YAZININ başlığındaki cümleyi Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı Fatih Mehmet Erkoç’a söyledim birkaç gün önce…

 

Çünkü ne zamanki Gaziantep’te başlayan “Suriyeli olayları” sonrasında Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, “Burada, yani şehir içinde yaşayan Suriyelileri, kent dışında yapacağımız yerleşim birimlerine yerleştireceğiz…” dedi, Kahramanmaraş’ta da kızılca kıyamet ondan sonra koptu.

 

Bize göre Antepli Başkan doğruyu yaptı, doğruyu söyledi ancak onun bu açıklaması kentimizde adeta bir kartopu gibi büyüyerek yayıldı, herkes sosyal medyada bu sözleri paylaştı, ondan sonra da olanlar oldu. Yani bu kentin Valisi, Belediye Başkanı, Milletvekilleri, tuzu kuru oda başkanları eğer bir provokatör arıyorsa, o provokatör, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’dir!

 

Bu memleket geçmişte bölünmeden çok çekmişti. Ak Partilisi, CHP’lisi, MHP’lisi bunun bilincinde olarak bugüne kadar ayrı ayrı siyasi görüşlere sahip olsalar da birbirine düşman olmamışlardı.

 

Ancak bu Suriyeli meselesi bu kenti resmen ikiye böldü!

 

Bizi, yani Kahramanmaraşlı’yı belki de tarihinde hiçbir olay bu kadar kamplaştırıp bölmemişti!

 

Şu anda kentte bir Suriyeli savunucuları, bir de onun karşıtları var ve bu kesimler şu anda resmen bu araplar yüzünden birbirine düşman olmuş durumda.

 

Bakın şu gerçeğin altını çizelim önce!

 

Ben inanıyorum ki şu anda Suriyeli karşıtı olanların hiç birisinin de bu insanlara karşı bir düşmanlığı falan yok, alıp veremediği de yok. Bunlar bu memlekete geçen hafta gelmediler ki! 3 yıldan bu yana bunlara kim ne dedi, hangisinin tavuğuna kışt dedi?

 

Ancak geçmişteki yazılarımızda yazıp çizdik, tekrar edelim.

 

Bu insanlarla Kahramanmaraşlının daha doğrusu tüm Türklerin arasında en az bir 30 yıllık medeniyet farkı var. Yani sosyal ve kültürel anlamda doku uyuşmazlığı olan iki farklı medeniyetin insanlarını aynı tencerenin içinde pişirmeye çalışırsan, bir yerde patlak verir, işte şu anda olduğu gibi kızılca kıyamet kopar.

 

Evet, hükümet kararıdır, bunları komple buradan gönderme yetkin yok zira ne Vali ne bir başkası bu konuda bir yaptırım gücüne sahip değil ama en azından insanları tahrik eden demeçler vermeyin, insanları daha fazla kamplaştırıp bölmeyin!

 

Yazarımız Sıddık S. Altunbaş Hocamızın da dediği gibi; “Bu gibi dünya işlerini Ensar-Muhacir bağlamından çıkarıp akıl – hak – hukuk – denetim - sosyoloji gibi dünyevi zeminde tartışmak lazım. Hele bu benzetmeyi siyasilerin, devlet erkânının yapması olacak iş değil. İşin o yönünü Ensar/Muhacir vakıflarına (!) bırakıp kendi işlerini layıkıyla yapmalarını beklemek lazım…”

 

TUZU KURU AÇIKLAMALAR SORUN ÇÖZMÜYOR!

SAYIN Vali öyle hükümetin tepesini attırmamak adına makamınıza tuzu kuru makam sahiplerini çağırıp bir ortak açıklama yaptınız ama bilmelisiniz ki o cümleleriniz de Suriyeliye kucak açıp şefkat gösterirken, kendi vatandaşının kalbini kırdınız ve onları dışladınız.

 

Sonra açıklamanızda tek cümle problemlerin çözümüne yönelik bir şey yok. Bunlar şehir içinde serbestçe gezmeye, huzursuzluk çıkartmaya devam edecekler mi, göz göre göre kaçak işçi olarak çalışılmasına göz yumulacak mı, maliyesiz, vergisiz, sigortasız esnaflık yapmaya devam edecekler mi, trafikteki Suriye plakalı arabalarıyla her türlü suçu işleyip seyirci kalınmaya devam edilecek mi, yeni bir kamp yeri oluşturup devletin otoritesini sağlayacak mısınız yoksa gücünüz sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına mı yetecek?

 

Bütün bu sorular yanıt bekliyor Sayın Vali!

 

BÜYÜK BİR HUKUKSUZLUK YAPILIYOR!

BAKIN şunun altını özellikle çiziyorum: “Evet yeter artık tepkisiz kalmayalım ama tepkiyi gösterirken de kantarın topuzunu kaçırmayalım. Suriyelilere verilen tepki de yakıp yıkmak, araçları devirmek, şiddet göstermek de ne oluyor? Böyle şeyler ancak Suriye gibi 3. Dünya ülkelerindeki geri kalmış toplumların cahilliğiyle yapılacak şeylerdir ve bunun tasvip edilmesi mümkün değildir. Ve daha kötüsü tıpkı Gezi eylemlerinde olduğu gibi bu işin içine provokatörler, ajanlar, marjinal partiler ve daha da kötüsü terör örgütleri bile girip herkesin iyiniyetini kullanarak işi çok başka boyutlara götürür ve memleket olarak kaybeden biz oluruz. Bu nedenle tepki, şiddete başvurmadan gösterilmelidir…”

 

Hukuksuzluk konusuna gelince…

 

İşadamı dostumuz Kubilay Doğan, sosyal medyada bir paylaşımda bulunmuş. Bunu aynen kopyalayarak devletin Valisine, Savcısına, siyasetçisine, Belediye Başkanına soru şeklinde iletmek istiyoruz:

 

“Dünyanın hiçbir yerinde mülteci kampları sınırdan 150-200 km içeride ve şehirlerin ortasında olmaz. Mülteci kampının kapısı açık olmaz. Mülteciler vatandaşlık hakkı verilmedikçe çalışamaz ve ev tutup ikamet edemez. Mülteci Kampı sınırda olur ve mültecilerin barınma, temizlik ve iaşe sorunları giderilir. Biz deprem veya afet evi yapmıyoruz.

 

Başka bir ülkenin insanlarına mülteci kampı kuruyoruz. Dünya tarihinde bir ilki gerçekleştirip şehirlerin ortasına mülteci kampları kurarsanız, 1.5- 2.0 milyon insanı destursuz bir şekilde ülkenin içlerine salıp çalışma ve evlerde ikamet etme özgürlüğü verirseniz ve bir süre sonra çatışma çıkarsa bunun adı SORUN olmaz. BU BİR SONUÇTUR!”

 

Başta Sayın Vali olmak üzere devletin diğer yetkilileri!

 

Buna verecek bir cevabınız var mı?