Memur-Sen’de yaptığı basın açıklamasında AK Parti milletvekili aday adayı, aynı zamanda da 2007 genel seçimlerinde yine aynı partiden aday adayı olan Teyfik Yağcı,  hedefinin, ceberut devlet ve vesayetin; toplumu esir aldığı anlayışa son vermek,  hukukun üstünlüğünü düstur edinen demokratik devleti, insan hak ve özgürlüklerinden taviz vermeyen özgürlükçü devleti, hakça ve adil bölüşümü ihmal etmeyen sosyal devleti, insanlığa ve mazlumlara karşı sorumluluklarının bilincinde olan erdemli bir devleti ve halkın tüm kesimlerini kucaklayan, farklılıkları zenginlik olarak gören müşfik ve hoşgörülü devleti inşa etmek olduğunu ifade ederek, özetle şunları söyledi:
“Eğitimi bir medeniyet meselesi olarak görüyoruz. Ahlaki değerlerle bütünleşmeyen eğitimin materyalist bir gençlik yetiştireceği ve dünyevileşmeyi artıracağı gerçeğini gözden ırak tutamayız.

İyi insan olmayı, iyi meslek sahibi olmanın önüne koyan eğitim felsefesine dayalı bir eğitim sistemini hayata geçirmek için yoğun bir çaba gösterilmektedir.
Emperyalizmin, küresel vesayetin ve ülkemizdeki kuklalarının Taksim Gezi Parkı eylemleri, 17-25 Aralık darbe girişimleri ve 6-8 Ekim kaos saldırılarına karşı dalga kıran olduk.
Medeniyet ve kültürümüzün inşası ve ihyası sürecinde aktif sorumluluk aldık.
28 Şubat darbesi, getirdiği antidemokratik katsayı adaletsizliği ile çocuklarımızın önüne büyük bir barikat koymuştu. Bu barikat nedeniyle meslek liseleri, imam hatip liseleri ile ilahiyat fakültelerinin kapısına kilit vurulacak noktaya gelinmişti.
Eğitim-Bir-Sen olarak, katsayı zulmüne hayır mitingleri yaptık, meslek liselerine uygulanan acımasız yok etme projesine karşı 2 milyon imza topladık ve Danıştay’ın katsayı ile ilgili hukuksuz kararlarına karşı yargı mücadelesi verdik.
Kamusal alan yalanlarıyla getirilen kılık kıyafet yasaklarını kabul etmedik, eylemler ve yürüyüşler düzenledik.
Yasağın üniversitelerde kalkmasını yeterli bulmadık, 12 milyon 300 bin imza toplayarak yasağın tamamen kalkması için çağrılar yaptık. Sivil itaatsizlik eylemi başlatarak başörtüsü yasağını fiilen kaldırdık.
Siyasi iradenin de devreye girmesiyle kamu hizmetlerinde ve milli iradenin tecelligâhı Meclis’te başörtüsü yasağını hep birlikte ortadan kaldırdık; insanımıza inançlarını özgürce yaşamalarının yolunu açtık. Lise ve ortaokullarda uygulanan başörtüsü yasağının da kaldırılmasını sağladık.
17, 18 ve 19. Milli Eğitim şûralarının gündemine damgamızı vurduk. Hem kararların alınmasında hem de hayata geçirilmesinde aktif rol üstlendik.
Bu şûraların sonucunda, din eğitimi ve öğretimi imkânlarının önünü kesmek için hayata geçirilen kesintisiz eğitim dayatmasına da son verdirdik.
Çocuklarımızın on dört yaşına kadar Kur’an öğrenmesini yasaklayan dehşet yasağını sona erdirirken, ortaokul ve liselerde Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin Hayat’ının seçmeli ders olarak müfredatta yerini almasını sağladık.
Tek tip vatandaş yetiştirmeye ayarlı ritüellerle mücadele ettik. Tek tip vatandaş yetiştirmeyi hedefleyen bir toplum mühendisliği eseri olan Andımız uygulamasına son verilmesine destek olduk.
İMAM HATİP LİSELERİNİ KAPATMA TEHDİDİ BERTARAF EDİLMEKLE YETİNİLMEDİ, YENİ İMAM HATİP ORTAOKULLARI AÇILDI.
Osmanlıca dersi müfredata eklensin dedik. Karşı olanlar, Osmanlı geri gelsin anladılar. Gençlerin, gelecek nesillerin Osmanlıcayı öğrenecek, Osmanlıca metinleri okuyacak olmasından çekindiler, korktular. Öğrenen gençlikten korkan yüzlerini bir kez daha sahneye çıkardılar.
Biz, çocuklarımız da manevi eğitim alsın, çocuklarımız da değerler eğitimi süreciyle daha erken tanışsın dedik. Onlar, “çocuklar zorla dindar yapılsın” diye anladılar ve bunun üzerinden yaygara kopardılar.
Biz, “liselerde alkole dayalı ders verilmesin” dedik. Onlar, “memlekette kimseye alkol verilmesin” teklifi sunulmuş kadar ses çıkardılar.
Çocuklara din eğitimi ve öğretimi verilmesine karşı çıkanlar, gençlere alkolle ilgili eğitim verilmesine karşı çıkmadılar, hatta daha da ileri giderek kendileri dışındaki herkesi bağnazlıkla suçladılar.
Yüzyılın pedagojik yanlışı karma eğitim mecburiyeti sona erdirilsin dedik. Onlar, ‘Bütün kız ve erkek öğrenciler ayrı okumalı’ olarak anladılar ve anlattılar. Biz, eğitim üzerindeki son vesayet, karma eğitim yasağı (veliye ve öğrenciye seçme hakkı tanınarak)kalkıncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. 
Artık mağduriyetimizi dayandıracağımız bir vesayet sistemi değil, mensubiyetimizle inşa ve ihyasını tamamlayacağımız bir medeniyet mefkûresi dönemine girmiş olacağız. Bu dönemde, çocuktan gence, kadından erkeğe, zenginden fakire bütün kişi ve kesimleri kuşatarak medeniyet eksenli iklim geliştirmek zorundayız.
Çözüm süreci, kardeşlik projesine destek verdik. Asırlardır birlikte yaşayan 1071 Malazgirt’ten beri Anadolu’nun yurt edinmesinde, İstanbul’un fethinde, Viyana kapılarında, Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar’da kanı kanına karışmış, canı canına karışmış iki milletin çocuklarını birbirine düşürenlerin inadına asırlardır nasıl ve hangi kardeşlik anlayışıyla yaşadılarsa yine aynı duygularla yaşatmanın adı olan kardeşlik sürecine destek verdik ve vermeye de devam edeceğiz.
Mazlum ve mağdurların yanında olduk. Hem yurt içinde sel, deprem gibi doğal afetlerde hem de yurt dışında Arakan, Myanmar, Pakistan, Filistin, Gazze’de, Suriye, Irakta olan felaketlere sessiz kalmadık. Aynı zamanda maddi yardımların da öncülüğünü yaptık.
Bugün Türkiye’nin etrafında olsun, dünyanın her yerinde yaşayan mazlum insanların gözü kulağı bu ülkeye dönmüştür.
Artık gemimizi başkalarının dalgalarına göre değil, kendi istediğimiz kararlarla yönlendiren bir ülkede yaşıyoruz.

 EVET, KERVAN YOLA ÇIKMIŞTIR, KERVAN YÜRÜYOR, YÜRÜYECEK.

Bu kervan bizim kadim medeniyetimizin değerlerini taşıyor.İnsanlık için huzur taşıyor, mutluluk taşıyor. Şunu herkes görüyor ve müşahede ediyor ki, içinde bulunduğumuz Yüzyıl’ın başlarından itibaren değişmeye başlayan bir dünya ve değişen bir Türkiye var.  Bu büyük ve önemli değişime hep birlikte şahitlik etmekteyiz.Aynı zamanda ucu açık bir kriz ve kaos döneminden geçmekte olduğumuzun da farkındayız.  Son üç asırdır milletimizin üzerine kâbus gibi çöken kara bulutlar dağılmaya başlıyor.  Bu milletin bir daha Tarih sahnesine çıkmaması için kurulan planlar birer- birer çöp sepetlerine atılıyor.
Bir imparatorluktan onlarca devletçikler türetmek suretiyle İslam dünyasını bölüp, parçalayanların, Kardeşi kardeşe düşman kılanların, Müslüman bir toplumu medeniyet değişmeye zorlayanların kurdukları bütün dayatma düzenler bertaraf ediliyor.

    Dünyada ve bölgemizde yaşanan değişim, direniş ve kendine dönme hamleleri, emperyalist güçleri ve onların kukla rejimlerini derinden etkilemekte ve insanlığa yeni bir dirilişin müjdesini vermektedir. Bu değişimlere bigâne kalamayız.

 Geleceğe hazır olmalıyız.

 Tarihin akışını doğru okumamız ve kader-i ilahinin vaadini görmemiz gerekiyor.
60’lı yıllarda Kıbrıs olayları çıktığında ABD devlet başkanının Yunan heyet başkanına “Uyuyan devi uyandırma” dediğini unutmayalım. Onun için Necip Fazıl Kısakürek diyor ya: ”Sen bir devsin yükü ağırdır devin, Kalk ayağa dimdik doğrul ve sevin.”
Evet, Bu dev ayağa kalmaya çalışıyor. Bu kalkışı fark edenler en akla  hayale gelmez oyunlar oynuyorlar.
Bu ülkenin kendi problemlerini çözmek suretiyle etrafıyla ilgilenmesini istemeyenler daima kaos çıkarma peşinde koşuyorlar.
Mısır İngilizler tarafından işgal edildiğinde, İngiliz işgal komutanı Ezher Rektörünü ziyaret eder. Sohbet sırasında Rektör, İngiliz komutana;
-Kaç askerle geldiniz? der.
-2000 askerle geldik.
-Peki, Yarın Osmanlı 50.000. askerle gelmez mi? Ne yapacaksınız? Dediğinde. İngiliz komutan, Bıyık altından gülümseyerek, Evet Osmanlı büyük bir orduyla gelirse işimiz zor. Fakat Osmanlı artık gelemeyecek der. Çünkü biz Osmanlının başına öyle işler açacağız ki, Osmanlı başını kaldırıp da Benim Mısır diye bir Vilayetim var mıydı diye düşünemeyecek.
DÜN DE, BU GÜN DE ÜLKEMİZDE OYNANAN OYUNLAR AYNI HEDEFE DÖNÜKTÜR.
70’li yılları sağ-sol kavgalarıyla birbirimizi yiyerek geçirdik,
80’li yıllar ihtilalin hüküm sürdüğü yıllardı.
Rahmetli Turgut ÖZAL ile biraz nefes aldık toparlanır gibi olduk, Yok dediler siz ileri gidiyorsunuz.
Rahmetli Erbakan hocanın başına gelenleri 28 Şubat soğuklarını hep beraber yaşadık.
Siyaseten ve ekonomik olarak bitirdik dedikleri ülke 2000’li yıların başından itibaren yeni bir kadro ile Anadolu’nun, Anaların Ak sütü gibi helal reyleriyle seçilen bir AK kadro ile; Yeniden uyanışın, yeniden doğuşun ve yeniden yükselmenin örneğini vererek bu günlere geldik.
Bu dev uyandı, bu dev kalkıyor ayağa. Bu dev yürümeli, Bu dev koşmalı. Koşmalı ki, Tarihin ve talihin omuzumuza yüklediği Medeniyet değerlerimizi yeniden ihya ve inşa edelim. Bize ümit bağlayanların ümidini boşa çıkarmayalım.

YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE İÇİN BİRLİK OLMAMIZ, BERABER OLMAMIZ, DİRLİK İÇİNDE OLMAMIZ VE DİRİ OLMAMIZ GEREKİYOR.
Onun için siyasette yer almak, Yeni bir Anayasa oluşmasına destek vermek, Başkanlık sistemine omuz vermek ve yeniden Büyük Türkiye’nin Hayat bulmasında katkı sunmak için 2007 yılında da Aday adayı olduğum AK Parti de yeniden siyasete Bismillah diyorum
Özet olarak; Devletimizin birliği, milletimizin dirliği ve diriliği için,
Medeniyet değerlerimizin yeniden ihya ve inşası için,
Refah ve mutluluğun, huzur ve saadetin yükselmesi için,
Bu mücadelenin kuru bir cihangirlik mücadelesi olmadığını haykırmak için,
Milletin hayallerinin gerçekleşmesi için,
İstikbalde en yüksek gür sedanın bizim sedamız olması için,
Daha güçlü, daha etkili ve daha yetkili bir Ülke, Yeniden Büyük Türkiye için,
Mensubu olmaktan onur duyduğum Memur-Sen. Konfederasyonu, Eğitim-Bir-Sen. Genel Başkan yardımcılığından ayrıldım ve AK Parti saflarında siyasete soyundum.
Benim gibi bu göreve talip olan tüm arkadaşlarımı kutluyorum.
   Birliğimiz ve dirliğimiz bozulmasın. Allah yar ve yardımcımız olsun.

 

 

Editör: Haber Merkezi