru işaretleri getiriyor.

**

Yardım kuruluşları, belli siyasi düşünceye sahip sivil toplum kuruluşları; Kahramanmaraş’taki onlarca, yüzlerce, binlerce ihtiyaç sahibini görmüyor.

Varsa yoksa ülke dışı.

Elbette güzel ama hep düşündürücü geliyor.

Neden? sorusu da beyinlerden çıkmıyor.

**

Kahramanmaraş’ın kalbi sayılan Eski Hal denilen, Belediye Pasajı denilen bölgede şimdi Kent Park var.

Geceleri hiç gitmedim ama söylenene göre, Suriyeliler çoğunluk oluyormuş burada. ‘Olsunlar kime ne?’ diyebilirsiniz. Ama öyle olmuyor işte… Algı operasyonu gibi bir durumla karşı karşıyayız. Kentte var edilen bir Arap Kültürü hakim olmaya başladığını görür gibiyiz.

Bir yandan palmiyeler, bir yandan Araplar…

Çok yakın zamanda sanırım, “anladıysam Arap olayım”  sözünü de dilimizden çıkartmak zorunda kalacağız.

Yanılıyor muyum?