Sevgili Okurlar, bugün demokrasi ve gönül; Gönlümüz ne kadar iş başındadır siyasette?

İktidar ve muhalefet olarak giriştiğimiz siyaset mücadelesinde gönlümüz nerede? Gönül insanları var mı siyaset hayatımızda? Yoksa sürekli olarak birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan, ne pahasına olursa olsun, güç kazanma peşinde olanların yeri midir siyaset?  Halkın gönlü mü yoksa oyu mu kazanılmaya çalışılıyor siyasette?

Gönül açık olmak ister. Açık olmak, gizli kapaklı olmamak, özü sözü bir olmak demek, bir anlamıyla. Açık olmak, bizden farklı olana, bize yabancı, uzak olana açılmak demek.

Gönül içten olmak ister. İçten pazarlıklı, başkalarıyla ilişkilerinde sürekli hesap kitap yapan biri gönül sahibi olamamalıdır…

Gönül sahibi insan, özgür düşünebilen, kendi başına karar alabilen, özerk bağımsız bir insandır aslında.

Edepsizden gönül taşımasını bekleyemezsiniz.  İnsanın tarih boyunca sahip olduğu yüksek değerlere, içinde bulunduğu kültürün uzun yıllar boyunca edindiği yaşam birikimiyle devşirdiği ilkelere, görüşlere, saygısı olmayan birinin gönlü asla olamaz.

Elbette gönül aşk ister. Bezgin, bıkkın, korkak, yılgın, her an başladığı işi bırakmaya hazır aşk, şevk yoksunu biri, gönlünden de yoksundur.

Şimdi gönlün bu beş temel özelliğinden, açıklık, içtenlik, özerklik, edeplilik, aşk sahibi oluştan yola çıkarak soralım siyasetimizde gönül var mı?

Gönlü olan siyasetçilerimiz var mı?

Muhalefetimizin gönlü nerede?

İktidar gönül taşıyor mu?

Açılım yapmak istiyor. Yeterince açık değil. Kendisi gibi düşünmeyenlere güven telkin edemiyor.

İçtenliğinden kuşku duyuluyor.

Kaba, düşüncesizce yapılmış konuşmalarla, sürekli olarak kendine karşı çıkanları suçluyor, azarlıyor. Eleştiriye tahammül edemiyor. Özeleştiri yaptığını, halk önünde öyle görünmeye çalışsa da içtenliğini göremiyoruz. Yandaşlarını çağırıyor, onlarla konuşuyor. Açılım, şekilde kalıyor.

Sözde farklı kesimlerle toplantılar yapıyor, genel tutumuyla bu farklı kesimlere açılımı arasında tutarsızlıklar var. 'Kimsin sen?' diyor kendi gibi düşünmeyene. Tehdit ediyor.

Gündemdeki ekonomik sosyal sorunların üstü örtülüp, yapay gündem yaratılıyor.

Sanatçıların bir kesimini, ülkenin bir kısım aydınlarını çağırıp onlara açılımı anlatmakla, açılımın gerçekleşmekte olduğunu sanıyor iktidar. Gönül, bütün düşünceleri, duygularıyla gönüldür.

Gönül, anlayışla, kucaklayışla gönüldür. Ustaca hazırlanmış retorik dolu metinlerin çağrılan konuklara okunmasıyla, içtenliklerini göstermeye çalışıyorlar. Oysa bu, hesaplanmış, stratejik bir davranış örneğidir, içtenlikten uzaktır. İçtenlikse taklitle sağlanamaz.

Unutmayalım, açılım bir gönül kazanma sorunudur. Gönül, gönül sahibi olanlarca kazanılabilir, bu konularda. Halkı ikna etmek, şu ya da bu biçimde ona kısa vadeli çıkarlar sunarak sağlansa da, onun gönlünü kazanma anlamına gelmez. Gönlü olan bir halkın gönlü olan iktidarı olduğunda bu ülke, demokrat olabilir.

Anadolu kültürünün demokrasiye bakışında gönlün rolü genellikle unutulur. Bu, halkımızı, ülkemizi anlamada büyük bir eksikliktir. 'Böyle bir halka böyle bir iktidar layıktır' sözü halkı ve ülkeyi küçük görmek demektir. Açılım, halkın gönül sahibi olması için gereklidir. Neydi gönül sahibi olmak? Açık, özerk, içten, edepli, aşk dolu olmak... Gönül sahibi bireylerin, gönül sahibi toplulukların, gönül sahibi bir halkın yaşadığı bir ülke olamaz mı ülkemiz? Elbette olabilir. Olamazsa demokrat da olamaz. Demokrasi şekilcilikle kazanılamaz. Açılım, görünüşü kurtarma çabasıyla, göstermelik değişiklerle, yangından mal kaçırır gibi bir tavırla yasalar çıkarmakla sağlanamaz. Değişik kesimlerle onların can evlerine dokunacak incelikler taşıyan iletişimler kurabilecek donanım taşıyan iktidarlara ihtiyacımız var.

Yazık ki iktidarımız böyle bir donanımdan uzak görünüyor. Korkutuyor. Tehdit ediyor. Cezalandırıyor.

Gönlü kararmış insanların çoğunlukta olduğu bir ülkede demokrasi şekilde kalmaktadır.