Türkiye ve Türk Dünyasından Gazeteciler Cemiyetlerinin başkanlarının katıldığı toplantıyı ise Kahramanmaraş Gazeteciler Cemiyeti Adına Bekir Doğan temsil etti.

Kazakistan ile Kırgızistan’da düzenlenen ‘ 3.Dünya Gazeteciler Şurası’ Kazakistan’ın eski başkenti Almatı’nın gezilmesi ile başladı.

26 Ekim,1 Kasım 2017’ tarihleri arasında düzenlenen gezi ve toplantılar hakkında bilgi veren Türk Dünyası Gazeteciler Cemiyetleri Basın Vakfı Başkanı Yılmaz Karaca ile birlikte Türkiye’den ve Türk Dünyası toplantısına 60 gazeteci katıldığını söyledi.



Türk Dünyası Gazetecileri Türkistan

Türk Dünyası 3. Gazeteciler Şura´nın açılış törenine ev sahibi kurum adına Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör Vekili Prof.Dr. Mehmet Kutalmış ve Rektör Yardımcısı Yardımcı Doçent Dr. Mustafa Eren de katıldı.

Rektör Vekili Kutalmış, “Üniversite olarak, her zaman Türk Dünyası İle ilgili çalışmalara destek vermeye ve katkı koymaya hazırız” dedi.

18 Milyon nüfuslu, Kazakistan’ın eski başkenti Almatı ki en büyük şehri olup, Almatı’da özgürlük ve Hürriyet Meydanı gezildi ve meydanın öyküsü hakkında gazeteciler bilgilendirildi. Daha sonra Türk Dünyası Müzik Aletli Müzesi gezildi ve sazın, kanunun ata sazları ile tanışıldı.



Bunu ise Hitler Almanya’sına karşı verilen mücadelede hayatlarını kaybeden vatan kahramanları için oluşturulan parkın gezilmesi takip etti. 1919 da ki savaş 1941 de başlayıp 1945 de biten savaş ve özgürlük meydanı..

Şura da açılış konuşmasını yapan TGF Başkanı Yılmaz Karaca : “ Türk Dünyası 3. Gazeteciler şurası olağanüstü önemli bir zamanda toplandı.

Bu zaman kesimini belirleyen, 20. yüzyılda parçalanan, dış boyunduruk altına düşen Türk dünyasının hemen hemen baştan başa özgürleşip, bağımsız devletler ve özerk bölgeler olarak tek ruhta ve bünyede,

Büyük Türk Dünyasında birleşmesidir. Zaman dünyayı yeniden inşa etme zamanıdır. Hedeflenen Tek kutuplu dünyayı gömerken, İkinci Kutbun Orta Asya Merkezli ufkunda kendini belli etti.

Çeyrek asıllı başarılarıyla Kazakistan tarih yazıyor. 3. Şuramızı Türk Dünyası Aksakalı Sayın Nazarbayev ülkesinde toplanmamız, bu bakıma çok anlamlıdır. Biz gazeteciler her zaman yeni olanın doğduğu yerde olduk ve olacağız.

Başkan Yılmaz Karaca : “ Bizim büyük ve güçlü silahımız kalemimizdir. Kalemlerimizden düşen harflerden haber, sanat eseri, edebiyat, kültür, ideoloji doğar. Bunun ortak adı da yenidünya görüşüdür. Yeni Çağdan önce ve sonra çok uzun zaman insanlığa hizmet eden elen, ifrit ve Latin harflerini kullanmış. Başka bir yazınla haberleşmeyi, yazmayı ve basmayı kesin yasaklayan Roma Kilisesi bu konuda sertmiş. Bizans döneminde 4-üncü alfabe olarak yaratılan ve ilk önce vatanım olan bugünkü Bulgaristan topraklarında Kiril ve Metodiy kardeşler tarafından yayılan Kiril Alfabesi’nin kullanım izni 4 asırda çıkmış ve bugün Avrupa Birliği yazı dillerinden biri olsa da dünyanın sadece bir bölgesini Doğu Ortodoks Hristiyan ülkelerini kapsamış. 12-inci yüzyılda Çingiz Han Orta Asya’da din ve kültür dönüştürürken kendi alfabesini de yaratsa ve dünyanın en büyük imparatorluğunu kursa da, bu edinim zamanla tarih olmuş. Bizim renkli Türk dünyamızı en doğru biçimde yansıtan ve “HARF DEVRİMİ” olarak bilinen Atatürk Devrimi 1928’de gerçekleşirken, Bulgaristan Türkleri tarafından da aynı yıl benimsenmişti. Ben 2 alfabeli (Kiril ve Latin) yazılımlı okula gittim. Ogün bugün çatal baş yetiştiğimiz düşünürüm. Türklerin, Türk devletlerinin tek

alfabesi olmalıdır. Bu da Latin yazı dilidir. Kardeş Kazak halkının 32 Harfli Latin alfabesini bu hafta kabul etmesinden mutluyum. Bu birliğimiz yolunda büyük bir adım oldu. Hepinizi kutlarım.

Fakat biz hepimiz yazıp okumaktan fazla, anlatıp dinlemeyi seven insanlarız.

Türkün doğası böyledir. 1989’da totaliter Bulgar diktatörü Todor Jivkov’un isimlerimizi, dinimizi,

dilimizi ve kültürümüzü değiştirmesine karşı tepki verip ayaklandık, ardından 500 binimiz birden Türkiye’ye göç ettik.

Yarım milyon insan göç ederken beraberinde yalnız 100 kitap getirmişiz.

Bunlarda Bulgaristan’da Türkçe çıkardığımız gazeteler ve orada Türkçe yarattığımız edebiyat ve sanatı anlatan



Latin harflerle basılmış eserlerdir. Tarihimizi, mitolojimizi, edebiyatımızı, masal ve öykülerimizi, atasözlerimizi, sanatımızı, kültürümüzü bellek darcığında taşıyan bir millet varsa o da biz Türkleriz. Bu noktaya değinmemin şöyle bir sebebi vardır. Yazıyı taşıyan ve beyaz kâğıda dönek kalemse, kültürümüzün tamamını taşıyan dildir. Türkün beynine giden hafıza havuzuna dolup kimlik, kültür, ideoloji ve dünya görüşü yaratan yol da gören gözle ve işiten kulakla başlar. Sözlü iletişim bizim için esastır. Bu bakıma biz Türkler tüm diğer halklardan farklıyız. Arlarında temas, iletişim kopukluğu olan hakların sohbet etme, dertleşme, dinleme, kulaktan bilgilenme kültürü yoktur. Geçmişinde asma altı çay sohbetlerinde bilinçlenen bir halk varsa o da Türklerdir. Biz kuranı bile Hocadan ezberleriz. Korkut Dede hikâyelerini nenelerimizden, Binbir Gece Masallarını dervişlerden dinlemişizdir.

Demek istediğim şudur. Bizim Türk kimliğimizin aynası dilimizdir.

“Radyodan işittim”. “TV’de gördüm” değimlerinin “gazetede okudum” dan çok daha ağır bastığını hepimiz biliriz.

Nüfusun 3 milyonu dış ülkelere çıkan, toplam sayıları 2.5 milyon olan

Bulgaristan Türk azınlığına okullarda anadilinde eğitim öğretim görme hala yasaklı olan ve

hatta Türkçe konuşana ceza kesilen bir ülkede,

Türk dilinde yapacağımız propaganda’nın taşıyıcısını – yazı mı, söz mü – olduğunu belirlemek olağanüstü büyük önem taşıyor.

Başkanı olduğum Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK ve Bulgaristan Türkleri Stratejik Araştırma merkezi olarak elektronik yayınlarımıza Türkiye ve Bulgaristan dışında 10-15 ülkede ciddi ilgi olduğunu, izleyici kitlemiz oluştuğunu söyleyebilirim.

Bu yayınlarda bilgilerimizi haber, resimli haber ve yorum şeklinde iletiyoruz. “Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesi” çıkarıyoruz. Son 2 yılda Bulgaristan Türklerinin Durumu, 50 yıllık Mücadele, Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesi, Bulgaristan’da Azınlık Hak ve Özgürlükleri sorunu, Bulgaristan Türklerinin Kültürü, Bulgaristan Türklerinin Edebiyatı ve başka 10-12 kitap olmak üzere halkımıza beyaz kağıt veya elektonik ekranda ulaştık.

Şu bir gerçektir. Şu an 5 milyon insan yaşayan Bulgaristan’da en büyük tirajı olan günlük gazete 10 bin satamıyor.

Deneme olsun diye Sofya’da 5 bin Tirajla haftalık “SABAH” gazetesi çıkardık.

Renkli olması, lüks kağıda basılması, hatta parasız dağıtılması, Türk dilinde eğitim veren okulları 70 yıl önce

kapanmış ve bir daha açılmamış soydaşlarımın gönlünü kapamadı. Evet onlar Türk, aralarında, ailede Türkçe konuşuyorlar,

Bulgaristan’ı kapsayan 128 Türkiye TV programlarını hepsi evlerinde, bakıyorlar, izliyorlar, Türkçe tartışıyorlar.

Hayat TV izlemekle insanın dilini zenginleştirebildiğini, kültürünü de geliştirdiğini, fakat bir mektup yazamadığını kanıtladı.

Uzatmayayım,

Çok ciddi sorunlarla yüz yüzeyiz. Benim için her yabancı egemenliği bir köleliktir.

Dil ve dini unutturmakla, kimlik eritmekle, asimilasyonla başlar ve biter.

İşte Latin Amerika İspanyolca kouşuyor. Breziyla’ua Portekizce dayatmışlar.

Kanada’nın yarısı Fransızca öteki yarısı İngilizce,. koskocaman Meksika anadilini unutmuş.

Bu örnekler saymakla bitmez. Sömürgeciliğin büyü küçüğü olmaz.

İnsanın özü dili ve dinidir. Bunklar değişti ve unutturuldu mu geri dönüş olmaz.

Bulgarlar tek dilli (Bulgarca) tek dinli (Ortodoks Hıristiyanlık ve tek milletli

Bulgar ulusu) temelinde ulusal devlet kurma çabalarına devam ediyorlar.

Düne kadar bu iğrençliği Rusya, şimdi de Avrupa Birliği ve Amerika destekliyor.

Bizi çok ciddi sorunlar bekliyor.

Bu her şeyden önce ana dil sorununu çözmemizle başlar. Odak noktamız budur. BU konuda beni anladığınız ve Tüm Türklerin anladığı, konuştuğu, yazıp yarattığı bir Türkçe etrafında birleşmiş olmamız bizi mutlu ediyor. Bu dilin çok renkleri, yer yer farklılıkları olarak, ana hepimizin baş tacı ettiğimiz en kutsal değerimiz olacak ve bizim ortak kimliğimizi oluşturacak.

Bu işte elektronik yoldan Türkçe öğrenme, yazı dili geliştirme metodolojisi,

araçları, kuralları, kolaylıkları geliştirirken birlikte olacağımıza inanıyorum.

Bunu kalkıp da ne Doğulu ne de Batılı bir emperyalist güç yapmayacak bizim için.

Biz bunu kendimiz yapacağız kıymetli mestektaşlarım. XX. yüzyılda biz Anadolu ve

Balkan Türkleri, IOrta Asya Türkleri Arap ve Kiril Alfasinden sıyrıldık,

XXI. yüzyılda kendi manevi dünyamızın altın araçlarını yaratmak ve geliştirmek peşindeyiz.

Bu yol bir yere kadar da “Kültürel Otonomiden” geçen bir yoldur.

Bu nedenle buradayız. Beraberiz, Beraber olacağız.

Türkiye’ye en yakın biz olsak da bize de el uzatmak gerektiğini, birlikte kafa yormamız gerektiğini hatırlatmak isterim.

3. Şuramıza başarılar dilerim.

Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Hiçbir Türk oy, boy, soyunun eritilmesine imkân tanımamak ana ödevimizdir.

Mücadele yolumuz Türk kimliği mücadelesidir.

Uzun bir yol bizi bekliyor.

Tüm Türklüğün tek yürekte atması son hedefimizdir.

Editör: Haber Merkezi