Siyasetin boğucu söylemleri bir söylev kapanı ile şekillendirilmeye çalışılırken bu oportünist yaklaşımdan uzak kalmak için ıssız bir köşede derince muhasebe yapmak istedim.

Tabiatın kucağına attım kendimi…

Kuşları dinlemeye çalıştım.

Ağaçların rüzgardaki ahengine baktım.

Hafif bir şırıltıyla akan derenin sesine kulak kesildim.

Baktım şöylece etrafıma…

Kimse kimseyi öteki ilan etmiyordu.

Kimse kimseye hakaret etmiyordu.

Kimse kimseye ağza alınmayacak cümlelerle lakırdıda bulunmuyordu.

Ve kimse kimseye yalan da söylemiyordu.

Ne kadar ahenkli bir hayat vardı insanın olmadığı bu yerde…

Sonra bu huzurla yürüdüm yolları…

Eve gelince içimdeki sesin kavgasına esir olup televizyonun kumandasına dokundum.

Her zamanki gibi sıralı haber kanallarına göz attım.

İçim karardı yeniden…

Yenilir yutulur cümleler değildi duyduklarım…

Yazmayacağım o sözleri…

Adeta kin, nefret, hırs dolu siyasal mesajlar…

Yahu bu ülke bir seçim yaptı. Vatandaşın kararına saygı duymak siyasilerin görevidir. Sonra beğenilmeyen sonuçlar için itiraz edildi. “Hırsızlık” temalı itiraz gerekçede yer almasa da YSK seçimin İstanbul’daki seçimin dörtte birini(!) iptal etti.

Şimdi yeniden bir seçim atmosferi yaşanmaya başlandı.

Eee tamam da siyasetçinin üslubu böyle olursa vatandaşın, tercihinden dolayı birbirine yaklaşımı üzücü sonuçlar doğurmaz mı?

Üstelik “beka” probleminin temelini oluşturan güvenlik ve ekonomi iken neden bir ilin belediye başkanlığı seçimi ülkenin ana gündemi olur? Ya da söz konusu İstanbul olduğu için, siyasilerin yoğun mesai harcaması normal olsa da neden projeler konuşulmaz da şahıs temalı rencide edici tavırlar sergilenir?

Ve yine “beka” için neden “Kürdistan, Lazistan” gibi ifadeler gündeme taşınır?

Ve neden camiler, namazlar (ki böyle bir teravih ve bayram namazı uygulaması görülmüş müdür?) uygulamalar siyasal söylemlere dönüştürülür?

Olmadı…

Haber kanalları tabiattaki dinginliğimi yok etti.

En iyisi birkaç yemek programına bakayım…

Ooo! Burada da herkes ağzına geleni söylüyor birbirine…

Acaba birkaç diziye mi göz atsam?

Hah işte bu kanalda bir dizi var….

Bu da ne böyle?

Burada da yalan dolan, iftira…

Olmayacak, en iyisi kitaplar…

Şuradan bir kitap seçeyim…

Hımm ilginç bir adı var bu kitabın..

“Öncekilerin Masalları”

Ne ilginç bir giriş:

Çınar Ata söylemiş, Ne söylemiş?

Aynada gördüğüm sen misin ben miyim?

Sus ve artık sorma…

Yapacak bir şey yok…

Haydi Öncekilerin Masallarıyla(!)

Esatiru’lEvvelin’le(!) hemhal olma mevsimi başlasın.

Sözün:    Özü...                                               

Dünya'da bir orman kanunu uygulanmaktadır.

Bu kanuna göre:

Hak, haklının değil; güçlü olanındır.

Bu kanun değişmeli, Hak kuvvetli olanın değil, haklı olanın olmalıdır.