Bilgiç, Hangi meslekten olursak olalım arkasına sığındığımız birçok mazeretimiz var,  işimizi hakkıyla yapmayışımızın. Bu adam öyle değil. Dört yıl önce oğlum için önerilen sınıf öğretmeni Ahmet Aşcı ile tanışmaya gitmiştim. Beklediğimin aksine gayet mütevazı, kibar bir öğretmen ile karşılaştım.

Kısa bir muhabbetten sonra öğrencileri için iki kazanımı çok önemsediğini anlattı. Bunlardan birincisi kitap okuma alışkanlığı kazandırmak, ikincisi ise sorumluluk bilinci aşılamaktı. Bu iki kazanımı elde eden öğrencinin hayatı boyunca başarılı olacağını belirtti. Öğretmenin söyledikleri kafama cuk diye oturdu. Tam da içinde bulunduğumuz bilgi ve teknoloji döneminde, çocukların aceleci yapılarına, şifa niteliğinde iki önemli husus. Ayakları üzerinde durmak, yeni bir şeyler öğrenmek, kitap okumaktan kopmamak... Kendisiyle barışık, başarılı çocuklar için yeterli iki önlem. Sihir yok, büyü yok, taklit hiç yok.

Ahmet Öğretmeni diğer öğretmenlerden farklı kılan sadece bu muydu? Tabiki değil. Şunu da belirtmek isterim: Ahmet öğretmenin sınıfı seçkin öğrencilerden oluşmamaktadır. Her sınıfta olduğu gibi O’nun sınıfında da tembel, haylaz, farklı özellikleriyle ön plana çıkmaya çalışan öğrenciler var.

Ben, Ahmet Öğretmen ile öğrendim, öğretmenler için seminer dönemlerinin ne işe yaradığını. Ahmet Öğretmen, haziran dönemi seminerinde atlatmış olduğu yılın yoğun bir değerlendirilmesini yapmaktadır. Bu değerlendirme öyle sıradan bir değerlendirme değil. Okulun ilk gününden son gününe kadar öğrencileri için hazırladığı günlük takip çizelgesinden tutun da, kendisinin sınıf içinde tuttuğu notlara, velilerden gelen geri dönütlere, deneme sonuçlarına, yardımcı kitaplara, sınıf içi etkinliklere, sportif faaliyetlere (iki futbol turnuvası birinciliği), kültürel gezilere, sinema gösterimleri, tiyatro faaliyetleri, gölge oyunu, fidan dikimi, veli toplantıları, ev ziyaretleri, yenilikçi fikirlere kadar bir çok şeyin detaylı analiz edildiği iki haftalık yoğun bir beyin jimnastiği.

Eylül dönemi semineri ise bir sonraki dönem için teorik ve pratik hazırlıktır. Pratiklerden başlayalım. Sınıfın taşınması, boyanması, silinmesi, perde takılması, dolapların tamir edilmesi, ilgili görsellerin hazırlanması  vb. Ahmet Öğretmenin bu çalışmaların büyük bir kısmını tek başına veya kendi imkanları ile yaptığına şahit oldum. Ardından teorik hazırlıklar başlar ki en önemli kısım budur. Öylesine hazırlanmış yıllık ve günlük planlar değil, günbegün içi doldurulmuş çalışmalar. Sanki ertesi gün ders zili çalacak da Ahmet Öğretmen derse girecekmiş gibi yapılmış bir ton hazırlık. Ders kitaplarının baştan sona incelenmesi, eksikleri gidermeye yönelik çalışmaların yapılması, takviye çıktıların hazırlanması, öğrenciler için ihtiyaç listesinin çıkarılması. Yanlış anlaşılmasın. Öyle son dakikada internetten alınan ihtiyaç listesi falan değil bu. Özene bezene hazırlanmış gereksinimler. Sadece bunlar değil tabi…

Ahmet Öğretmenin sınıfına girdiğinizde yaşayan capcanlı bir sınıfla karşılaşırsınız. Her gün yeni eklemelerin yapıldığı farklı bir ortam görürsünüz. Sınıf ortamı sizi okumaya, araştırmaya zaten otomatik olarak yönlendirmektedir. Bunlardan bazıları Atatürk köşesi, okuma yazma öğretmek için kullandığı kum havuzu, milli mücadele treni, savaş cepheleri, eş, zıt ve sesteş kelimelerin renkli motiflerle sunulması.

Sınıf içinde bulunan oyun ve zekâ atölyesi ise öğrencilerin dört gözle girmek için yarıştığı özel bir odadır. Daha önce depo olarak kullanılan oda bir öğretmenin elinden geçince öğrencilerin oraya girmek için can attığı eğlenceli bir mekâna dönüşebiliyor. Oyun ve zekâ atölyesi, hem mini bir sınıf kütüphanesi, hem oyun ve eğlence odasıdır.  

Peki, yaz tatilinde ne yapıyor Ahmet Öğretmen? Bu kadar çalışmanın üzerine biraz dinlenmeyi hak ettik öyle değil mi? Tabi ki hak ettik. Ama şunu anladım. Bazı mesleklerin tatili, izni yok. Öğretmenlik de onlardan biri. Hele hele bir de mesleğinizi severek yapıyorsanız hiç tatil yok.

Ahmet Öğretmen mesleğini severek yapan, sevgisini iliklerine kadar hisseden örnek bir öğretmen. İnsan öğretmen olur da kendini geliştirmeden durur mu? O da öyle yapıyor. İki aylık yaz tatili boyunca. Elinde değişik kitaplar gördüm. Onlardan bazıları; Ahmet Naç’ın Gölge kitabı,  Özgür Bolat’ın Beni Ödülle Cezalandırma eserleriydi. Okumak asil bir alışkanlıktır, herkese yakışır ama öğretmende bir başka duruyor. Bilgiçlik taslamadan bilgili konuşmak, görgülü hareket etmek, dinleyenlerin ağzının açık kalması... Hiç okumadan, üzerine bir şey eklemeden, bunu başarmak mümkün mü? Tabi ki değil.

Ahmet öğretmen başarıyı elde etmek için öğrencilerini bir yarış atı gibi koşturmaz. Ancak nasıl başarıyorsa bütün deneme sınavlarında ve özel okul sınavların da derece yapmayı hep başarmaktadır. Okul birincileri gene onda. Eğer öğrencinizi güzel bir okula hazırlayacaksanız Ahmet Öğretmen doğru bir tercih. Sadece güzel bir okula mı? Hayır, Ahmet öğretmen; çocuğunuzun iyi bir insan, kendisi ile barışık bir öğrenci, kısa ve uzun planlar yapabilen, yeteneğini fark edip onu geliştirmeye çalışan, sosyal, ülkesini seven, çevreye karşı duyarlı bir birey olmasını da sağlamaktadır.

Çocuğunu Ahmet Öğretmene yazdırıp rahat edelim diyen veliler! Sesinizi duyar gibi oldum. Ahmet öğretmen sadece öğrencinizin değil artık sizin de öğretmeniniz. Çocuğunuzu Ahmet öğretmenin sınıfına kaydetmeyi başarırsanız, ki bu çok zor, çünkü birçok kişi sırada beklemektedir.  Sizin de sorumluluklarınız başlıyor. O artık sadece çocuğunuzun değil ailenizin öğretmeni. Çünkü O başarının sırrını şöyle açıklıyor: Veli-öğretmen-öğrenci işbirliği ve düzenli çalışma. Yani size de sorumluluklar yüklüyor.

Ahmet Öğretmenin organize ettiği birçok etkinliğe (23 Nisan, 29 Ekim, 10 Kasım, kermes katıldım. Hepsinde de öğrencileri arasında ayrım yapmadan yeteneğine göre görevler verdiğini gördüm. Çocuğumdan bir gün duymadım Ahmet öğretmen beni sevmiyor veya şu öğrenciyi daha fazla kolluyor diye. Ahmet öğretmen de tatlı-sert bir disiplin vardır.   

Mezuniyet gösterisine değinmeden geçemeyeceğim. Yaklaşık iki buçuk saat süren süper bir programdı. Beş yüz kişilik salon hınça hınç doluydu. Peki otuz iki öğrenci velisi nasıl olurda beş yüz kişilik salonu doldurur? İşte bu da Ahmet Öğretmenin farkı. Mezuniyet gösterisinde yok yoktu. Müzikal gösteri, gölge oyunu, tiyatro, halk oyunları, şiir dinletisi, rol playler,  bir çok velinin cep telefonunda veya bilgisayarında yer açalım diye sildiği okulun ilk günü ve sonu günü fotoğrafları, dört yıl boyunca yapılan çalışmaların sunulduğu slayt gösterisi. Gecenin sürprizi ise Ahmet öğretmenin dört yıl önce mezun ettiği ve bu yıl LGS’ye giren öğrencilerin yeni mezunlarla birlikte sahnede yerlerini almasıydı. Demek ki Ahmet öğretmen mezun ettiği öğrencinin, benden çıktı deyip, peşini bırakmıyor. Takip etmeye devam ediyor. Müthiş bir organizasyon. Ne diyeyim, bravo! Böyle bir organizasyona herhalde protokol da gelir, eş-dost, akraba da. Dört yıl sonraki mezuniyet gösterisinde üç kuşak mezunları biraraya getirme müjdesi veren Ahmet öğretmen etkinlik için açık stad falan düşünüyordur herhalde. 

Son not da yenilikçi Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk’a gelsin. Naçizane önerim şudur: Seminer döneminde teorik bilgiler anlatmaktan vazgeçin. Öğretmenler bu notları evlerinde de okurlar. Bu dönemde Ahmet öğretmen gibi başarılı öğretmenleri özellikle göreve yeni başlayan öğretmenlerimizle biraraya getirin. Böylelikle hem Ahmet öğretmenleri ödüllendirmiş olursunuz hem de yeni nesil öğretmenlere canlı başarı örnekleri vermiş olursunuz. Ve son söz Ahmet Öğretmenime; sizinle tanıştığım ve sadece oğluma değil bize de öğretmen olduğunuz için kendimizi çok şanslı hissediyoruz. Çok çok teşekkür ederim. Eksik ve bozuk cümlelerle sizi anlatmaya çalıştığım ve başarınıza gölge düşürdüğüm için özür dilerim...

Sosyolog Şükrü Bilgiç

[email protected]

Editör: Haber Merkezi