Yıllardır, yalnız bizim ülkemizde  değil  dünyanın diğer ülkelerinde de ahlaki bir çöküş içinde bulunduğunu söylediğimizde bir sakınca görmüyorum. Son yıllarda cebi biraz para görmüş eski solcular, böyle görüşleri dinozorluk olarak niteliyorlardı.

Baksanıza hayat ne güzeldi: Lüks lokantalar, büyük alışveriş merkezleri, yat tatilleri, Batı’yı kıskandıracak eğlence merkezleri. “Bu değirmenin suyu nereden geliyor!” diye sormak eski kafalılık hâline gelmişti.
Hele gelir dağılımı adaletsizliğinden, yarı aç yarı tok yaşayan geniş halk kitlelerinden söz etmek iyice gericilikti, çağı anlamamaktı.
Önemli olan işsizlik, açlık değil hangi şarabın iyi olduğu, hangi lokantanın neyi iyi pişirdiğiydi.
Bizim gibilere kötümser, dinozor gözüyle bakıyorlardı.
Nasıl olsa gazeteler de halk için değil, elitler için çıkıyordu.
O zaman sorun yoktu.
Geriye dönüş yok
Geçen yıl okuduğum iki makale, büyük ahlaki çürüme konusunda yanılmadığımı göstermesi bakımından sevindirici oldu.
Birincisi Edgar Morin’in Le Monde’da yayınlanan yazısıydı.
Fransız düşünür, büyük bir çürüme yaşadığımızı ama bunun bir metamorfoza uğraması olasılığını dile getiriyordu. Eric Hobsbawm ise yeni bir dünya savaşı için bütün koşulların oluştuğu fikrindeydi.

Bunlar çok ciddi beyinler.

Batı’da alarm zilleri çoktan çalmaya başladı ama buralardan hâlâ duyulmuyor.

Kapitalizmin nimetleri sayılıp dökülüyor.

Oysa Harvard Business School’un yani kapitalizmin Mekke’si olan okulun yönetim kurulunda bulunan bir  dostum, son toplantılardan birini anlattı.

Orada bulunan herkes, vahşi kapitalizmin bittiğini, artık geriye dönüşün mümkün olmadığını belirtmiş, yeni bir düzenin gelmekte olduğu konusunda fikir birliğine varılmış.

Böyle fikirler az gelişmiş ülke aydınına geç ulaşır ama bir gün mutlaka ulaşır.

Ahlak…

Bozuldu düzen, çöküyor  ahlak

Ördek olmuş, insanlar  vak vak

Adam olda, etrafına  bak

Çürüyor tükeniyor ahlak…