TBMM Yasa çıkarır, kanun çıkarır: Hakim ve Savcılar bunu uygular!

       Bir memur hakkında soruşturma yapılacaksa : ilin valisinden izin alınması gerekir..

       Devletin üst kademe yönetimi: Cumhurbaşkanı, Valiler, Kaymakamlardır..

       Hükümet Üyeleri : TBMM ülkeyi kanun çıkarır yönetmelik çıkarır atanmışlar da ülkemize merkezi hükümetin kanun ve yönetmelikleri ile yönetirler..

       Ama Türkiye de bu böyle değil, bizde eline yetki geçiren ihtilal yapmaya kalkar..

       Olağanüstü durumda geçici olarak hukukun askıya alınması... Şimdi ona benzer bir durumdayız. Halbuki modern anayasal rejimlerde, sıkıyönetim hukuksuz yönetim demek değildir, yine hukuk çerçevesinde yönetimdir. Sadece hukukî güvencelerin öngörülen ölçülerde kısıtlanabileceği rejimlerdir.

       Devletin yatak odası vardır..

       Dış işleri bakanlığı, İç işleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı devletin yatak odasıdır. Buradan dışarı bilgi sızmaz..

       Ama Türkiye’in yatak odası Taksim meydanına çıktı..

       Oysa : Adana da Polis – Pareler yapı savcı hakim ve polisi devletin kuruluşu MİT ‘in yatak odasına giriliyor..“Paralel Devlet Yapılanmaları” diye bir tanımlama yapıp bunların hassasiyetle takip edilmesi talimatı verdi.

       Dış güçlerin beslediği derin devlet yapısı ülkemiz üzerinde oyun oynamaya devam ediyor ama bunu biz göremiyoruz..

       Bu, Türkiye’deki devlet pratiği açısından alışılmadık bir durum değil. Yine devletin düşmanı olarak tanımlanan grupların, devletçe kovuşturulmasıyla, takip edilmesiyle karşı karşıyayız. Bu, Türkiye’deki devlet anlayışının AK Parti döneminde de değişmediğini gösteriyor.

       İktidar oluyorsunuz ama mülktedir olamıyorsunuz..

       Derin Devlet diyor ki : Ben sizinle top gibi oynarım.. var mı ihtirazın ? hemen Polis, Asker, Hakim, Savcı STK kafanda celladın kılınıcı gibi sallanıyor..

       AK Parti başlangıçta demokratikleşme adımları attıysa da son 2-3 yılda bunların hepsini geri almaya dönük bir eğilim içine girmiş görünüyor. Bunun başka bir anlamı da AK Parti artık fabrika ayarlarına dönmeye başladı olarak görülüyor.. olsa da derin devlet ak partiyi kullanıyor..

      Türkiye’nin sivil aktörlerin devletle özdeşleşmesini, devlet gibi düşünmeye başlamasını,¨devletlu¨ hale gelmesini anlatmak için kullanıyorum ben bu deyimi. AK Parti de fenafil devlet oldu. Devlette eridi, yok oldu, onunla entegre oldu.

       Dünya da demokrasinin bir tarifi ve tanımı da yoktur..

       Demokratik barışçı muhalefetin bütün araçlarıyla kullanılması lazım. Belki yeni siyasi oluşumlara ihtiyaç var. Ama çok kötümser olmayıp şöyle de düşünebiliriz. AK Parti bu dönemi bir şekilde atlattığında kendini toparlayabilir.

      1 Kasım seçimleri bunun için bir milattır..

      Başlangıçtaki durumuna dönmese de şu anki imajını bir ölçüde düzeltebilir. Demokrasiye yeni bir katkı beklemiyorum. Gerginliği azaltıp yavaş yavaş normal bir sürece geçebilir. Ve bu muhtemeldir.

      Derin Devlette rağmen : Halkımız huzur ve güven istiyor, ekonomi güven istiyor.. bugün güçlü olmak zorundayız..

      Bu kadar emniyet müdürünü kısa sürede görevden almak, savcıların hakimlerin yerini değiştirmek normal şartlarda toplumda çok ters karşılanır. Ama “Devletimiz o kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya ki! Çeteler tarafından içten fethedidi. Hatta bu uluslararası bir komplonun parçası¨ derseniz o kadar ters karşılanmaz. Zaten bu epey bir zamandır planlanıyordu, normal şekilde yapılamayacaktı. Olağanüstü hal ilan edimesi lazımdı. Böyle birşey de olabilir.

        18 Nisan 2015 de Almanya’ya gittiğimizde biz bu planın bir parçasını orada görmüş ve yaşamıştık..

       Cemaatin tasfiyesi kimin planı peki?

       Cemaat epey zamandır devlet tarafından düşman olarak kodlanmıştı. Ben AK Parti devletleştikçe bu rolü üstlenmeye başladı diye düşünüyorum. AK Parti devletin bir projesini gerçekleştiriyor şu anda.

        Kendi adına olduğu kadar devlet adına da hareket ediyor, belki derin devlet de diyebiliriz buna. Ama Derin Devlet Türkiye’nin hiçbir zaman kalkınmasını istemez..

       İstemedi de : Her zaman bir A bir B planı vardır.. onu uygular biz oyuna gelmeyelim birlik olalım, güçlü olalım.. 1 Kasım da hükümetin güçlü çıkması gerekiyor..

       Derin Devletin istediği 1 Kasım seçimleri sonrasında Ak Parti CHP hükümeti kurdurmaktır..

       İyi günler

Devamı yarın

 

 

Derin Devlet Ak Partiyi Kullanıyor mu ? 3

 

       Dünya planları İngiltere de yapılır batı ülkeleri tarafından uygulanır: Türkiye de Cemaat’i, ona düşman unsurların tasfiye etmesi zor. Böyle bir tasfiye ¨dindar olduğu için tasfiye ediliyor, mağduriyete uğruyor¨ havası oluyor... O halde bu grubu kendi dostları tarafından tasfiye etmeyi daha rasyonel bulmuş olabilirler. AK Parti tasfiye ettiğinde “Durum öyle vahim ki onlarla aynı hassasiyetleri paylaşanlar bile rahatsız oluyor” denecek. Bu ihtimali de gözardı etmemeliyiz.

      CHP cemaat ı tasfiye etse : Cemaat büyürdü, oysa şimdi halk ikilemede kaldı.. hükümet mi haklı, cemaat mi ? haklı sorusunu sormaya başladı..

     AK Parti’nin çıkarı ne bu işte?

     Yakın ya da orta vadede ortaya çıkar. Belki de tasfiye karşılığında devlet içinde kadrolaşmasına, yapılaşmasına şimdilik ses çıkarılmayacaktır. Karşılıklı menfaat meselesi..

      Gülen cemaatini tasfiye etmek istiyor?

      Çünkü onu daha büyük bir tehdit olarak görüyor. Çünkü cemaat doğrudan doğruya siyaset yapmıyor, devlete kontrol dışı bir şekilde sızıyor. Halbuki öbürü iktidara gelir gider. Şu da var: Devletin daha sivil görünümlü bir İslam’ı tercih ediyor olması beklenebilir ama Türkiye’de devlette asıl belirgin olan ulusal öne çıkar.

      Milli Görüş de buna yakın duruyor, öyle mi?  Derseniz..

      Evet. Eski Ergenekoncuların, şimdi Erbakan’ın hikmetini takdir etmeleri şaşırtıcı değil. Çünkü ikisi de içe kapanmacı, milliyetçi, ulusalcı, bir söyleme sahip. AK Parti de başlangıçtaki durumunun aksine ulusalcılığa döndü bir açıdan.

     Gülen cemaati küreselci, hatta muhaliflerinin onlara “yabancı güçlerin uzantısı” demelerine imkân verecek ölçüde dış bağlantıları olan bir grup. Onun derdi dünyada her yerde olmak. ABD desteği ile Türkiye de A Planı B planı olarak sürekli gündemde olacaktır.

       Seçmen ummadığınız anda değişir

       Geçtiğimiz 13 yılda toplum demokrasiyi içselleştirmek yönünde nasıl bir yol kat etti?

       Toplumda kısmen bir değişim var tabii. Ama, bu geriye dönüşü durdurup ileriye doğru ivme kazandırmak için kamuoyu baskısı ne ölçüde oluşmuştur ondan çok emin değilim.

      Yolsuzluk soruşturmalarının AK Parti’nin oylarını belirgin şekilde düşürmediği söyleniyor. Kefen giyip Erdoğan’ın karşısına çıkanlar var. Bunu nasıl yorumlamak lazım?

       AK Parti’nin, bütün partiler gibi fanatik bir çekirdek taraftarı var. Kefenliler ya da “Allah-u Teala’nın bütün sıfatları liderimizde var” diyenler, bu yüzde 20, taş çatlasa yüzde 25 olan fanatik destekçi halkasında. Bu kitlenin dışında kalan daha geniş halkanın, son gelişmelerden hoşnut olduğu kanaatinde değilim. Orada bir kayma beklenebilir. Türkiye’de seçmen hiç ummadığınız anda dengeyi değiştirebiliyor. Seçmen profili 1 Kasım da daha net ortaya çıkacaktır.

        Çünkü bu seçmen tabanı daha önce Demokrat Parti, Adalet Partisi, ANAP’a oy vermiş orta sağ taban. İçinde İslami unsurlar her zaman vardı ama ana kütle itibariyle radikal milli görüşçü söylemi destekleyen bir kitle değil bu. Özel bir konjonktürde, 28 Şubat’ta askeriyenin çok büyük hatalarının da etkisiyle insanlar, baskıcı statükonun karşısında sivil görünümlü oluşum etrafında kenetlendiler. 1983’te ANAP etrafında kenetlenmişti bu kitle. Ama sonra çözüldü. Bu hep böyle kalıcı değildir.

       Böyle pervasızlık hatırlamıyorum

       AK Parti’ninki gibi hukuk devletinden sapma daha önce çok partili dönemde olmuş muydu?  Partiyi öteleştirme, çirkin gösterme çalışmaları parti içindeki kişilere yaptırılıyor..

       Demokrat Parti döneminde buna kısmen benzeyen gelişmeler olduğunu biliyoruz. Onu saymazsak demokratik çoğulcu dönemlerde şu andakine benzer bir durumu hiç yaşamadık. Bu ölçüde pervasız bir gidişi ben hatırlamıyorum. Özal’a çok müthiş bir tepki vardı ama o zaman medya baskısını, muhalefet baskısını düşünün. Cumhurbaşkanı olduktan sonra Özal’ın ne kadar yalnızlaştırıldığını düşünün. Tabii bugün medyanın büyük ölçüde hükümetin etkisinde olmasının da etkisi var bütün bunlarda. Özerk medya marjinal hale geldi.

      Özal için :”Bu gitsinde yerine gavur gelsin!” diyenler, Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan için küfürlü sözlerle Erdoğan gitmesini istiyorlar..

      Dini bir söyleme saklanmış bir ulusalcılık var AK Parti’de. Yabancı komplosu, yurtdışı bağlantısı gibi konuların çok vurgulanması da bu zihniyetle ilgili... Sayın Başbakan’ın Ortadoğu’yla ilgili konuşmalarına bakın hep arka planda Siyonizm saplantısı var. Ortadoğu’da İsrail’e kategorik olarak karşı bir perspektif hükümette çok etkili. Cemaatse Siyonizm konusunda o kadar hassas değil, uluslararası bağlantıları zaten buna elvermez. Gülen: Hatırlarsınız Mavi Marmara olayında da o girişimde bulunan grubu eleştirmişti.

       Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, bu süreçte AK Parti iktidarının amacı dikkatimizi dağıtmak diyor: “Hükümet bizi kandırmaya çalışıyor.” Sözleri  Cemaat meselesini şimdi mi farketti? Aslında Türkiye’deki geriye dönüş sürecinde dikkatlerin başka tarafa yönelmesini sağlıyor. Sanki kendi haline bıraksak, “cemaatin musallat olması” durumu olmasa çok iyi gidecek de bir tek bu şeytan var!”

      Türkiye Cumhuriyeti Devleti , Derin Devlet yapısından kurtulmalı, siyasi partiler derin devletin oyuncağı olmamalı, hele basın hiç olmamalı, ama bugün bakıyorum, basın ve siyasi partiler derin devletin oyuncağı konumuna gelmiş .. vatandaş kime inansın ?..

       1 Kasım 2015 günü derin devletin oyunun bozulması gerekir..

        Para güven ve huzuru sever, sağlam ekonomi istiyorsak oda tek başına bir hükümet sever..

        İyi günler..