Ülkemizin güzide bir köşesi olan İzmir'e Gâvur İzmir dendiğini duymuşunuzdur.

İzmir'e ara sıra yolu düşen biri olarak niye böyle bir isim takma gereği duymuşlar bir anlam veremiyorum. İzmir'e bu ismi yakıştıranlar, hangi şehirde yaşıyorlarsa yaşasınlar İzmir'e yolları düştüğünde yaşadıkları yerle karşılaştırma yaparlarsa, mahcup olacaklarından eminim.

2012 yılı içerisinde İzmir'in farklı semtlerinde Cuma namazı kılmak ve etrafı inceleme fırsatı bulmak bir vesile ile kısmet oldu. Gördüklerimi yazmayı istiyordum, sağ olsun Diyanet İşleri Başkanımızın bir beyanı bana vesile oldu.

Geçen günlerde İzmir İline bir Müftü ataması yapılmış atamayla ilgili olarak da Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez şöyle bir beyanda bulunmuş 'İzmir'in farklı bir dindarlığı var.  Bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var. Öyle olduğu için tasavvuf profesörünün,  geleneğinden geçmiş birinin İzmir'e Müftü olarak atanması tesadüf değil' demesi ilginç olmuştu. Sayın Başkan gâvur dememişti ama farklı bir dindarlık demekle neyi kast etmişti.

Şahsen gördüklerimle, Sayın Mehmet Görmez'in beyanatı farklı geldi.

Herkes gibi biraz ibadet, birazda İzmir halkının cumaya ilgisini merak ederek Karşıyaka semtinde bulunan adı büyük bir zatla anılan, şimdi ismini tam hatırlayamadığım, camiye gözlem de yapmak amacı ile gittim.

Caminin içi dolmuş olmalı ki sokaklarda dolup taşmıştı. Çok dikkat çekici aslında hoşuma da giden bir kalabalık vardı. Aklıma Kahramanmaraş'ın ulu camisi ile kıyaslamak gelmişti, kalabalığı kıyasladığımda ulu camiden fazlası vardı eksiği yoktu.

Daha ilginç bir şey daha dikkatimi çekmişti. Cuma namazı sonrası, caminin hemen ilerisinde bazı vatandaşlarda açıkta bira içiyorlardı, camiden çıkanlarda yanlarından geçip gidiyordu kimsenin kimseye bir şey dediği yoktu. Anladım ki ibadetinde kabahatin de insanların kendilerine mahsus olduğu bir ortam vardı.

Diyanet İşleri Başkanı farklı derken, böyle bir şeyimi kastediyor acaba diye düşünmeden edemedim.

İzmir'de başka gözlemlerimde oldu. Gezdiğim semtlerde insanların kıyafetlerini sade ve düzgün gördüm. İnsanların birbirlerine davranışları oldukça kibardı. Araç sürücüleri yayaların geçişlerine öncelik tanıyorlardı (Kahramanmaraş'taki bazı sürücüler yayalara geçit vermek için bekleyen araçlara arkadaki araç sürücüleri gibi, niye bekliyorsun kornası çalmıyorlar). Bayanlar yanlarında köpek gezdiriyorlar, sokakta gördüğüm tüm kediler halk tarafından iyi bakıldığından oldukça besili idi. Yabani güvercinlerin İzmir'de bulunmakla şanslı oldukları, besili ve insanlardan kaçmadıkları, özellikle martıların nerede ise yem ikram eden insanların, ellerine konmak ister gibi yakın olmaları dikkatimi çekmişti.

Dolaşma fırsatını bulduğum Bornova, Konak ve Karşıyaka semtleri temiz bakımlı pırıl pırıl yerlerdi. Hele Karşıyaka'nın Bostanlı tarafı, deyim yerinde ise süt döksen yalanırdı.

Bostanlının sahilinde insanlar oturuyor, geziyor ve ellerinde kabuklu yiyecekler var ama bir çöpünü yere atmıyorlardı. Ellerinde ikinci bir boş paket içine bırakıp Belediyenin çöp kutusuna attıklarını gördüm. Gıpta ettim.

Maalesef bizim Kahramanmaraş belediyesi de oturma bankları yapmış, hemen yanı başına da çöp kutuları koymuş ama gel gör ki bazı insanlarımızın yedikleri çekirdek kabuklarını etrafa atmaktan, saçmaktan hicap duymuyorlar. Üzülmemek elde değil.

Açıkçası İzmir'de benim gördüklerim bunlar, yolunuz düştüğünde sizinde farklı bir şey göreceğinizi sanmıyorum.

Halen İzmir'e niye farklı bakıldığına bir anlam verebilmiş değilim.