Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki; ölüm her canlının başına gelecek bir olgudur. Hekim ve ekibi ölümü ortadan kaldıran, ölümsüzlüğü sağlayan bir meslek grubu değildir. Son zamanlarda hekim ya da diğer sağlık çalışanlarının taciz edildiği, darp edildiği hatta ölümüne yol açan saldırıların yaşandığını üzülerek müşahede etmekteyiz. Bu saldırıların birçoğu da meslektaşlarımız ve sağlık ekibinin, hastaların tedavisi ile yoğun olarak uğraşırlarken ansızın uğradıkları saldırılar olup maddî ve manevî ciddî yaralar açmaktadır. Karşısına hasta olarak geleni iyileştirerek yaşam konforunu artırmak, hamilelikten itibaren anne sağlığını korumaya yönelik çabalar içerisinde olmak, doğan çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesi için bağışıklama faaliyetleri başta olmak üzere çocuk sağlığı için üzerine düşenleri yapmak, aile hekimliği açısından kronik, bulaşıcı, bulaşıcı olmayan tüm hastalıklarla mücadele etmek gibi temel fonksiyonlarını yerine getirmeye gayret ederken bu hareketlere maruz kalmak mesleğimiz ve meslektaşlarımız açısından ayrıca üzücü bir tablodur. Tüm bu hizmetleri sunarken şiddete uğrayan, öldürülen, bıçaklanan, kafasında mermer kırılan, tekmelere maruz kalan, küfür ve hakaret edilen, kafa atılarak burnu kırılan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının feryatları artık net olarak duyulmalıdır.

Soruna çözüm bulmak adına üzerine görev düşen taraflar maalesef meslektaşlarımızı bir cenderede bırakmaktadır. Kanun ve kural koyucu anlamında siyaset kurumundan beklenen, hekim ve sağlık çalışanlarının özlük haklarını ve yaşam kalitelerini maddi anlamda geliştirici ve iyileştirici çalışmalar yapması yanı sıra maruz kalınan şiddet noktasında her türlü yasal mevzuatın pekiştirilmesi için gerekeni yapmaktır. Emekli maaşlarının iyileştirilmesine dönük atılan adım maalesef tüm meslektaşlarımızı kapsamadığı için eşitsizliğin devam etmesine ve birçok meslektaşımızda mutsuzluğa neden olmuştur. Sağlıkta şiddetin önlenmesine dönük yasaların geliştirilmesi döneminde yapılan yetersiz düzenlemeler caydırıcılıktan oldukça uzaktır. Son düzenlemelerden sonra da hepimizi derinden üzen şiddet vakaları yaşanmaya devam etmiştir. Gittiği Aile Sağlığı Merkezinde, olmayan hastaya ilaç yazılmasını, teşhisi konulmayan hastalığa tedavi uygulanmasını, gerekmeyen raporun verilmesini, istediği her ilacın reçete edilmesini istemekle kalmayıp usulsüz ve etik dışı talebinin karşılanmaması durumunda şiddete başvuran birçok insan, sıradan bir kavgaya, karşılıklı darba karışmış gibi muamele görmektedir.

80 milyon nüfuslu ülkemizde 120 milyon acil muayenesinin yapıldığı mevcut sistemde kendi hastasının ve yakınlarının beklentileri karşılanmadığı anda acil servisleri savaş alanına çeviren, acil servis içerisinde cinayet işleyebilen, sağlık çalışanlarının yanı sıra sedyede yatan başka hastaların bile ölümüne yol açan ve maalesef bunu kendisinde bir hak gibi gören magandalara karşı, ne bir Aile Sağlığı Merkezinde ne de herhangi bir hastane ortamında sözel ya da fiili şiddete hiç kimsenin kalkışamayacağı, şiddete sıfır tolerans gösterileceğine dair caydırıcı, sonuç alıcı ve somut adımların atılması artık zorunluluktur.

Aile Hekimliği uygulaması, hekimlerin gelirlerinde artış sağlamakla birlikte, hekimlerin iş ve gelir güvencesi açısından bazı güvencelerden mahrum bir ortam oluşmasına ve birinci basamaktaki sorumluluğun önemli ölçüde hekimlere yüklenmesine yol açmıştır. Binasından alt yapısına kadar şiddete de zemin hazırlayabilecek koşulların iyileştirilmesi için adımlar atılmalıdır. Popülist yaklaşımlara kurban edilmemesi, aşılama, takip, kontrol, eğitim ve önleyici tıp uygulamaları ile insanların koruyucu hekimlik esaslı sağlıklı bir yaşam sürmelerine odaklanılması gereken 1. basamakta da şiddet ne yazık ki her geçen gün artıyor. Birinci basamak güçlendirilmeli, ikinci ve üçüncü basamakta hizmet veren kurumların ve çalışanlarının özlük haklarına etki eden gelir düzenlemeleri sağlanmak kaydıyla sevk zincirinin hayata geçirilmesi sağlanmalıdır.

Yaptığımız işin tabiatı gereği, sadece acil hastalara bakmak kaydıyla bile olsa iş bırakmak, hiçbirimizin istediği bir davranış biçimi değildir. Ancak baştan beri dile getirdiğimiz hususlarda derdimizi hem vatandaşımıza hem de siyaset kurumuna anlatabilmek adına başvurmak zorunda kalacağımız bir yöntem olduğu da bilinmelidir. Merkez örgütümüzün zaman zaman bazı sosyal ve toplumsal olaylar karşısında takındığı tavır ve tutum nedeniyle asıl sorunlarımız açısından muhatap alınmayışı sahada çalışanlar olarak bizleri zorda bırakmaktadır. Bu nedenle merkez örgütümüze de çağrımız, zaman zaman yaptığımız gibi, siyaset üstü bir metotla, halkımızın değerlerine saygılı yaklaşımlarla, her zaman meslekî sorunlarımıza odaklanarak tüm odalarımızla birlik ve beraberliği sağlayarak mesleğimiz için mücadeleye devam etmektir. Siyaset kurumuna ve merkez örgütümüze ortak çağrımız hepimiz üzerimize düşenleri yaparak bu cendereden hekimlerimizi ve tüm sağlık çalışanlarını kurtaralım. Bu vesileyle kamuoyuna saygı ile duyururuz.

Kahramanmaraş Tabip Odası Yönetim Kurulu

Editör: Haber Merkezi